6り2

233 32 9
                                    

-Bugün kiliseye geliyor musun?
-Hayır hyung.
-Beni bahçede beklemeyecek misin?
-Hyung seni beklemeyi seviyorum ama, o rahibeler çok sinir bozucu.
-Peki, bende yalnız gideyim... Belki birkaç rahibe ile yemek yerim... Yada başka şeyler yaparız bilmiyorum. Rahibelere ders veririm belki yada öyle bir şeyler.
-Hyung! O rahibeler tehlikeli. Sana diyorum hepsi kafayı yemiş onların!
-Ama ne yapayım sende gelmiyorsun ki...
-Tamam hyung ben gelir bahçede beklerim seni.
-Peki hadi o zaman meyve suyunu bitirde kalkalım.
Seungri meyve suyunu tek yudumda  bitirmişti. Hyunguyla gitmeliydi çünkü o rahibeler kafayı yemişlerdi. Kızları hiçbir zaman sevmeyecekti. Hizmetçi nunaları hariç onlar farklıydı. Cidden Seungri'yi seviyorlardı. Ama rahibeler... Tanrının evi değil miydi orası? Tanrının evindekiler o şekilde yaklaşıyorsa diğerlerine çokta şaşırmamak gerekti... Kadınlar bu dünya üzerindeki en kötü yaratıklardı. Onu dünyaya getiren kadın bile bırakıp gittiyse onlardan birinin bile iyi olma ihtimali yoktu. 

     Arabadan indiklerinde Jiyong geç kaldığı için hızlı adımlarla kiliseye girerken Seungri de adımlarını ağaçlık alana yöneltti. Uygun ağacı bulunca dibine oturup sırtını ağaca yasladı. Ortaokula başlayalı neredeyse iki yıl olmuştu. Hyungu son sınıf olmuştu. Ondan ayrılmak istemiyordu ama Jiyong'un iyi bir üniversite kazanıp orayı iyi bir derece ile bitirmesi gerekiyordu. Sonra batı kiliselerinden birinde iki yıl görev yapması gerekiyordu. Yani yakın bir üniversitede okuyamazdı. İç çekerek  gözlerini kapattı Seungri. Neden hayat böyle olmak zorundaydı? O da peşinden gitmeli miydi? Orada bir lise de okuyabilirdi pekala... Peki babası? Onu burada tek bırakabilir miydi? Zaten hizmetçi nunası ile arası fazla iyi görünüyordu. Gereksiz fazla iyi.
Yüzüne vuran ışığın kesilmesi ile gözlerini açtı. Önündeki adamı ilk önce güneş yüzünden babası sanmıştı. En az babası kadar uzun boylu bir adamdı. Babası olmadığını anladığında oturuşunu dikleştirdi. Adama direkt olarak bakmaya başladı. Kusursuz beyaz bir cildi, uzun kirpikleri vardı saçları alnına fazla düzgün bir şekilde dökülen adam Seungri'nin yanına diz çökünce alttan bakıldığında o kadar belli olmayan dolgun dudakların olduğunu fark etti. Adam çok... Çok meleksi duruyordu...
-Selam...
Seungri bir süre daha adamı inceleyip yutkunduktan sonra adamın gömleği dikkatini çekti, rahip olmalıydı... Ama onu burada ilk defa görüyordu yeni miydi acaba?
-Selam.
-İçeri de tören başladı neden hala burdasın?
-Aghh törenleri sevmiyorum.
Adam saklamaya çalıştığı gülümsemesi ile Seungri'nin yanına oturdu.
-Hımm... Peki neden?
-Çünkü... Çünkü... Sürekli Tanrının onlara iyi davranacağını sanarak geliyor insanlar...
-Sence iyi davranmıyor mu?
-Hayır... Yani adam kiliseye geldi diye iyi davranmıyor... Adam kiliseye geliyor ama hala karnı aç, evdeki çocuklar aç, evi soğuk... Ama diğer adam kiliseye gelmiyor karnı tok, evdekiler tok... Tanrının kendince planları var insan ne yaparsa yapsın o planlar işliyor.
-Zeki bir çocuksun. Ama sence de Tanrı bizi denemiyor mu? İyi bir insan olacak mıyız? Yoksa olmayacak mıyız? diye.
-Bizim tercihlerimiz sonucu değiştirmiyorsa ne anlamı var?
-Yakın da ateist olacakmış gibi konuşuyorsun.
-Ateist olmam. Tanrının varlığını kabul ediyorum... Sadece...
-Sadece?
-Onu sevmiyorum galiba.
-Ohh... Sevmek için herhangi bir şey yaptın mı?
-O kendini sevdirmek için herhangi bir şey yaptı mı?
-Etrafında sevdiğin insan var mı?
-Var.
-Demek ki yapmış.
-Rahipsin değil mi?
-Aghh kusura bakma kendimi tanıtmadım. Ben Lee Jung Suk... Rahip Jungsuk veya Bay Lee diyebilirsin.
-Peki bende Seungri. Sadece Seungri diyebilirsin hyung.
-Tanıştığıma memnun oldum küçüğüm.
-Bende ama, sen neden böyle bir zamanda geldin? Ve nereden geldin?
-Aghh görevini yerine getiremeyen melekler yüzünden. Yurtdışından geldim.
-Melekler mi?
-Evet.
-Seni Tanrı yolladı o zaman?
-Evet.
-Sende mi meleksin?
-Evet.
Seungri'nin gülümsemesi kahkahaya dönüşürken elini karnına götürdü. Bay Lee cidden çok kafa bir adama benziyordu. Diğer rahiplerin aksine.
Seungri fark etmese de fazla sesli gülüyordu. Jiyong kiliseden dışarı adımını attığı anda duymuştu. Onların olduğu tarafa doğru yürürken Seungri'yi bu kadar güldüren şeyin ne olduğunu merak ediyordu. Yanındaki adamı tanıyamadığı için adımlarını hızladındırdı. Jiyong yanlarına vardığında Seungri'nin yanında oturan adam Jiyong'a döndü Jiyong olduğu yerde kalırken Seungri Jiyong'un geldiğini yeni fark ediyordu. Jiyong ceketini düzeltip
-Bay Raguel... Gelmişsiniz.
Seungri de ayağa kalkınca az önce adının Jung Suk olduğunu söyleyen adama döndü.
-Evet Peder Jiyong... Tekrar karşılaşacağımızı söylemiştim.
Jiyong Seungri ye dönerek açıkladı
-Sen daha küçükken Bay Raguel kiliseye bir kez daha gelmişti.
Seungri mükemmel bir fikir bulmuş gibi Jungsuk'a dönerek koluna dokundu
-Raguel... Haaa sen o yüzden ben meleğim dedin...
Seungri tekrar kahkahalara boğulurken
Ve bir de görevini yapmayan melekler.... Sen sağdık meleksin... Tanrım hyung... Bu çok iyiydi.
Jiyong anlamadığı muhabbete sinirlenirken Seungri'nin karşısındaki adama gereksiz dokunuşları canını sıkıyordu.
-Evet küçüğüm ben İncil de geçen ve tanrıya sağdık kalan meleklerden Raguel...
-Evet hyung evet,sen o sun.
-Evet.. Küçüğüm bu gün İncil dinleyecek misin? Ben okuyacağım. Geleceksin değil mi? Düşen melekler ile ilgili.
-Kiliseleri sevmiyorum.
-Belki bugün sadece denemelisin?
-Ama.
Jiyong sinirden gözlerinin dolduğunu biliyordu çünkü Jiyong ne kadar uğraştıysa da Seungri'yi bir kez bile kiliseden içeri sokamamıştı. Seungri şimdi uzun boylu çakma melek ile birlikte kiliseye doğru yürüyordu.
-Deneyeceksin değil mi? İstemezsen çıkarsın. Hem sevmesen bile arada bir Tanrının evine uğramalısın değil mi?
-Neden?
-Sana verdikleri için şükretmelisin.
-Hımmm belki babam ve Jiyong hyung için teşekkür edebilirim. Ama zaten
-Şiiii. Kilise de sessiz olmalısın. Hadi otur.

Lucifer | Akuma | Nyongtory Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin