Merhaba! Bölümleri bilgisayardan yazıyorum. Telefona baktım daha demin absürt bir şeye dönmüştü bu bölüm. Arkadaşlarımda da öyle gözüküyor. Sizde de böyle mi duruyordur bilmiyorum ama eğer öyleyse bilgisayardan okumayı deneyin *-* İyi günler~
Daha demin duyduklarımın şokunu atlatmam 5 dakikamı aldığı için doğal olarak teneffüs zili çalmıştı. Baran başka bir konuya geçmişti ama açıkçası dedikleri şuan benim için sadece gürültüden ibaretti. Arkadan cazgır bir ses “Baran!” diye bağırmasaydı tüm gün düşüncelere dalabilirdim.
“Kaç kere söyleyeceğim sana abi diyeceksin bana.” dedi Baran.
Yanımıza gelen kız 9. sınıf gibiydi. Saçları Baran’ın saçlarının bir tık koyusuydu ve dalgalıydı. Gözleri yeşildi sanırım. Açıkçası Ela ve yeşili karıştırıyorum. Yüz hatları en az abisi kadar belirgindi. Yüzünde zerre kadar makyaj olmamasına rağmen güzel olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdim. Bana dönüp;
“Sende kimsin?” diyip baştan aşağı süzdü. Tekrar gözlerimiz buluşunca;
“Baran’ın tipi değilsin. Güzel bile sayılmazsın.” dedi. Evet, anca bu kadar küçük düşürülebilirdim. Abi kardeş anca bu kadar benzeyebilirdi herhalde.
“Ne oldu bir şey mi diyecektin Beyza?” Baran hani bir kardeşinin yerine özür dileseydin filan bence hiç de fena olmazdı.Bunları böyle yetiştiren aileyle tanışmak istiyordum cidden. Baranın kolundan çekiştirip;
“Gelsene bi özel bir şey diyeceğim.” dedi. Baran’ın gözleri birden fal taşı gibi açıldı. Ailevi bir sorundu herhalde. Kaçar gibi masadan kalktı. Beyza kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra ağzıyla bir şeyler geveledi. Küfür ediyordu sanırım. Kantinden koşar adımlarla çıktı. Beyza arkasından “Nereye gidiyorsun!?” diye bağırdığı halde arkasına bakmadı. Daha önceden de söylediğim gibi, ekşınlı bir okulumuz vardı.
Tostumu çoktan bitirmiş peçeteyle oynuyordum. Kantine gelen öğrenciler yüzünden bura iyice gürültülü olmuştu. Sınıfa gitmeye karar verdim. Sınıfta sadece ben tek oturuyordum. Önümdeki ve arkamdaki sıralarda benden uzağa çekilmişti. Açıkçası halimden memnun sayılırdım. Cam kenarında oturduğum için sıram gayet aydınlıktı da. Sırama geçip hocayı bekledim. Tam düşüncelere dalmıştım ki yeni matematik hocamız –Adı Kutay’mış.- içeri girdi. Yoklamayı aldıktan sonra konuşmaya başladı.
“Evet çocuklar futbol maçlarında 10-C’deki Doruk Saydam bacağını sakatlamış. Bu yüzden yarından itibaren okulun ana kapısına en yakın olan bizim sınıfımızda 2 hafta derse girecek. Sorun çıkarmayacağınızı umuyorum.”
Okul kapısıyla aynı katta olan tek 10. sınıf bizim sınıfımızdı. Diğer 10. sınıflar 2 kat üstümüzdeydi. Ah tabii bu olayda benim lanetimle olmuş diyor değerli sınıf arkadaşlarım.
“Hocamm Doruk iyi meeğğ?”
“Ya Doruk’uma bir şey mi olmuş ohaa.”
“Kızlaaaaaarrr Doruk benim ona göre kimseye vermem.”
“Yaaa hayııııırrr ben senden önce görmüştüm onu bi kere.”
Allahım benim imtihanımda bu olmalıydı sanırım. Hayır bir kere, ilk onu ben gördüm. Her neyse bu saçma konuşmaları bir kenara atarak defterime karalamalar yapmaya başladım. Resim çizmeyi severdim. Defterime hiç usanmadan Doruk’u çizip dururdum. Sırf mavi gözlerini boyayabilmek için 3 farklı ton mavi stabilo almıştım. Tüm gün okulda Baran’ın sözlerini düşünmüştüm.
Eve gelir gelmez ilk defa toka kutumla yarım saat geçirmiştim. Yarın Doruk bizim sınıfa geliyordu sonuçta. Güzel olmalıydım. Sonuç olarak hiçbir şey seçemeden yatağıma uzandım. Hayır, nasıl hiçbir tokam saçlarımı tutmazdı? Aynanın karşısına geçip yüzümü şekilden şekle soktum. Gülümsemeye çalıştım. İçten gülümsemek… 1 yıldır içten gülümsemiyordum sanırım. Ortaokulda arkadaşlarım gülümsediğimde çok güzel olduğumu söylüyorlardı. Şu an güzel olmayı bırak, insanların gözünde bir hayalet gibiydim. İç çekip yatağıma tekrar yattım. Ne değişmişti? Ortaokulda yine ben bendim. Biraz derinlere dalınca 9. sınıfın başı aklıma geldi. İlk hafta geçirdiğim ameliyat yüzünden okula 1 hafta geç gelmiştim. Tabii geldiğimde herkes çoktan bir arkadaş grubu oluşturmuştu. Sınıfımdaki tiki kızlarla aynı grupta olmak ister miydim tabii orası ayrı. Sonra şu lanet dedikodular çıktı. Parmaklarıyla beni gösterip;
“Şu kız var ya, hayalet olduğunu söylüyorlar.”
“Mina var hani şu yan sınıfta, onun yüzünden sınıfın camı kırılmış diyorlar. Sanırım sınıfı lanetlemiş.”
Öyle bir yeteneğim olsa ilk sizin ağızlarınızı mühürlerdim. Hayır, bu saçma dedikoduların nereden çıktığını da bilmiyordum. Bana garezi olan biri mi vardı ki? Her zaman birilerine yardım etmeye, dürüst biri olmaya çalıştım. Birilerinin sırf konuşmak için konu bulamadıkları için böyle saçma bir dedikodu yaydıklarından başka aklıma bir şey gelmiyordu. Her neyse, artık onları takmamaya karar vermiştim.
Okula ilk defa bu kadar heyecanlı gidiyordum. Normalde 7.30 gibi kalkarken bugün 6.30’da kalkmıştım. Zaten dümdüz olan saçlarımı düzleştirmeye çalışmıştım. Sadece 5 saat uyuyabilmiştim. Ne kadar düzgün oldu saçlarım bilmiyorum. Daha dersin başlamasına 1 saat vardı. Okul evimize çok yakındı. 5 dakikada gidebiliyordum. Annemle babamı öptükten sonra evden çıktım. Doğal olarak sınıfta kimse yoktu. -Okulumu seviyordum. Bu cansız yapıtı içindeki canlılardan daha çok seviyorum. Okulun mimarına buradan saygılar. Devlet lisesi olmasına rağmen zengin züppelerle doluydu. Öğretmenlerini çok özenle seçiyorlardı.- Sırama oturup kitap okumaya karar verdim. Daha 50 dakika vardı. Rahatıma düşkün bir insanım. Çantamı yastık olarak sıraya koyup okumaya kara vermiştim. Kimse yok diye çok tuhaf pozisyonlara girdim. Gittikçe gözlerim kapanıyordu. Omzumda bir kol hissettim. Gittikçe yükselen sesleri dinledim.
“Mina. Mina uyuyor musun?”
Yavaşça gözlerimi açtım. Hemen gözlerimi saate götürdüm. yarım saattir uyuyordum. Ne güzel, bir kere daha kendimi rezil etmiştim. Omzumdaki elin sahibine doğru baktım. Hayır, hayır o olamaz. Geri zekâlı Mina olarak Doruk’a bir kez daha rezil olmuştum.
“Uyandırdığım için üzgünüm ama sınıfta tek boş sıra burası. Oturabilir miyim?”
Bunu nasıl düşünememiştim? Tek boş sıra benim yanımdı, tabii benim yanıma oturacaktı.
“T-tabi ki.”
Üzerimde sınıfın kızlarının bakışlarını hissedebiliyordum. Ne yalan söyleyeyim, kıskanmaları hoşuma gitti. Doruk yanıma oturur oturmaz kızlar başına toplaşmıştı.
“Doruk iyi misin yaa meraktan öldük.”
“Doruk benim yanıma niye oturmuyorsun kii. Bak ben yanımı boşaltırım. Şu kızın yanında oturmandan iyi değil mi?”
“Ya Doruk hiç mi korkmuyorsun yaa notlarını düşürür bu kızz.”
Kendilerini ön plana çıkarmak için niye beni eziyorlardı ki? İyice utancımdan yerin dibine girmiştim.
“NİYE ONA BÖYLE DAVRANIYORSUNUZ?”
Evet, evet bu ses Doruk’undu. İnanmıyorum beni savunuyordu.
“Asıl sen niye bu kıza bu kadar ilgi gösteriyorsun?” dedi arkadan bir ses. Herkes ona dönmüştü. Sanırım ismi Pelin’di. Okulun popüler kızlarındandı. Turuncu, kısa, düz saçlarıyla ilgi çekiyordu. Her neyse konumuz Pelin’in görünüşü değil, dedikleriydi. Sadece beni korumuştu, ilgi göstermiyordu.
“Evet Doruk seni dinliyoruz.” diye yineledi Pelin. Sınıftaki herkes Doruk’a kitlenmişti. O saniyeler nasıl geçti anlayamadım.
“Ben sadece…” diye konuşmaya başladı Doruk. Derin nefes aldıktan sonra konuşmasına devam etti.
“ona acıyorum.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Ulaşmak
Teen Fiction"Onu sevmiyorum, ondan hoşlanmıyorum. Sadece ona ulaşmak istiyorum."