Imagine Dragons - On Top Of The World
*
Günler birbirini kovalıyordu. Yanlış yanlışı. Hata hatayı. Hata yapmaktan sıkılmamıştım. Ne zaman doğru düzgün bir herif olacaktım? Ne zaman gerçek anlamda adam olacaktım ben? Hala çocuk gibi hissediyordum. Yeni yetme çocukların söylediği en ufacık lafa bile gereksiz bir şekilde sinirlenen turuncu saçlı bir çocuk. İnsanların hakkımdaki düşüncelerini az çok tahmin edebiliyordum ama bunun fikri bile canımı sıkmaya yetiyordu. Hissiz olarak nitelendiriyordum kendimi ama duygularını bu denli yoğun yaşayan biri nasıl hissiz olabilirdi? Sorun şu ki, son birkaç gündür duygularım karman çorman olmuştu. Neden burada olduğumu düşünüyordum durmadan. O 'Siyah' denen adamı düşünüyordum. Ahsen'in hakkımda ne düşündüğünü merak ediyordum. En gereksiz şeyden bile kıl kapabilecek düzeydeydim. Bir şeyler hissetmeye başlamak bana iyi gelmemişti. On sekiz yıl boyunca öyle ya da böyle hayata tutunmaya çalışan ben sanki uçurumdan yuvarlanıyormuş gibi hissediyordum. İşin acı yanı ise beni kurtaracak kimse yoktu.
''Konuşsana,'' Yanımda sabırsızca bekleyen Çağrı'ya döndüm. On dakikadır ağzımdan laf almaya çalışıyordu. Derdimi dinlemek istiyordu, biliyordum ama hiç anlatasım yoktu. Şu zamana kadar kimseye hiçbir şey anlatmamıştım ki. Bir haftadır tanıdığım insana nasıl içimi dökebilirdim? ''Dostum, seni sıkmak istemiyorum ama bir şeyler söyle artık,'' Yutkundu. ''İçine atıp durma.''
''İçime attığım bir şey yok, Çağrı,'' dedim ama dediklerime ben bile inanmıyordum. ''Konuşulacak bir şey de yok. Çocuk ileri geri konuştu ve benim de tepem attı.''Çağrı elini omzuma attı ve acıtmayacak bir şekilde sarstı beni. Bu sarsıntı beni hayata döndürmeye yetmiyordu ama o, bunun farkında değildi. ''Dua et, Ahsen'in olanlardan haberi olmasın,'' Elini çekti ve kulağının arkasındaki sigaraya uzandı. Sigarayı dudağına yerleştirip tek hamlede yaktı ve kısa bir nefes çekti içine. ''O sıra dışarıda olması senin için büyük şanstı, unutma bunu.''
''Umurumda değil.''
Çağrı inanamıyormuş gibi bir saçma bir mırıltı çıkardı. Şu halime rağmen onun çıkardığı sese karşılık gülmemek için kendimi zor tuttum. İki eliyle eğreti gibi tuttuğu sigarası nerdeyse yere düşecekti ama bir saniye sonra kendine gelmeyi başardı. ''Umurunda olsun,'' diye uyardı beni. ''Seni kovarsa ne halt yemeyi düşünüyorsun?''Söylediği gerçekle bir anlık her şey kafama dank etmeye başladı. Tabii ki de umurumdaydı ama şuan önemsediğim son şey bu işti. Beni kovarsa o herifin ayarladığı kalacak yerden başka hiçbir şeyim kalmazdı. Bu fırsatı elimin tersiyle itmek olmazdı. Bu günden itibaren bazı tabularımı yıkmam gerekiyordu. Evet, bunu yapmalıydım.
''Hop,'' Tanıdık ses kulağıma iliştiğinde Çağrı'nın uzattığı sigarayı alıyordum. Tunç abi yanıma adımlarken ben çoktan sigarayı yakmış derince bir nefes çekmiştim. Tadı artık eskisi gibi acı gelmiyordu. Boğazımı yakıp geçen havayı umursamadan içimdeki dumanı dışarıya üfledim. Tunç abi önündeki sigara dumanını eliyle savuştururken yüzünü buruşturdu. Sigaradan nefret ediyordu. ''İçmeyin şunu artık.'' Cümlesine aldırış etmeden devam ettim içmeye. ''Ne bu halin?''
Bu soru doğrudan bana gelmişti, farkındaydım ama ne diyeceğimi bilmiyordum. ''Asıl sen de ne var, abi?'' dedim dün akşamki tavrına ithafen. ''Resmen kovmaktan beter ettin beni.''
Tunç abi sıkkın bir nefes verdi. Onun canını sıkmak istemiyordum ama konuyu değiştirmek kolayıma gelmişti işte. Hala bencildim. Değişmeyecektim de.
''Oğlum,'' Çağrı olanlardan habersizdi. Elinde küçücük kalmış sigarayı yere atıp ayağıyla ezdikten sonra dikkatini bize verdi. ''Kusura bakma onun için, canım sıkkındı.''