Bölüm 4

13.8K 703 203
                                    

“Ben sana dünyaları verebilirim. Senden sadece bir kez aşkı duyabilmek için…”

İyi okumalar. Yorum ve votelerinizi bekliyorum.

Hermione ve Ron koridor ayrımına gelince birbirlerine el sallayıp uzaklaştılar. Hermione Pansy’nin kendini beklediği koridora vardığında ise biraz şaşırmıştı. Ondan erken orda olmasını beklemiyor gibiydi. Pansy onun şaşırdığını görünce alaylı bir şekilde gülümsedi ve “Ne oldu Granger geleceğimi beklemiyor muydun yoksa? Üzgünüm ama buradayım. Emin ol bu gecenin senin yanında geçen her saniyesinde iğreneceğim ve nefret edeceğim. Şimdi söyleyecek bir şeyin yoksa şu lanet olası devriyeye başlayalım.” Dedi ve önden ilerlemeye başladı.

Hermione onun bu çıkışına şaşırdı. Arkasından ürkek ürkek bakmak yerine hızlı adımlarla onun yanına gitti. Genç Slytherin’linin bu öfkesini ilk başlarda anlamaya çalıştı ama bir anlam veremedi. Sonra aklına gelen düşünceyle aklındaki gizli fikirleri ortaya çıkardı. “Slytherin’ler Gryfindor’a düşmandır.” ilkesi saçmaydı işte. Her binanın kurucusu da ilk başlarda çok yakın dostlardı. “Gryffindor ve Slytherin’den iyi dost nerden bulursun?” Demişti Seçmen Şapka. Değil miydi? Neden birden Salazar bu kudretliği dostluğu bozmuş ve arkasına bile bakmadan çekip gitmişti? Anne babası Muggle olan insanlara bir hak tanımamıştı? Kendisi gibilere yani. Onların değersiz bulanıklar olduğunu mu düşünmüştü? Çok zeki bir büyücü olan Salazar Slytherin’in bunu yapması saçma geliyordu derin düşününceler içinde ki Hermione’ye.

Pansy’nin gerisinde kaldığını fark ederek aklında ki düşünceleri savdı. Bunları daha sonrada uzun uzun düşünebilirdi. Şimdi şu kendini beğenmiş Slytherin’liye yetişmesi gerekiyordu.

***

Ron’un durumu da çok farklı değildi. İki kat yukarıda Draco ve Ron homurdanmalar eşliğinde devriye geziyorlardı ve ilk fırsatta sürekli birbirleriyle uğraşıyorlardı. Bu durum gittikçe daha da sinir bozucu bir hale gelmeye başlamıştı. 

Duvarlardan yayılan mum ışığı ve dışarıdan gelen ay ışığı iki öğrencinin yüzünü de aydınlatıyordu. Draco’nun ve Ron’un yüzleri bu garip loş ışıkta daha da mükemmel bir şekil alıyordu. Arada birbiriyle uğraşmaya devam ediyorlardı ama bu ufak atışmalar Pansy ve Hermione’nin yaşadıkları gibi ufak bir şey gibi değildi. Aksine daha da sinirli ve kinle dolu bir öfkeye dönüşüyordu. Bu gibi tartışmalarda birinin alttan alması gerekiyordu. Ron Draco’yu azıcık tanıyorsa bu kişinin o olmadığını biliyordu ama o da alttan almayacaktı. Bir yere kadar sınırı vardı ve Draco’da bunu zorlamaya başlamıştı bile. 

***

Pansy ve Hermione uyuşuk bir sessizlik içinde koridorları dolanıyorlardı. İkisinden de ses çıkmıyordu. Memnun değillerdi ama bir tartışmadan daha iyi olduğu su götürmez bir gerçekti.

Gecenin sessizliği homurtulu sesler ve havaya savrulan yumruk sesleriyle bozulmuştu. Hogwarts’ın boş koridorları rahatsız edici bir gürültüyle dolmuştu. İki genç kızda bu gürültüyü merak edip yukarı doğru koşmuşlardı. Oraya gittiklerinde ise Draco ve Ron’u yaka paça gördüler. Pansy bir çığlık kopardı ve Draco’nun yanına koştu. Ron’dan bir yumruk yemişti ve dudağı çok az kanıyordu. Ron’un ise yanağını kızarmıştı. 

Gürültüye profesörlerde gelmişti. Huysuz görünen Snape ve oldukça sinirlendiği belli olan McGonagall şaşırmış bir halde olanlara bakıyorlardı. McGonagall’ın dudakları her zaman sinirlendiğinde ki gibi düz bir çizgi halini almıştı. Hermione korktuğunu hissetti. Ron’un azarlanmasını ya da ceza almasını istemiyordu. Büyük ihtimalle Snape onu kendi odasını ayrıntılı bir şekilde temizlerken görmekten memnun olacaktı. Slytherin’lilerin de buna oldukça güleceğinden emindi.

Ron açıklama yapmaya girişti birkaç kelime mırıldandı. Snape “Yeter Weasley!” diyerek onu susturdu. McGonagall açıklama istediğini belli eden bir şekilde olayı gördüğünü umduğu Hermione’ye bakıyordu. Genç kız bunu fark etti ve ufak bir yalan söyleyerek Ron’u kurtarmasında bir sorun olmayacağını düşündü. Yalan söylemek onun sıklıkça yapacağı türden bir şey değildi ama McGonagall’da öğrencisinin Slytherin’e karşı küçük düşeceği bir ceza almasını istemiyor gibi görünüyordu.

Hermione boğazını temizledi ve kendinden emin bir sesle “Şey Profesör sanırım ufak bir yanlış anlaşılma. Önemli bir şey olmadığına eminim.” Snape’in yüzü sinirle buruştu. Hermione’nin yalan söylediğini anlayabiliyordu. Tam onu azarlamak için öfkeyle ağzını açmıştı ki McGonagall ondan önce davranarak konuşmaya başladı “ Evet Mss Granger bende önemli bir şey olmadığına eminim. Yalnız küçük bir değişiklik yapmamızın bir sorun yaratmayacağı kanısındayım. İyi bile olabilir.” Dedi Draco’nun kanaması durmuş dudağına ve Ron’un kızarmış yanağına bakarken.

Konuşmayı sessizce dinlemiş olan Pansy konuşmaya dahil oldu ve “Ne değişikliğinden bahsediyorsunuz Profesör ?” Snape’de huysuz gözlerle McGonagall’ın diyeceklerine odaklanmıştı. McGonagall sakin bir sesle “Mr Weasley yukarı katta Mss Parkinson’la devriye gezecek ve Mss Granger’da Mr Malfoy’la. Umarım bu şekilde daha az… Sorun çıkar.” Dedi gözlerini kısarak. 

Draco alayla gözlerini kıstı ve gri gözlerini Hermione’nin üzerinde gezdirdi. Bunu fark eden Hermione utançtan yerin dibine girmek istedi ve kafasını çevirdi. Ron’a umutsuz bir bakış attı. Genç Gryffindor’lu kafasını umutsuzca salladı ve alt kata yöneldi. 

McGonagall ve Snape’de orta kata yöneldiler. Draco hain bir gülümsemeyle kolunu Pansy’nin omzuna attı ve onu kendine çekti. Koridorun sonuna kadar ona eşlik etti ve giderken de kulağına genç kızın gülümsemesini sağlayacak bir şeyler fısıldadı. 

Hermione o an ölmek istediğini fark etti. Bir ölüm onun canına daha fazla acıtamazdı.

“Ben sana dünyaları verebilirim. Senden sadece bir kez aşkı duyabilmek için…”

 

Back to Black - DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin