Valizimi ardımdan çeke çeke, çoktandır unuttuğum kalabalık İstanbul sokaklarında yürümeye çabalıyordum. İnsanın tenini yakıp kavuran güneşin altında, kalabalık sokakta yürümeye çalışmak, -hele bir de ardınızdan sürüklemek zorunda olduğunuz bir valiziniz varsa- hiç de kolay şey değildi! Bu kız kimdir diye soracak olursanız; naçizane kendimi tanıtmak isterim. Ben yirmi iki yaşında, aklı bir karış havada, annesini daha küçücük bir kız çocuğuyken babasını ise henüz iki ay önce kaybetmiş bir kızcağızım. Adımı annem koymuş; Feride. Anlamı; eşsiz, benzeri olmayan demekmiş fakat ben gayet de eşi benzeri olan, sıradan biriyim!
Elimdeki, sürekli evirip çevirmemden dolayı buruşmuş kağıdıma son bir kez bakıp derince bir nefes aldım. Babamın kendi el yazısıyla yazmış olduğu bu adres kağıdına ihtiyacım kalmamıştı artık. Çünkü şu anda çocukluğumun geçtiği evin tam önünde duruyordum. Hissettiğim duyguyu tarif etmek güçtü; özlem, hüzün ya da mutluluk, bilemiyorum... Eski evimizi görünce hatırıma gelen çocukluk anılarım gözlerimin dolmasına sebep oldu. Ben bu eski evde doğmuştum, annem bu eski evde ölmüştü... Babam işlerini bahane ederek İstanbul'dan ayrılıp Bursa'ya taşınmamız gerektiğini söyleyince taşınmamızın asıl nedeninin mutlu hatıralar ile dolu olan bu ev olduğunun farkındaydım. Eski evimin önünde birkaç dakika daha öylece durduktan sonra babamın bana kağıtta yazmış olduğu asıl adrese doğru ilerledim. Babam iki ay kadar önce bir kağıt parçasına şu an önünde durduğum bu evin adresini yazıp vermiş ve eğer zor durumda kalırsam buraya gelebileceğimi söylemişti ve işte şimdi buradaydım... Babam öldükten sonra her şey kötüye gitmişti; birkaç gün gelemedim diye çalıştığım yerden kovulunca ev kiramı ödeyemez duruma gelmiş ve dün ev sahibim tarafından kapının önüne koyulmuştum. Başka seçeceğim olmadığından dolayı ilk otobüse atlayarak İstanbul'a gelmiş ve yeni hayatımın yol haritası olan babamın bana verdiği adres kağıdını takip etmiştim. İşte şimdi o adrese gelmiştim işte. Bahçe kapısından içeri girdiğimde kalbim hızla çarpmaya başladı. Burası Nevzat Usta'nın eviydi. Babamın en yakın arkadaşı, benim ilk aşkımın babası olan Nevzat Usta'nın evi... Bizim bir zamanlar çok yakın olduğumuz bu aileyi tekrar görecek olmak bende büyük bir heyecan uyandırıyordu. En çok da geride bıraktığım ilk aşkımı altı yıl sonra tekrar görecek olmak telaşlandırıyordu beni. O şimdiye kadar beni çoktan unutmuş olacaktı hatta görüştüğü, sevdiği biri olması da gayet tabii bir durumdu. Zihnim onun şimdiki durumu hakkında farklı senaryolar kurarken kalbimde hissettiğim sızıya engel olamadım.
Usulca birkaç adım daha attıktan sonra kulağıma neşeli sesler dolmaya başladı. Sanıyorum ki hayatımda, heyecandan nefes almayı dahi tam olarak beceremediğim tek an, işte tam bu andı! Derin derin nefesler alarak kendi kendimi rahatlatmaya çalıştım. Bir zamanlar beni kendi çocuğu gibi seven, dizlerinde hoplatıp eğlendiren Nevzat Usta; şimdi elimde valizimle beni görünce evinde istemeyecek diye ödüm kopuyordu. Ya Gülsüm Anne, Ayşen Abla, Celil ağabey ne diyecekti beni görünce? Ve en çok da Özgür Ali'nin beni görünce tepkisi ne olacaktı çok merak ediyordum.
Elimde valizimle birkaç dakika daha kendi düşüncelerimle boğuşup durduktan sonra bundan kaçış olmadığını fark ederek valizimi ardımdan çeke çeke yürümeye başladım. Bahçede oturan Esenkaya ailesinin seslerimi daha da net duymaya başladım ve en sonunda bahçe masasının etrafına toplanmış Nevzat Usta'yı, Gülsüm Anne'yi ve Celil Ağabey'i gördüm. Onlar beni henüz fark etmemişken zar zor birkaç adım daha atarak onlara yaklaştım. Bacaklarım bunca yolu yürümekten mi yoksa heyecandan titremekten dolayı mı bilmem, artık hareket etmiyorlardı. Ve işte Nevzat Usta beni gördü! Nevzat Usta hemen hemen hiç değişmemiş gibi geldi o an gözüme. Ortası kel saçları, tipik baba göbeği ile o, yine benim tanıyıp bildiğim Nevzat Usta idi işte. Benim birkaç adım daha atacak halim kalmamıştı, bu yüzden hiç kıpırdamadan yerimde duruyordum öylece. Nevzat Usta, oturduğu bahçe sandalyesinden kalkmadan önce; "Feride... Kızım!" dedi heyecanla ve daha sonra hemen bana doğru koşarak kollarını belime doladı. Bir yandan siyah kıvırcık saç tellerimi öpüp koklarken diğer yandan da; "Hoş geldin benim küçük kızım. Nasıl özlemişim seni nasıl!" diyordu.
Ben o an kendimi ağlamamak için zor tutarken ailenin diğer üyeleri de etrafımızı çevrelemişti. Nasıl da düşünebilmiştim şimdi saçlarımı öpüp koklayan, bana 'kızım' diye hitap eden Nevzat Usta'nın beni evinde istemeyeceğini?
Gülsüm anne ve Celil ağabey ile de sarıldıktan sonra Ayşen abla ile Özgür Ali'yi aramıştı gözlerim. Onlar neredeydiler acaba? Bugün günlerden pazar olduğu için herkes evde olur diye düşünmüştüm fakat yanılmıştım galiba.
"Feride kızım konuşulacak o kadar çok şey var ki! Gel otur şöyle." diyerek oturmam için masanın etrafındaki sandalyelerden birini çekti Nevzat Usta ve devam etti konuşmasına. "Eee baban nasıl?"
"Babam öldü." diye cevap verdim sorusuna ve benim cevabımı duyan herkesin yüzünde bana karşı bir acıma -ya da üzüntü mü demeliyim- oluştuğunu gördüm. Birkaç saniye kimsenin ağzından tek bir söz çıkmadı, bu dört harfli kelime insandaki konuşmak zevkini alıp götürüyordu sanki.
"Başın sağ olsun kızım." diyerek sessizliği bozan Gülsüm anneye minnetle gülümsedim.
"Babam ölmeden önce başımın darda olduğu zaman size gelebileceğimi söylemişti. Dün kiramı ödeyemediğim için evden atılınca sizden başka gidecek bir yer gelmedi aklıma. Gerçekten zor durumda olmasaydım sizi rahatsız etmek istemezdim fakat istemezseniz derhal gidebilirim." Bu konuşmayı yapmak benim için oldukça güç bir durumdu. Hayatta yapayalnız kalmıştım, kimim kimsem yoktu artık. Tek şansım Nevzat Usta'nın beni evine almasaydı yoksa sokaklarda kalmak zorundaydım belki de.
"O nasıl söz kızım? Bilirsin biz babanla çok iyi arkadaştık fakat o buralardan kaçıp gidince eskisi gibi kalamadık. Ben seni kendi öz kızım gibi görüyorum ve bu ev senin de evin." Nevzat Usta bana sıcacık gülümserken içimdeki endişe bulutlarının dağılmaya başladığını hissettim.
"Çok teşekkür ederim Nevzat Usta."
"Kızım sen ne kadar güzelleşmişsin maşallah! Seni nasıl da özlemişiz, iyi ki geldin."
Geçmişe dair tatlı anılardan bahsederken birden bahçe kapısından sesler gelmeye başlamıştı; "Abla, Şeker Teyze evde kaldın diye nasıl da dalga geçti seninle ama!"
Bu ses, onun sesiydi...
Gülsüm anne; "Ayşen ile Özgü Ali çayın yanına bir şeyler almak için markete kadar gitmişlerdi. Onlar gelmiş olmalı, seni görünce çok sevinecekler." demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlara Dokunalım
HumorÖzgür Ali adımlarını durdurarak bana döndü ve baş parmağıyla gözyaşlarımı sildi. "Gökyüzünde dans eden yıldızlar seni hiç bırakmayacak biliyorsun değil mi?" diye sordu gözlerimin içine bakarak. "Feride, ben de seni hiç bırakmayacağım. Çünkü, seni ço...