Baharın ilk günlerine göre oldukça kapalı ve yağışlı bir sabah vardı Seul'de. Hava durumu bülteninde tüm günün yağışlı olacağı belirtilse de Jimin yanına şemsiye almamıştı. Yağmuru sevdiğinden değil sadece taşımak istememişti. Son birkaç gündür kendini bile zor taşıyormuş gibi hissederken küçük bir şemsiye gözünde büyümüştü. Son zamanlarda Jungkook'un yanında kendini sürekli düşüncelere dalarken buluyordu. Jungkook'un durumu kötüye gidiyordu ve bu durumu ona yansıtmadan onun yanında olup, destek olmak gizli gizli Jimin'i üzer olmuştu. Jungkook'la olan ilişkileri bir hasta ve hasta bakıcı ilişkisinden çok daha fazlası olsa da asla normal bir çift gibi de değillerdi. Olamazlardı. Bunun bilincinde olmak Jimin'in sevgisinden bir şey eksiltmese de kalbinden bir şeyleri söküp götürdüğü kesindi.
Jungkook, hastaneye gitmesi gerektiğini biliyordu ama Jimin'den ayrılmak istemediği için olabildiğince dişini sıkıyor, son raddeye kadar dayanıyordu. Birkaç hafta içinde tekrar kilo vermiş, dudakları ve gözaltları renk kaybedip hafif morarır gibi olmuştu. Jimin Jungkook için eskiye göre daha hafif ve vitamin ağırlıklı yemekler hazırlıyordu. Jimin bugün için hazırladığı sebze haşlamalı lapayı Jungkook'un önüne bıraktıktan sonra mutfağın ışığını açmak için kapıya yöneldi. Bugün hava hiç güneş açmayacak gibi kapkaranlıktı. İyice içi sıkılan Jimin tam kollarını sıvamış Jungkook'a bir şeyler anlatmaya hazırlanıyordu ki Jungkook'un renginin bembeyaz olduğunu fark etti. Hızlıca yanına geldi, elini omzuna koydu.
- Jungkook ne oldu?
- Galiba... Galiba kusacağım.
- Ama daha yarısını bile bitirmedin?Jungkook öğürmeye başlamıştı ki Jimin Jungkook'u yerinden kaldırıp banyoya doğru hareket etmesine yardım etti. Jungkook tutunarak tuvaletin yanına çömeldi, kusmaya başladı. Jimin panikle Jungkook'un sırtını sıvazlıyor, onu sakinleştirecek şeyler söylüyordu. Jungkook bir müddet daha kustuktan sonra duruldu ama bacakları o kadar titriyordu ki ayağa kalkamadı. Jimin tüm gücüyle Jungkook'u belinden kaldırıp elini yüzünü yıkadı daha sonra odasından giymesi için yeni kıyafetler getirdi. Jimin oradan oraya koşuştururken Jungkook ise hiç konuşmadı, yüzünü yere eğdi bekledi. Jimin banyoyu temizleyip Jungkook'a yeni kıyafetlerini giydirdikten sonra onu kendi odasına taşıdı. Jungkook ne kadar kilo vermiş olsa da ondan uzun ve yapılı bir çocuktu, taşıması veya bir şeyler yaptırması Jimin'i yoruyordu. Alnındaki birikmiş terleri silip de yatağın yanındaki sandalyeye oturduğunda Jungkook da ilk kez konuşmak için ağzını açtı.
- Özür dilerim...
- Neden özür diliyorsun? Özür dileyecek bir şey yapmadın ki.
- Olsun, özür dilerim. Son zamanlarda sana iyice yük olmaya başladım.
- Unuttun galiba, benim buradaki amacım seninle ilgilenmek.
- Sana iş çıkartmak istemezdim.
- İş çıkartmıyorsun ki Jungkook.Jungkook, üzülerek yatağın içine gömüldü. Jimin eliyle Jungkook'un saçlarını okşadı.
- İstersen biraz dinlen.
Jimin ayağa kalkmıştı ki Jungkook Jimin'in bileğinden tuttu.
- Benimle kal lütfen.
- Uyumayacak mısın?
- Birlikte uyuyalım.Jimin bir süre Jungkook'a baktı. Jungkook'un ovalliğini kaybetmeye başlayan yanaklarına birer kiraz çiçeği açmışcasına pembelik gelmişti. Jungkook'u kıramayacağını bilen Jimin yatak örtüsünü kaldırıp yavaşça Jungkook'un yanına yerleşti. Jungkook başını Jimin'in göğsüne koyup koluyla karnına dolandı. Jimin gülümseyerek Jungkook'u izledi, tekrar saçlarını okşadı sonra elini onun omzunu koydu.
- Jungkookie... Çok tatlısın.
- Öyle miyim sahiden?
- Öylesin tabii.
Jungkook hafifçe kıkırdadı, Jimin'in kalbine güneş doğdu tekrardan. Son günlerde çok sessiz olan Jungkook'tan böyle bir şey görmek onu çok sevindirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ephemeral ° Jikook
FanfictionHayatımın bir dönemi, Hayatımın aşkı, Hayatımın bir damla gözyaşı gözlerime bıraktığı... Hayatımın çok ama çok kısa süren mucizesi, Jungkook. "son - 22.01.2018"