13.Bölüm

952 101 54
                                    

   Jungkook'u hastaneden eve getireli üç gün kadar olmuştu. Jungkook'a hiçbir şey demedik ama her şeyin farkında olduğunu biliyordum, Jungkook neredeyse hiç konuşmuyordu. İşten on günlük uzun bir izin aldığımda herkes çok şaşkındı ama onlara bir şey açıklamadım, açıklamak istemedim. Jeon annenin de izin vermesi üzerine bu on günde onlarda kalacaktım. Bütün gün Jungkook'la ben ilgileniyordum. Ona yemek yediriyor, ara ara hikâyeler anlatıyor yeni keşfettiğim şarkıları dinletiyordum. Jungkook biraz güç toplayabilirse cevap veriyor ama genel olarak susuyordu. Arada bana gülümsüyor veya hafifçe kıkırdıyordu, yeterliydi.

  Geceleri uyurken ellerimizi sıkıca dolayıp öyle uyuyorduk. Sürekli kâbuslar görüyordum, korkunç bir yorgunluk vardı omuzlarımda ama nedeni asla Jungkook değildi. Yine Jungkook'a günlük haberleri okumak için telefonumdan bir gazete sayfasına girdiğimde sıkıca bileğimden kavradı. Şaşkınlıkla ona döndüm, beni hem korkutmuştu hem de ne diyeceğini heyecanla bekliyordum. Dudaklarını yavaşça araladı ve uzun süredir ondan duyamadığım net bir ses tonuyla konuşmaya başladı:

- Jimin sana söylemek istediklerim var. Seni gerçekten seviyorum.

O kadar şaşırmıştım ki boş bakışlarla bir süre yüzüne baktım. O ise bu sefer daha hafif bir şekilde tekrar bileğimi kavradı.

- Sana her zaman söylemek istemiştim. Sayende şu an bile mutluyum, huzurluyum.

Sanki nefesini zoraki yetiriyormuş gibi zoraki derin bir nefes aldı. Gözlerim ise çoktan dolmuştu ama bu sefer onu ağlamadan dinlemek istiyordum.

- Sayende hiçbir pişmanlığım kalmadı Jimin, teşekkür ederim. Ben ölüyorum, bunu hissediyorum. Vücudum bana ağır geliyor ama üzgün değilim, hem de hiç. Senin sayende.

   Gözlerim o kadar doluyor ki Jungkook'u göremiyordum. Ne diyeceğimi bilmiyordum, ona söylemek istediğim o kadar çok şey var ki... Kelimelerimi mantıklı birer cümleye çevirmek için aklım büyük bir çaba harcarken Jungkook'un yorgun sesi tekrar doluyordu kulaklarıma.

- Yine ağlıyor musun? Ağlama...
- Ağlamıyorum aptal!

Gülerek söylediğim bu cümle onu da memnun etmiş olmalı ki rahatlamış gibi duruyordu yüzü. Ona hissettirmeden gözlerimi silip yanına kıvrıldım. Her an kırılabilecek bir şeymiş gibi başını göğsüme koyduğumda o da elini yavaşça karnıma bıraktı. Bir süre saçlarını okşadım, ara ara gözünü kapatır gibi olsa da uyanık olduğunu biliyordum. Bu sefer ben de ona neler hissettiğimi söyleyecektim, içimde bir pişmanlık kalsın istemiyordum. Gerçekten neler hissettiğimi bilsin istiyordum, beni böylesine seven küçük bedeni benim sözlerimden fazlasını hak ediyordu.

- Jungkook, asıl ben sana teşekkür ederim. Bu anlamsız hayatıma bir anlam kattın. Bana bir amaç verdin, bana sevmeyi öğrettin. Ben ilk kez kendimden başka biri için bir şeyler yaptım. Ben gerçekten yaşamanın nasıl ciddi ve özverili bir şey olduğunu senin sayende anladım. Senden o kadar çok şey öğrendim ki şimdiye kadar ne kadar da boş bir hayat sürdüğümü anladım.

Jungkook cevap vermek istedi ama sonra bir şey demedi, hafifçe oynattığı başını eski yerine yerleştirdi. 

- Dediklerimi abarttığımı düşünüyor olabilirsin ama hatırlıyorsun değil mi? Sana yalan söylemediğimi söylemiştim. Sana asla yalan söylemedim, sana olan sevgim sonsuz Jungkook. Seni o kadar seviyorum ki keşke sonsuza kadar sol göğsümde böyle yatsan diyorum. Sayende ellerimde papatyalar açtı Jungkook, sayende nefes alabildim. Seni tüm kalbimle seviyorum, seni tanımasaydım hayatım nasıl olurdu hayal edemiyorum. Seni tanıdığım için çok mutluyum, sen hayatımın çiçek bahçesisin Jungkook. Yorulduğumda, üzüldüğümde, mutlu olduğumda, soluklanmaya ihtiyaç duyduğum her an kapısından içeri girip kendimi bulabildiğim sonsuz bir bahçesin. Çiçeklerin için teşekkür ederim.

ephemeral ° JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin