Tori Kelly - Nobody Love
*
Irmaklar nasıldır, bilirsiniz. Başıboş, deli ve sınır tanımayan. Hiçbir şeye ait olamaz ırmaklar, hiçbir yere tutunamaz ve hiçbir şey de tutamaz onları sıkıca, boğamaz. Onlar, kendi başlarına buyruktur, yalnızdır. Ben kendimi bir ırmak sanırdım yakın bir geçmişe kadar fakat şimdi neden boğuluyorum? Her geçen gün, ömrümden azalan her gün ben neden bu denli bağlanıyorum her şeye? Bağlanmak bana göre bir şey değil. Hele insanlara... Bilmediğim duygular selselesine kapılıyorum hunharca ve beni kıyıya götürecek kimse yokmuş gibi hissediyorum. Evet, belki beraberimde gelecek birkaç insan var ama beni koruyacak biri yok. O gücü hissedemiyorum kendimde. Kollarım güçsüz, bacaklarım güçsüz, yüreğim güçsüz... Yıllardan beri ilk defa korkuyorum. Savunmasız hissediyorum. Ve inandığım bir şey var ki, yanımdaki insanları bu korkunun esiri yapmaktan delicesine korkuyorum.
''Yarına kadar hazır olur musun?'' dedi kinayeli bir sesle Sare. Alaycı bir ifadeyle suratıma bakıyordu. Üzerindeki, ona inanılmaz derecede yabancı siyah ipek elbise mükemmel duruyordu, sanki vücudundan bir parça gibiydi ama nedense o, bundan nefret etmişti. ''Saçlarına sakın bir şey sürme,'' dediğinde kravatımı bağlamayı bırakıp ona baktım. Gözleri her zamanki gibi parlıyordu. ''Onları doğal seviyorum.''
Gülümsedim ve kravatımı bağlamaya devam ettim aynaya dönerek ama ellerim titriyordu. Her zamanki gibi, diye içimden. Bünye güzel sözlere alışık olmayınca kendimi nasıl kontrol edeceğimi bilmiyordum. Sare küçük bir kahkaha patlatarak yanıma geldi. Neredeyse dudaklarımızın buluşacağı kadar bir mesafede durup kravatımı bağlamaya başladı. Bunu yaparken sadece gözlerime bakıyordu. Gözleri bugün daha mavi görünüyordu, daha parlak. Benden daha pratik ve hızlıca kravatımı bağlamasına rağmen pozisyonumuz hala aynıydı. Elleri kravatımdan saçlarıma çıktığında dudaklarım onun dudaklarıyla buluşmuştu. Kısa sürede alevlenen ortamdan kaçmak istercesine kendimi geri çektim. Aramızdaki bu müthiş çekim beni korkutuyordu çünkü her şey fazlasıyla iyi gidiyordu. Ben buna alışık değildim. İyi olan şeyleri itmeye bayılıyordum. Şu hayatım boyunca kaç tane iyi şey yaşamıştım ki sanki? Bir elin beş parmağını geçer miydi? Hiç sanmıyorum.
''Hep böyle utanacaksın, değil mi?''
''Utandığımı kim söyledi?'' dedim inanamıyormuş gibi. Güldü. Ellerini saçlarımdan ayırdı ve yukarı doğru kıvrılan eteğini düzeltti zarifçe. Kendini rahatsız hissettiği o kadar belliydi ki. Ayağına giydiği ucu sivri olan topuklularla neredeyse benim boyuma ulaşmıştı. Gözlerini bu kadar yakında görmek güzel bir duyguydu.
''Bu giysiden de, partiden de nefret ediyorum,'' dedi arkasını dönerek. Bildiğim şeylerden bahsediyordu. Konuşmasa da onu anlayabilecek kıvama geliyordum zamanla. Belki de birisiyle beraber olmanın temel kuralı buydu, konuşmadan anlaşmak... Masanın üstündeki çantasını aldı. Sanki o anda bir şey hatırlamış gibi parmak ucunda arkasını döndü hızlıca. ''Ha bir de şu ayakkabılardan.'' diye ekledi.
''Ben de,'' diyerek doğruladım onu. ''Ama Ahsen bu partinin çok önemli olduğundan falan bahsetti telefonda. Kim gelecek biliyor musun sen?''
Sare kafasını iki yana salladı. Yatağın üzerindeki ceketi alıp üzerime geçirdikten sonra kolumu Sare'ye uzattım. Etkilenmiş gibi bir ses çıkararak koluma girdi. Merdivenlerden aşağıya inerken bir baloda olan prens ve prenses edasındaydık sanki, bu beni eğlendirmişti. Aynı ifadeyi Sarede de yakalayınca yalnız olmadığımı anlamıştım. Bu durum ikimiz için de inanılmaz derecede sıkıcıydı. Ondan hoşlanmamın nedeni de bir nevi buydu aslında. Bana çok benziyordu.