12.Bölüm

740 105 20
                                    

-Jimin'in bakış açısından-

   Jungkook son günlerde oldukça kötü, onu sürekli uyutmak zorunda kalıyorlar. Çoğu zaman beni dinleyip dinlemediğinden emin olmadan ona sıkıcı hikâyeler anlatıyorum. Bazen tebessüm ediyor ama tebessümü o kadar yorgun ki sanki yüzü dudaklarını yukarı kıvırırken tüm gücünü harcayıp bitiriyor gibi, korkunç bir yorgunluk var gözünde. Aldığı ilaçlar onu beyazlaştırıyor, gittikçe soğuyor Jungkook'un teni ama ben elini sıkıca tutuyorum tekrar ısınabilmesi için. 

Artık yeni bir ziyaretçimiz de var, yan odadaki hasta kadının küçük oğlu sürekli odaları karıştırıp Jungkook'un odasına giriyor. Zamanla bu duruma o kadar alıştık ki bazen bizimle oturup sohbet bile ediyor, okuma yazmayı daha yeni öğrenmiş çok sevimli bir oğlan. Annesine dua ettiği kadar Jungkook için de dua ettiğini söyleyip onun yüzünü okşuyor, gülümsüyorum. Jungkook olanların tam olarak farkında mı bilmiyorum ama o da minik misafirimizi bir şekilde sevmiş gibi gözüküyor. 

Jungkook çok sessizleşti, sessizliği kulaklarımı yırtıyor. Papatyaları kirpik uçlarından her an düşecek gibi sallanıyor, korkuyorum. Yeni papatyalar ekmek istiyorum gülümsemesine ama korkunç bir kar var burada, kar içinde boğulduğum bir bahara uyanıyorum.

   Jeon anne, ben ve her zamanki minik misafirimiz ile dün akşamki televizyon programındaki yarışmayı konuşuyorduk. Hastanenin ücretsiz kanalları arasında izlemeye değer birkaç program var ve burada kalan herkesin izlediği çok komik olmayan ama gülmeye ihtiyaç duyanların güldüğü bir yarışma var, yine onu tartışıyorduk. Jungkook ise ağır ilaçları yüzünden uykulu bir ses tonu ile ara ara kısa yorumlar yapıyordu, bolca gülüyordum dediklerine. 

Tam bu sırada yüzü solgun bir hemşire Jeon anneyi doktorun odasına özel olarak çağırdığını söyledi. Jeon anne kaygılı bir şekilde bana bakınca ona eşlik etmemi istediğini anlamıştım, misafirimizi annesinin yanına bıraktıktan sonra Jeon anne ile doktorun odasının kapısını çalıp içeri geçtik. Doktor bir süre bana baktıktan sonra Jungkook'un yakını olup olmadığımı sordu, ben cevap vermeden Jeon anne başıyla onaylayınca doktor ikimizden de koltuğa oturmamızı rica etti. Sonra kaygılı bir şekilde gözlüğünü çıkarıp masaya koydu. Ne Jeon anne ne de ben doktora ne olduğunu soramıyorduk, alacağımız cevaptan korktuğumuz için sessizliğimizle odayı doldurduk. Doktor elindeki evrakları toparladıktan sonra hiç hazır olmadığım konuşmasına başladı.

- Jeon Jungkook'un son durumu hakkında sizinle konuşmak istemiştim...

Jeon anne gözlerini ayırmadan doktoru dinlerken kaygıyla elimi tutmuştu, ben de onun elini sıkıca kavradım.

- Jungkook... Onun durumu çok kritik... Verdiğimiz ilaçlar artık onu iyileştirmiyor, daha fazla ilaç verirsek vücudu tamamen iflas edebilir. Son kontrol sonuçları bu sabah elime geçti ve birkaç doktor arkadaşımla birlikte tekrar inceledik.

Doktorun her kelimesinde karnıma kramplar giriyor, ellerim terliyordu. Dinlemek istemiyordum neler diyeceğini, oradan hemen uzaklaşmak istiyordum sadece ama Jeon annenin eli beni acı gerçeğe bağlayan bir ip gibi sıkıca sarıyordu.

- Onun için yapabileceğimiz bir şey kalmadı, o çok dirençli bir çocuktu ama... Jungkook'un bundan sonra evine dönüp, son zamanlarını sevdikleri ile geçirmesi daha iyi olur.

Jungkook'un annesi kızaran ve dolan gözlerine rağmen dişlerini birbirine kenetlemiş, ağlamamak için kendini tutuyordu. Ben ise duyduğum şeylerin bende yarattığı derin boşlukla boğuşuyordum, kelimeler buğulanıyor zaman yavaşlıyordu.

- Sizlerin de kendinizi en yakın zamana hazırlaması... herkes için daha sağlıklı olur. Çok üzgünüm.

   Ve zaman durmuştu. Tam o an. Duyduğum şeyler uzun süredir duymayı reddettiğim, aklıma getirmemek için kendimi yerle bir ettiğim şeylerdi ve hepsini ciğerlerimden içeri bir is gibi dolmuştu. Biliyordum, böyle olacağının farkındaydım ama mücadele edemiyordum. Farkındaydım ama görmek istemiyordum, soğuk bir rüzgâr sanki yüzümü kesiyordu. Jeon anne ise çoktan sessizce gözyaşları dökmeye başlamıştı yanımda. Doktor yanımıza gelip Jeon anneye tekrar ne kadar üzgün olduğunu ifade eden şeyler söylese de kelimeleri yine buğuluydu. Duyamıyordum hiçbir şey. Bizi odaya getiren soluk hemşire Jeon annenin kalkmasına yardım ederek onu dışarı çıkarttı, ben ise yalpalayarak hastane koridorunda yürüyordum. Gerçeği sindiremiyordum, her adımda gölgem üzerime ağırlık yapıyordu. 

"Sizlerin de kendinizi en yakın zamana hazırlaması... herkes için daha sağlıklı olur. Çok üzgünüm."

Üzgün müydü gerçekten? Değildi ki. Neden üzgünüm diyordu? Sadece bir hastaydı onun için Jungkook. Neden üzülsün ki? Güneşi batan bendim sonuçta. Tam çiçek açmaya hazırlanırken köklerinden yanan bendim. Tam gülmeyi hatırlayacakken hıçkırıklara boğulan bendim. Kalbim vücuduma ağırlık yapıyordu, ağlamıyordum ama gözlerim yerinden çıkacak gibi acıyordu. Karnıma giren kramplara dayanamadığımda kendimi tuvalete koşarken buldum. Kapıyı çarpıp ilk girdiğim tuvalete kustum. İçim dışıma çıkıyordu, azıcık nefes alsam tekrar çıkarıyordum. Biraz sakinleşince öylece soğuk zeminde oturur halde buldum kendimi. Gözlerim yanıyordu, biri gözlerimi alsın benden, dayanamam Jungkook'un gidişini görmeye. Yalvarırım biri alsın gözlerimi. Daha bir kere sarılıp uyuyamadığım Jungkook... Yalvarırım gitme. Gerekirse papatyalardan yatak yaparım ama bırakma beni bu soğuk baharda, göremem ki sensiz yazın gelişini. Ağlayamıyordum, boğuluyordum bu soğuk duvarlarda.

Yirmi üç yaşını göremeden ölecek olan sevgilime nasıl veda edeceğimi düşündüğüm o soğuk hastane tuvaletinde, o gün asıl ben eksildim bu dünyadan. Yenildim Jungkook, özür dilerim. 


*Finale son 2 bölüm kaldı, içimde buruk ve hüzünlü bir his var.. *

ephemeral ° JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin