"Aşk şimdi hiç duymayan birine dünyanın en güzel şarkısını söylemek kadar anlamsız..."
“Sadece gözleri…”diye düşündü. “Sadece gözleri beni etkiliyor o kadar.” Diyerek aklından ekledi Hermione Granger yerinde huysuzca kıpırdanarak. Aklındaki düşünceleri atmak istercesine kafasını salladı. Bugünlerde derse odaklanmakta zorlanıyordu Hogwarts’ın parlak öğrencesi Hermione Granger. Hem de kim için? Draco Malfoy; Slytherin’in asi prensi, umursamaz bir genç onun duygularını ve düşüncelerini bu kadar zorluyor olabilir miydi? Peki, Hermione’nin onun gözündeki değeri neydi? Değersiz bir bulanık…
Öfkeyle gözlerini yumdu. Bir bulanık. İşte o buydu. Kirli kana lanet okudu. Aklındaki her şeye lanet okudu. Yüzünü yastığa daha fazla gömdü. İçinden çığlık atmak geliyordu. Alışık olmadığı bir şeydi âşık olmak. Üstesinden gelemediği nadir şeylerden.Derslerinde başarılıydı.Ailesinin yanında mutlu olmakta da, ve Harry’le Ron’un yanında olup onlara destek olmakta çok iyiydi. Her şeyi yapabileceğine inanmıştı. Her şeyde başarılı olabileceğine. Ama şimdi bu düşünce doğruluğunu yitirmeye başlamıştı. Kendi doğrularından uzaklaştıkça sonu olmayan bir endişe kaplıyordu onu. Ama o da sadece diğer bütün genç kızlar gibi hayal kuruyordu. Mutlu hayaller.
Daha fazla düşünmek istemiyordu. Düşünmek; daha önceki zamanlarda olduğu gibi onu doğru şeylere götürmüyordu. Aksine yasak ve acı verici şeylere doğru sürüklüyordu.
Zili duymasıyla kitaplarını toplayıp koluna aldı ve hızlıca Muggle Araştırmaları sınıfından çıktı. Boş koridorda koşarcasına yürüyordu. Birilerini görmekten korkuyordu sanki. Daha doğrusunu birisini görmekten…
İşte olmuştu. Merlin’in sakalı. İstemediği bir şey mutlaka olmak zorundaydı değil mi? Kalbi küt küt atmaya başlamıştı. Draco’yu her gördüğünde böyle mi olacaktı? Kalbi göğüs kafesinden fırlamak istercesine atacak mıydı? Hermione buna katlanamayacağını düşünerek duvarın arkasına gizlendi. Üstelik Draco Malfoy onu fark etmemişti bile. Bunun canını yaktığına karar verdi Hermione.Gereğinden fazla yakmıştı hem de canını.
”Belki de fark etmedi.” diye düşündü.Sarı saçlı genç dalgın bir gülümsemeyle önünden sıyrılıp gitmişti.Derin bir nefes aldı Hermione ve boş dersinden yararlanarak Gryffindor Ortak Salon’una gitti.Boş olan tek dersiydi bu. Normalde olsa ders çalışırdı. İçinden o da gelmiyordu.Her şey tersine işlemeye başlamıştı.Akşam yemeğine bir ders vardı.Biraz dinlenebileceğini düşündü. Hiçbir zaman olmadığından yordun hissediyordu kendini. Her zamankinden de fazla yıpranmış…
Dört direkli karyolasında dönüp duruyordu rahatsızca.Yumuşacık yatağı batıyordu ona sanki.En sonunda daha fazla direnemedi.Elini kendi beline doladı ve uykuya bıraktı kendini.Güvenilmez ve mutsuz rüyalara…
Draco’yla çıkıyordu ve mutluydu. Karşılarında bir kamera varmış gibi ikisi de el sallıyordu. Draco’nun bir elini Hermione’nin beline dolamış onu kendine çekmişti. Genç kız ise mutlu mutlu gülümsüyordu. Sonra bu mutlu rüyadan renkler çekilmeye başladı. Rüzgâr Draco’yu Hermione’nin yanından çekip almış sonbahar yapraklarıyla beraber sürüklemeye başlamıştı. Geriye sadece siyah beyaz bir Hermione kalmıştı. Tek başına…
Bu rüyadan ölesiye korktu ve dişlerini bütün gücüyle sıktı. Daha mutlu şeyler düşünmeye başladı. Ron ve Harry’i. İkisiyle sonsuza dek beraber. Voldemort’u yenmiş ve geleceği bekliyorlardı. Her yerde güzel gülümsemeler ve açık renkler vardı. Sonra yine o rüzgâr belirdi. Lanet olsun rüzgârlardan nefret etmeye başlamıştı. Rüzgâr Harry’nin yüzünde dolaştı. Sonra Hogwarts’ın bahçesinde. Rüzgârın değip geçtiği her yer değişiyor ve siyaha dönüşüyordu. Harry şimdi değişmişti ve Draco olmuştu.Hermione korkuyla “Harry” diye bağırdı ama hiçbir şey değişmedi.Aniden gözleri Ron’u aradı.Yüzünü çevirdiğinde kızıl saçları fark etti.Ama Hogwarts’ın bahçesinden eser yoktu.Bir köprüdeydi.Sallanan bir köprünün tam ortasında duruyordu.Köprünün bir ucunda Ron, diğer ucunda ise Draco duruyordu.İkisinin gözleri de boşluğa bakıyor gibiydi.Sonra ikisi de Hermione’ye odaklandılar.Onu yanlarına çağırır gibi gözlerini kısmışlardı.Sanki bir seçim yapmasını bekliyorlardı…
İkisinin arasında seçim yapmak mı? Biri sevdiği çocuk biri kardeşiydi. Kardeşiydi değil mi? Yani çocukluk zamanlarını saymazsa. Çocukça bir hayranlık duymuştu ona karşı.Sadece o kadar.Belki de bilinçaltı ona oyun oynuyordu.Evet kesinlikle bir oyun. Bu rüya onu oldukça yormuştu.Nasıl uyanacağını düşünürken kendini bir boşlukta bulmuştu.Kendini bir yerden düşer gibi hissetmişti.Sıkıca yatağı kavradı.Korkunç rüyaları son bulmuştu . Hermione Granger yüzüne vuran sabahın ilk ışıklarıyla uyandı.Belki güzel bir güne belki de hiç istemeyeceği bir hayata...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back to Black - Dramione
FanfictionBu hikaye bir facebook sitesinden alıntıdır.Yazardan izinlidir.Gerçek yazar @AnnabethLily 'dir.