"Mina mı? Şu 10-A'daki kız mı? Duyduğuma göre onun yanında oturanlar lanetleniyormuş. Geçen Başak oturmuş yanına 3 hafta okula gelemedi diyorlar. Hastaneye yatmış sanırım."
Tuvalette de huzur yoktu bana. Hayır dedikodumu yapmadan bir baksaydınız kabinlere dolu mu boş mu diye. Bu sözleri ilk duymaya başladığım zamanlar çok ağlamıştım. Tabi gözlerim kızarınca benden daha çok korkuyorlardı. Ama şimdi alıştım. İnsanların arkamdan atıp tutmasını önemsemiyorum.
Birkaç kez derin nefes aldıktan sonra kabinden çıktım. Çıktığım gibi kızlar çığlık attı.
"Ç..çok özür dileriz!."
Görende insan yiyorum sancak ne bu kekeleme anlamıyorum.
"Sorun değil." dedim en içten gülümsememle. Gözleri fal taşı gibi açıldı, hemen sonra koşar adımlarla çıktılar. Aynaya baktım. İçerde sadece ben vardım. Niye bu kadar korkuyorlardı? Koyu kahverengi iri gözlerimden mi? Uzun düz saçlarımdan mı? Bembeyaz tenimden mi? Ah evet, hepsi birleşince hayalete benziyordum.
Zilin sesini duyduğumda dışarı çıktım. Ders matematikti. Çoğu insanın aksine matematiği çok severdim. Sınıftakilerin matematikten ne kadar nefret ettiğini de biliyordum. Genelde derste kızlar okuldaki erkekler hakkında konuşurlardı -bu konuşmaların %90'ı Doruk olurdu-, erkekler ise... bir saniye erkekler beni ilgilendirmiyor. Yani kısaca matematik dersini tek dinleyen bendim. Hoca bu yüzden bana diğer öğrencilerden daha yoğun ilgi gösterirdi. Aslı Hocayı çok severim. Diğerleri gibi davranmıyor bana. Belki inanamayacaksınız ama diğer hocalar bile okuldaki benim hakkımdaki saçma dedikodulara inanıyorlar. Ders anlatırken hep benim tarafıma sırtlarını dönüyorlar. Sonra neymiş efendim benim yanımda oturanların notları düşüyormuş.
Ben bunları düşünürken sınıfa gelmiştim bile. Kapıyı açtığımda başka bir öğretmen gördüm. Herhalde Aslı Hoca hastaydı diye düşünürken özür dileyerek sırama geçtim. Adamın konuşmasını kesmiştim. Yerime oturunca konuşmaya devam etti.
"Evet dediğim gibi bundan sonra matematik ve sınıf öğretmeniniz benim. İyi anlaşacağımızı umuyorum."
Ne? Anlayamadım? Yeni sınıf öğretmenimiz mi? Aslı Hocaya ne olmuştu? Hayır hayır oda giderse iyice çölde kaybolmuş kutup ayısına dönecektim. Yerimden fırlayarak;
"Aslı Hocaya ne oldu!?" diye çıkıştım. Sınıftakiler şaşkın şaşkın bana bakıyorlardı. Evet, genelde sınıfta bağırmam ama bu olay bana çok koymuştu. Sınıftakilerin aksine hocamız gayet sakindi. Anlaşılan benim dedikodularım onun kulağına gelmemişti. Beni şu ergen kafasına göre hareket eden öğrencilerden sanmıştı.
"Aslı Hocanızın tayini çıktı. Bundan sonra üzgünüm ki benimle idare edeceksiniz küçük hanım."
Birden parladığım için zaten yerin dibine girmiştim, birde bana böyle seslenince iyice küçüldüm ve sırama oturdum. Aslında dersi dinleyince yeni hocamızın güzel anlattığını gördüm. Eğlenceliydi. Şu anlıkta olsa bana karşı bir ön yargısı yoktu. Bu arada karnım "Doyur beni!" diye çığlıklar atarken acıktığımı hatırladım. Sabah geç kaldığım için hiçbir şey yememiştim. Harika, daha dersin bitmesine 20 dakika vardı. Karnım hafiften guruldamaya başlarken fark edilmesin diye öksürmeye başladım. O kadar uzun guruldamıştı ki öksürmekten boğazım ağrımıştı. En sonunda hoca arkasına dönerek;
"Çok hastaysan revire git." dedi.
Evet evet güzel fikirdi. Kantinle revir aynı kattaydı tıka basa yemek yiyebilirdim. Kafamla onaylayarak kapıdan çıktım. Revir sınıfın bir alt katındaydı. İlk revirden hap almalıydım. Kağıdı aldıktan sonra tıkınmaya gidebilirdim. Revirin kapısını açmadan içerden gelen sesleri dinledim.
"Nasıl bi geçirdiysen bacağımı hissetmiyorum sağ ol Baran, gel bide ben sana geçireyim!"
Bu onun sesiydi! Evet evet o Doruk'tu.
"Ya oğlum bilerek oldu sanki maçta önüme çıkan sen değil miydin?"
Baran bunları söylerken içeri girmiştim. İlk girdiğimde Baran'ı görmüştüm. Baran, sarı dalgalı saçlara, bal rengi gözlere sahip uzun boylu bir çocuktu. Okuldaki popüler oğlanlardan biriydi. Ah hatırlıyorum da geçen yıl ondan ayrıldığı için çatıdan atlamak gibi saçma bir işe kalkışan bir kız vardı. Hocalar zorla indirmeseydi atlardı sanırım. Ekşın dolu okulumuzun bir olayı daha. Gözlerimi çevirip yatakta yatan Doruk'un mavi gözleriyle karşılaştım. O her zaman mutlu gözüken gözler beni de mutlu ediyordu. Siyah düz saçları karışmıştı. Üstündeki üniformanın kirliliğine baktığımda yerde 3-4 kere yuvarlanmış olduğunu anladım. Ben bunları düşünürken bana gülümsemişti. Ah evet Mina, 2 saattir çocuğun gözlerine bakıyorsun. Kendime gelip gözlerimi yere devirdim.
"Şey...Fazla öksürüyorum da. Bana bir ilaç verebilir misiniz?"
"Gel bir bakalım ilk sana. Öyle öksürüyorum demekle ilaç veremem."
Hayır hayır, lütfen bakmayın bana. Hemen bir şeyler uydurmam lazımdı.
"Iıı.....Stresten öksürüyorum ben. Bakacağınız bir şey yok."
Evet yine saçmalamıştım. Her neyse kadın sanki kafası karışmış ama ikna olmuş bir şekilde;
"Otur şurada içecek bir şey yapıyım sana" dedi. Yatak ve koltuk karşı karşıya olduğundan Doruk'la otururken tekrar göz göze geldik.
"Çok mu kötüsün? Baya kızardın." dedi hemşire. Kızarmış mıydım? Niye kızarmıştım? Yoksa cidden hasta mıydım? Tam ağzımı açacakken karnım guruldadı. Evet tam anlamıyla yerin dibine girmiştim. Baran kendini tutamayıp gülmeye başladı. Doruk'ta tebessüm edip;
"Aç mısın?" diye sordu. Evet salak gibi aç olduğumu unutup revirde 10 dakika oturmuştum.
"E-evet. Sabah bir şeyler yemeye vaktim yoktu da." Niye açıklama yapmıştım şimdi? Sanki ona herşeyi anlatmak istiyormuş gibiydim.
"Baran bir işe yarada git Mina'ya yiyecek bir şey al."
"Niye ben ya. Sabah yemek yememesi benim suçum mu? Gidip tıkınsaydı."
İki duygu birden yaşanmaz diye sakın düşünmeyin. Şu an ben hem mutluluktan ölecekmişim gibi hissedip hem de yerin dibine girebiliyorum mesela. Doruk benim ismimi nerden biliyordu? Ben söylememiştim. Nerden öğrenmişti? Dedikodulardan mı duymuştu yoksa? Tam böyle sevinirken Baran'ın sanki benim param yokmuş ve ondan para istemişim gibi beni ezmesi ile çok utanmıştım.
"Ben kendim gidip alabilirim!" diyerek koltuktan fırlamıştım.
"P-peki."
Aferin Mina. Birden parlamakta üstüne yok. Baran'da önünde kekelemişti işte ne güzel.
"Baran'ın terbiyesizliği için özür dilerim. Fazla kaşınıyor bu aralar. Dimi Barancığım?"
"Ö-önemli değil." diye fısıltıyla konuşurken daha fazla burada duramayacağıma karar verip revirden çıktım. Arkamdan hemşirenin bağırdığını duyar gibiydim. İzin kağıdımı da alamadım. Ne güzel. Kantine gidip tost aldım. Yerime oturup olanları gözden geçirdim. Şimdi cidden Doruk beni tanıyor muydu? Ve benden korkmuyordu. Bunları düşünürken nasıl gözüktüğümü bilmiyorum ama arkadan Baran;
"Gören kıtlıktan çıktı sancak. Yemekle aşk yaşıyorsun resmen." dedi. Karşıma otururken utancımdan yüzüne bakamdım.
"Ben... şey üzgünüm."
Şaşkınlıkla yüzüne bakarken özrünü kabul eder gibi başımı salladım. Hala aklımda aynı şeyler dönüyordu.
Doruk benim ismimi nereden biliyordu?
"Geldiği günden beri seni araştırıp duruyor. Sebebini anlayamıyorum bende." Baran bunları söylerken son sözlerimi sesli söylediği anladım. Yine saf Mina devredeydi. Ah bir saniye jeton yavaş yavaş düşmeye başladı.
Doruk beni mi araştırıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Ulaşmak
Teen Fiction"Onu sevmiyorum, ondan hoşlanmıyorum. Sadece ona ulaşmak istiyorum."