Geçen bölüm için herkese teşekkürler...Yorumlarınız benim için bir inci değerinde :) Birde bu bölümü yeni takipçim olan Potterhead1905'e ithaf ediyorum :) Ne de olsa yeni takipçim kaçmasın hemen :)
****
Tüm kalbim her attığım adımda kırılıyor
Ama umuyorum ki kapılar
Bana senin benim olduğumu söyleyecekler
Cadde ışıklarının arasından yürüyorum
Hata mı var yoksa dizayn mı böyle?
Bana evde gibi hissettirebilir misin? Eğer sana benim olduğunu söylesem.
*
Sonra McGonagall uykulu bir halde yanlarına geldi ve devriyenin bittiğini fakat yarın yine orda olmaları gerektiğini söyledi. Hermione kapanmak üzere olan gözlerini ‘Pekâlâ’ anlamında kırpıştırdı. Koridorun sonunda ise duvara dayanmış ve uykuya teslim olmuş Ron’u gördü. O kadar tatlı ve huzurlu görünüyordu ki Hermione’nin yüzünde bir gülümseme oluştu. Tam Ron’u uyandıracaktı ki Draco’nun huysuz sesini duydu “Sevgilini uyandırmalısın burada uyumak isteyeceğini hiç sanmıyorum.”
***
Hermione ürkerek arkasını döndü ve kayıtsız bir şekilde Slytherin Ortak Salonuna giden Draco’ya gördü. Ay ışığı solgun yüzüne sarı saçlarına vuruyordu. Ağzını bir şey söylemek için açtı ama sesi çıkmadı. Zaten ne söyleyeceğini de bilemiyordu. Arkasından bakmakla yetindi sadece.
Draco koridordan çıkınca Ron’u dürttü ve uyanmasını bekledi. Genç adam kolundaki dürtmeyi azaltmak için elini uzattı ve Hermione’nin elini itti ve ayakta uyumasına devam etti. Hermione Ron’un eli kendi eline değdiğinde tuhaf hissetti. Hiç düşünmek istemediği şeyler aklına geliyordu. Yanlış şeyler. Olmaması gereken şeyler.
Ama şu an düşünmesi gereken daha önemli şeyler vardı. Bunları daha sonra da düşünebilirdi. Tekrar Ron'u dürttü. Genç Gryffindor'lu huysuzca yerinde kıpırdandı ve gözlerini kırpıştırdı. Karşısında endişeli gözlerle kendisine bakan Hermione'yi görünce hemen toparlandı. Yüzü çok tatlı pembe bir renk aldı ve uyku sersemi bir halde açıklama yapmaya koyuldu "Ben... McGonagall gidebilirsiniz deyince... Bilirsin seni beklemeliyim diye düşündüm. Sonra of evet gördüğün gibi..." Hermione buruk bir şekilde gülümsedi ve 'Önemli değil' anlamında başını salladı.
Sallantılı adımlarla Gryffindor Ortak Salonuna gittiler. Belli belirsiz 'İyi geceler' mırıldandılar. Hermione gözünü ovuşturarak dört direkli karyolasına uzandı. 10 Dakika önce düşünmek istemediği şeyler şimdi aklına geliyordu. Ron'un sıcak dokunuşu onda belirsiz bir haz bırakmıştı... Ve tatlı bir pembelik.
Ron ise o kadar uykusu olmasına rağmen uyuyamamıştı. Hermione'nin çarpıcı kokusu onu serseme çevirmişti.
*
Hermione saatler sonra uykuya daldığında bir rüya gördü. O geceki rüyasına benziyordu biraz. Köprünün ortasında bekliyordu. Bir tarafta Ron diğer tarafta da Draco vardı o geceki gibi. Onlarda şık beyaz takım elbiseler bürünmüşlerdi. Sessizlik içinde onlara bakıyordu. Üzerinde siyah ve şık bir elbise vardı. Beyaz bir kurdele vardı elbisenin önünde. Yas tutar gibiydi…
Hiç kimseden ses çıkmıyordu. Hermione’nin yaprakları savurduğunu gördüğü ama sesini duyamadığı rüzgardan bile. Tedirgin oldu. Tam bir şeyler söylemek için ağzını açtı ki Draco’nun ve Ron’un başları sağa döndü. Hermione’de baktıkları şeye bakmak için kafasını çevirdiği ve gördüğü şeyle kafası karıştı. Pansy burada ne arıyor olabilirdi?
Pansy’de dikkatini çeken başka bir şey vardı. Hermione’nin tam tersine beyaz bir elbise vardı üzerinde. O da siyah bir kurdeleyle tamamlamıştı görüntüsünü. Hermione kendine itiraf etmek istemese de çok yakışmıştı genç Slytherin’liye. Draco ise gözlerini alamıyormuş gibi bakıyordu. Pansy buruk bir şekilde ona gülümsedi. Nasıl oynayacağını biliyor gibiydi.
Pansy bir an elini Draco’nun tutması için uzattı. Draco’da kararsız adımlarla tuttu ve uzaklaştılar. Hermione arkalarından bağırdı ama sesi çıkmadı. Çaresiz bir durumdaydı…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back to Black - Dramione
FanfictionBu hikaye bir facebook sitesinden alıntıdır.Yazardan izinlidir.Gerçek yazar @AnnabethLily 'dir.