Draco onun zeki olmasına rağmen bu kadar çok ders çalışmasını anlamadığını itiraf etti. Hermione’yse onun bu asi çocuk davranışlarını neden bu kadar ısrarla devam ettirdiğini anlamadığını söyledi. Genç adam bunun kişiliğinin ayrılmaz bir parçası olduğunu söyleyerek onu güldürmeyi başardı. Ama Hermione hala sabahki görüntüleri kafasından atamıyordu. Sürekli Draco’nun kolu Pansy’nin omzuna dolanıyordu anılarında. Bu konu hakkında soru sormak istiyordu ama daha erken olduğunun farkındaydı.Devriye bittiğinde Ron’u bulması gerektiğini hatırlayarak koridordan çıktı ve Draco’dan önce Ron’un ve Pansy’nin olduğu koridora çıktı. Ron’u gördü. Genç adam kaçışının olmadığını ve olan bitenin hesabını sorması gerektiğini biliyordu.
“Harry’le benimde haberimiz olsa iyi olurdu. Gerçekten aklından ne geçiyordu?” Hermione anlamadığını belirterek kafasını salladı.
“Ne dediğini anlamıyorum.”
“Hayır, anlıyorsun. Yani sadece bunu bilmemizi istemeyeceğin kadar önemsemiyor musun ?” Hermione’nin sabrı taşmıştı.
“Neden ne söylemek istediğin her neyse açıkça söylemiyorsun?”
“Ah öyle mi? Demek Sevgili McLaggen’la çıktığını ve bize haber vermediğini benden duymak istiyorsun.” Genç kız afallayarak geri çekildi
“Ne? Ben ne? McLaggen’la mı çıkıyormuşum? Hah” Ron sinirden saçlarının rengini almaya başlamıştı
“ Birde benimle dalga mı geçiyorsun?”
“İster inan ister inanma ama aramızda senin kastettiğin anlamda bir şey yok. Hem olsa bile bu seni neden ilgilendirsin?”dedi önceki günü hatırlatarak. Ron bir an durdu ve sonra
“Bu yüzden.”diyerek eğildi ve genç kızı öptü. O anda ise Pansy’nin çıktığı koridora Draco girdi. Ama o anda donup kaldı.
******
Ah ne çok özledim seni.Bir bilsen, ah bir görsen.Sonbaharlarım gelir.O yaprak hiç düşmez.Hepsi bitti hepsi bitti.Hepsi kaybolan günlerdi.Bir yalnız sen bir yalnız ben.Bizi ne nasıl tüketti ki.Belki unuturuz onu.Tüm kasımdan kalma çiçekler gibi.Arasına koyarız şarkı yazdığımız,Kırık hayaller saklı defteri.Belki de saklarız onu.Kalbimizde bir delik açar gibi.Belki denize ulaşır içimizdeki nehirler bir gün.Yine yazı bekleriz.Ah ne çok özledim seni.Bir bilsen ah bir görsen.Sonbaharlarım gelir.O yaprak hiç düşmez.Seni bekler yağmurlarım.Öyle bir yağar ki hiç dinmez.Sonra yedi bahar geçer.O yaz hiç, hiç gelmez.Belki unuturuz onu.Tüm kasımdan kalma çiçekler gib.iArasına koyarız şarkı yazdığımız,Kırık hayaller saklı defteri.Belki de saklarız onu.Kalbimizde bir delik açar gibi.Belki denize ulaşır içimizdeki nehirler bir gün.Yine yazı bekleriz.
Ron geri çekildiğinde ikisi nefes nefese kalmıştı. Ron’un aksine Hermione kıpkırmızı olmuştu. Şaşırmış mıydı? Hiç şaşırmamıştı aslında. Bunu kendine itiraf ettiği için rahatladı. Bunu bekliyordu. Bu kadar çabuk olmasa bile beklediği kesindi. Heyecan vermişti ona. Ne düşündüğü o an için çok önemliydi. Eğer bu onu mutlu etmişse Ron’u seviyor demekti ve şaşırtıcı şekilde mutlu olmuştu. İlk defa o an Draco’yu tamamen aklından çıkarmış ve sadece karşısındaki genç adamın sıcak dudaklarına odaklanmıştı.
Ron’da yaptığından memnundu ama geleceğin ne vaat edeceğinden emin değildi. Hermione kabul ederse onunla sonsuza dek yaşayabilirdi. Tek bir gün tek bir saniye bile sıkılmadan devam edebilirdi onun yanında olmaya. Sessiz geçen birkaç dakikanın ardından yumuşakça geri çekildi Ron ve Hermione’nin gözlerinde aradığı ifadeyi gördü. Genç kızda pişman olmamıştı.
Sesinin titremeyeceğine emin olmak istercesine öksürdü ve gülümsemesinin ses tonuna yansımasına izin verdi
“Imm sanırım ortak salona dönsek iyi olacak. Ve ben şey sana inanıyorum yani McLaggen konusunda. O budalanın senin hakkında söylediği her söz için onu pişman edeceğim.” Hermione’nin gözleri endişelendiğini belirtince rahatlatıcı bir gülümsemeyle ekledi
“Yani ufak bir konuşma ve eminim ki yarını bekleyebilir.”Hermione tek kelime etmedi etmekte istemedi. Aklı tekrar Draco’ya kaymıştı. Genç adam onları görmüş ve aniden koridordan çıkmıştı. Hermione ise bunu görmüş ama hiçbir tepki vermemişti. Ama gözlerinde gördüğü acıyı bir daha görmemek için sahip olduğu ve olmadığı her şeyi verebilirdi. Ama nereye kadar? Draco’nun onunla olamayacağını başından beri biliyordu. İmkânsızdı. Yasaktı. Her şeyden öte Slytherin’li bir soylu bir safkanla, Gryffindor’lu bir muggle doğumlunun birlikteliği kurallara aykırıydı. Doğanın düzeni bunu emrediyordu ironik bir şekilde.
İstememişti ki genç kız bunu. Hem de hiçbir şekilde. Doğru ya da yanlış. İyi ya da kötü. Hiçbir şekilde Draco’dan uzak kalmak istememişti. Bir yanı-onu çıkmaza sürükleyen yanı- Draco için kanlı gözyaşları döküyor ve onu can acıtıcı bir şekilde istiyordu. Diğer yanı ise-daha mantıklı karar veren yanı- bunun olamayacağını ve Ron’suz yapamayacağını mırıldanıyordu. Yavaşça bir öneriydi bu ama bir o kadarda güçlüydü. İşte bu gece o yanı baskın gelmişti. Kulakları ve kalbi Ron’un tatlı sesiyle dolmuştu. Yine geri dönüşün olmadığı ve bir karar veremediği bir yola girmişti…
İki Gryffindor’lu da yataklarına girer girmez uykuya dalmışlardı. Huzurlulardı. Mutlulardı ve en iyisi birbirlerinin yanlarında olduklarını ikisi de yüzlerinde bir gülümseme oluşarak hatırlıyorlardı. Hermione pek inanamasa da çok rahat bir şekilde gözlerini kapamıştı. Ruhu haftalardan beri ilk kez bu kadar rahat ve huzur doluydu. Endişelerini uzakta bir yere kapamıştı. Uzun bir süre karşılaşmak istemiyordu. En azından ertesi gece devreye başlayana kadar…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Back to Black - Dramione
FanfictionBu hikaye bir facebook sitesinden alıntıdır.Yazardan izinlidir.Gerçek yazar @AnnabethLily 'dir.