İnsanın insanda izi kalır. Yaşananlar az da olsa çok da olsa tek bir gülümsemenin bile, anlam yüklendiği ölçüde izi kalır insanda. Bundan, hiçbir zaman kolay olmamıştır birini silip atmak. Elbette silmek üzerine şekillenen isteklilik ve isteksizlik de mühimdir. Bir mürekkep damlası suya düştüğünde o suyu tüm lekeden kurtarmak nasıl olanaksızsa zihne yayılan anıları, içe oturan duyguları, ince ince kurulan hayalleri sökmek de o denli zordur.
Gün çoktan doğmuş, Cahit Ekrem büyük bir istekle kalkıp dükkâna gelmişti. İşlerini aceleyle halledip oturmuştu dükkânın önüne, çayı avucundaydı. Neredeyse dakikada bir başını içeri çevirip duvardaki saatlerden rastgele birine bakıyordu. Ayağıyla farkında olmadan ritim tutturmuştu. Çayın sıcaklığına rağmen bu beklenti dolu hâli yüzünden soğuyan ellerini hissedemiyordu.
Kim bilir hangi çınar ağacından kopup gelen kuru yapraklar kaldırımların dibinde, yolda birikmişti, gözleri takıldı onlara. Bisikleti de dün bıraktığı yerde duruyordu, amma da kirlenmişti.
"Duymuyor musun?" diye bir ses böldü bakışlarını.
"Ha, buyur abi?"
"Oğlum, ne oluyor sana ya? Kötü bir şey olduysa söyle bak. Gizleme abinden, paylaş, çözeriz ne olduysa." Masanın karşı tarafındaki küçük iskemleye oturacakken müşteri geldi.
"Bakar mısınız?" Dükkân sahibinin Ömer olup olmayışında şüpheye düşmüş gibiydi, Ömer ilgiyle bakınca emin oldu. "Kolyemi bozdurmak istiyorum da." Kolyeyi kutusundan çıkaracaktı ki içeri davet edilince kapattı kutunun kapağını.
Kadına, girmesi için eliyle yön verip kibarlık ederken Cahit'e de sonra görüşeceğiz dercesine kafa salladı.
Güldü. Cevap vermeye hazırlanmıştı oysa. Bir şey olmadığını, her şeyin güzel gittiğini söyleyecekti; o zaman bu hâlin ne, diye soracaktı Ömer. Yine gülecekti, sessiz kalacaktı o anda da.
Bu sessiz kalışının, hatırına getirdiğiyle biraz soldu gülüşü. Seneler önce evlenmek üzere olduğu, kendinden birkaç yaş küçük bir kız vardı. Birbirlerini sevmek bir kenara, iyi tanımazlardı bile fakat aileler çocuklarının evlenmelerini çok istiyordu. Hep aynı hikâyedir: Aileler çocuklarının evlenmelerini ister ve hatta evlenmeleri için akıllarına girerek onları bir nevi zorlarlar. Cahit kendi fikrinin önüne geçilmesine izin verecek kadar sınır yoksunu değildi, bu evliliği kabul etmesindeki sebep çok başkaydı; kabul edişinden az zaman önce, gayet güzel giden bir ilişkisini bitirmişti. Yaptığından pişmanlık duymasa da kızın canını bir başkasıyla evlenerek yakmak istiyordu. İnsan, hayatındakilere kırmızı ışık yakıp durur, buna rağmen sarı ya da yeşil ışık görmeyi arzulardı, bencilce ve doyumsuzca yüklenirdi gaza, bir ağaca, büyük bir kayaya çarpana ya da şarampole yuvarlanana, uçurumdan fırlayana dek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgârınla Kal
General FictionGüneş batıyordu. Deniz çekiyordu içerisine büyük ışıltıyı, alizarin rengini alıyordu gök. O rengin içerisindeydi adam; zihni denizin tuzuna hapsolmuş, gölgesi dalgalara iltica ediyordu. Gün oldu, bir rüzgâr doğdu kısır topraklarında. Mucizesi o kadı...