Gülümsedim. O anki mutluluğumun tarifi yok ya. O gidene kadar kapının önünde bekledim. Sonra kapattım kapıyı. İster inanın ister inanmayın poposu gözümün önünden gitmedi. Kendisine çok aşıktım ama sizin tahmin edemeyeceğiniz kadar. Aşktan fazlası hatta benimki. Tehlikeli bir şey. Hala da aşığım, ondan başka kimseyi sevmiyorum doğru dürüst.
Gitti, ben de oturdum biraz. Yaşadıklarımın gerçek olup olmadığını sorguladım. Biraz telefonda arkadaşlarımla mesajlaştım ama daha 15 dakika geçmeden onu dayanamayacak kadar özledim. Antrenmanda olduğundan cevap veremeyeceğini de biliyordum. Hem, sıkboğaz etmek istemedim. Yapacak bir şey yoktu. Ben de internetten alışveriş yapayım dedim. Birkaç parça şey aldım, annemin kartı uluslararası internet alışverişine açıktı bu nedenle hiç sıkıntı olmuyordu. Sonra Aerosmith konserini düşündüm. Sonuçta Boo'yu tanıyordum ve dediğini sonucu ne olursa olsun yapan bir erkekti. Spotify'dan birkaç şarkısını dinleyeyim de kulak dolgunluğu olsun dedim. Sarmadı ya. Ben hard rock, heavy metal, trip-hop müziğin insanı değilim. Ama o konserde olacağım gerçeğini değiştirmiyordu. Şarkıların hiç biri sarmayınca pes ettim ben de. Düşünsenize Steven Tyler bana bakarak şarkıya eşlik etmemi istiyor ama boş boş bakıyorum. Baya kötü olurdu ya.
Elim ister istemez telefona gidiyordu. WhatsApp'tan mesaj atmak istedim ama benim hakkımda "Of, bu hiç rahat vermiyor mu ya ?" diye düşünmesini istemiyordum. Tuttum kendimi, eski okulumdaki erkek grubundan biriyle konuşmaya başladım. Havadan sudan konuştuk. Sonra konuşmayı bıraktık. Boş oturup mutlu mutlu düşüncelere dalarken aklıma bir şey geldi ve kanım çekildi bildiğiniz ya. Ben eskiden yaşadıklarımdan dolayı naklimi İtalyan Lisesi'ne aldırmıştım ama şimdi aramız her zamankinden daha iyi olmasına rağmen farklı okullarda olacaktık. Okullarımız arası yaklaşık 20 dakikaydı ama aynı şey değildi. Resmen onu her gün görme şansımı kendi kendime yok etmiştim. Ona çok sinirim bozuldu ama bu kadar güzel bir günde moralimi bozmak istemedim. Boo'ya mesaj atmamak için kafamı dağıtmak istediğimden oturduğum sitede oturan homoseksüel bir erkek arkadaşım var. Ona mesaj attım, bize çağırdım. O da kabul etti. Kendisinden bir kez bahsettim sadece. Ama gerçekten çok çok yakın bir arkadaşım. Her türlü derdimi anlatıyorum ona ve bir sürü insandan daha mantıklı ve iç açıcı tavsiye verir. Kendisini LGBT yürüyüşlerinde ve Lady Gaga'nın Twitter'da takip ettiği insanlar listesinde bulabilirsiniz. Onu beklerken etrafa biraz çeki düzen verdim ve beremi iyice düzelttim. Geldi sonra.
" xx, hoşgeldin."
"Hoşbulduk. Yine yakıyorsun ortalığı. "
"Ahaha, sen de çok hoşsun."
İçeri geçtik sonra. Havadan sudan, 2014 konser sezonundan konuştuk, zaten aykırı tarzlara bayılan bir insan olduğundan kafamdaki bereyi sormadı. Boo'yla aramızda olanları anlattım, o da bana sevgilisiyle nasıl barıştığını falan anlattı. Birbirimize dertlerimizi açıp rahatladıktan sonra, sarıldık. Kendisi 18 yaşından büyük olduğu için çoğu işimde bana kendisi yardımcı olur. Burada kendisinden bahsettiğimi bilseydi sevinçten gözleri dolardı eminim. Canım ya.
Uzunca oturup eğlenceli vakit geçirdikten sonra o gitti. Ben de saate baktım. 12:00 civarıydı. Daha bir saat daha vardı. Canım tahmin edemeyeceğiniz kadar sıkıldı. Arkadaşlarla konuşmak falan da yardımcı olmadı. Sonra dayanamadım ve mesaj atmaya karar verdim.
"Çıkınca sen buraya mı geleceksin yoksa sağlık ocağında mı buluşacağız ?"
Yaklaşık on dakika cevap vermedi. Ben de mesajı attığıma pişman oldum. İşte korktuğum şeyi yapmıştım ve şimdi beni sıkboğaz eden paranoyağın teki olarak düşündüğünü düşünüyordum ki mesaja cevap verdi.
"Tabiki yanına geleceğim, bekle sen beni orada."
Dünyalar benim oldu. Ben hala yaşadıklarımız gerçek olduğuna inanamıyordum, hoş o kadar şey yaşadıktan sonra gayet normaldi ama.