Emily
Sabah sabah yine o meşhur ev telefonumuzun sesiyle uyandım. Odadan çıktığımda kızlarda her zamanki gibi telefona doğru gidiyordu. Arayan Sandra'ydı. Bunu gören Al sinirlenmiş olacak ki söylenmeye başladı." Ahh... Sabah sabah derdi ne bunun." Ohh olamaz Al gerçekten çok sinirlenmişti. Bize fırsat vermeden telefonu eline aldı ve açtı;
"Evet Sandra sabah sabah derdin ne senin."
Mel ve ben Al'e şaşkın şaşkın bakıyorduk. Bu olmamalıydı. Kulağımızı telefona yaklaştırdık ve konuşmaları dinlemeye başladık. Sandra sanki Al'in söylediklerini duymamış gibi devam etti;
"Ah tatlım sana da günaydın."
"Günaydın dediğimi hatırlamıyorum yalnız."
"Herneyse. Dün hakkında konuşacaktım. Gene çocuklarla klübe gitmişşiniz. Neden bana haber vermediniz?"
Ohh hayır Sandra şu an çok büyük bir hata yapıyordu. Al daha çok sinirlendi ne kadar onu sakinleştirmeye çalışsakta işe yaramadı. Al devam etti;
"Her attığımız adımı sana söylemek zorunda değiliz. Hem sende kim oluyorsun? Bizim hayatımızdaki ufak bir detaysın tatlım, kendini bu kadar önemseme."
Evet şu anda Sandra'nın bizi bırakmasına hiçbir engel yoktu. Al gerçekten bizim düşündüklerimizi Sandra'ya söylediği için mutluydum ama Sandra'nın bizi bırakmasından korkuyordum. Kısa bir sessizlikten sonra Sandra;
"Tatlım bu gün ters tarafından kalkmışşın belli. Sonra tekrar konuşuruz." Dedi ve telefonu Al'in suratına kapattı. Al sinirle telefonu yerine koydu. Şu an içinden Sandra'ya saydırdığına eminim.
Bizim yüzümüze bile bakmadan sinirle odasına gitti ve hızla kapısını kapattı. Ne olmuştu bu Al'e?Tam peşinden gidecekken birden telefonum çaldı. Arayan Harry'di. Daha saat sabahın 7'siydi. Acaba neden arıyordu? Hemen telefonu açtım. "Alo?"
"Günaydın Em."
"Günaydın Harold."
"Şeyy... Hava bayağı soğuk. Kapıyı açabilir misin? Üşüdüm." Bu dediğini pek anlamamıştım.
"Nasıl yani? Buraya mı geldin?"
"Evet Em. Hadi seni bekliyorum." dedi ve telefonu kapattı. Ayaklarım istemsizce beni kapıya götürdü. Kapıyı açtım ve o karşımdaydı. Neden bilmiyorum ama çok heyecanlanmıştım. Harry her zamanki o sıcak gülümsemesiyle;
"Hadi kızlar bir an önce hazırlanın. Çocuklar arabada, beraber kahvaltı yapmanın eğlenceli olacağını düşündük. Hem yeni şarkınız hakkında da biraz konuşuruz."
"Çok isteriz. O zaman biz hemen hazırlanalım. Sende bizi içerde bekle istersen." dedim ve Harry içeri girdi. Bende hemen Mel'in yanına gidip One Direction'la kahvaltıya gideceğimizi söyledim. Mel ne kadar itiraz etse de sonunda ikna etmeyi başarmıştım. Şimdi sıra Al'e gelmişti. Onu ikna etmek biraz zor olacaktı. Belki biraz yardım alabilirdim. Niall'ı arayıp buraya gelmesini söyledim. Belki şakalarıyla onu odadan çıkartabilirdi. Evet sanırım işe yaramıştı. Al odadan çıktı ama berbat görünüyordu. Hemen acil durum çantamı yanıma aldım ve onu odaya geri soktum. Bir kaç ufak dokunuştan sonra artık hazırdı.
Harry ne kadar onların arabasıyla gelmemizi istesede Mel'in bana attığı o bakıştan sonra kabul etmedim.
Restoranta geldiğimizde bir değişiklik vardı. Buradaki herkes ünlüydü. Ama durun biraz. Bu kadar ünlünün buraya toplanması hiç de normal değil.
"Sanırım buradaki herkes ünlü. Özel bir nedeni var mı?" dedim Harry'ye bakarak.
"Aaa... Evet. Çoğu ünlü basından uzak olduğu için burayı tercih ediyor." dedi ve masaya oturduk.
Melody dün akşam kulüpte olanları anlatmıştı. O olanlardan sonra Louis'le fazla karşılaşmak istemiyordu. Ama yine karşı karşıya oturmuşlardı. Ve Louis ona bize anlattığı o tuhaf bakışı atıyordu. Sonra Mel ne demek istiyorsun der gibi başını salladı. Louis ise anlamamış bir tavırla;
YOU ARE READING
serendipitous
FanfictionHiç hayal kuruyor musunuz? Peki ya kurduğunuz o hayaller gerçek olsaydı. Hiç beklemedikleri bir anda büyük bir şöhrete kavuşan bu 3 kızın hikayesine göz atmalısın. NOT:Ana karakter olan 3 kız; Melody, Alison ve Emily'den birini seçerek hikayeyi ok...