Özgür Ali kısa süre sonra kendine geldiğinde yüzündeki şişkinlikler inmişti ve korkulacak bir şey olmadığını anlamıştık. Yatağında yatarken yüzünde hiç de hastaymış gibi bir ifade yoktu ve boş boş sırıtıyordu. Doktorlar, Özgür Ali'yi son bir kez kontrol etmişler ve durumunun iyi olduğuna, artık taburcu olabileceğine karar vermişlerdi.
Demir çıkış işlemlerini halletmek, Fatma abla ve Hakan ağabey de sıcak bir şeyler içmek için kafeteryaya inince odada Özgür Ali ile yalnız kaldık.
Yatakta sırtını yastığa dayamış bir şekilde oturan Özgür Ali'nin yanına gittim ve başucuna oturdum.
"İyisin değil mi?" diye sordum emin olmak isteyerek. Kız isteme sırasında birden Özgür Ali'nin fındığa olan alerjisi yüzünden boğulması her ne kadar komik olsa da onu böyle kötü hâlde görmek beni endişelendirmişti.
Gülümseyerek elimi tuttu. "Süperim, süper!" diye bağırdı neşeyle. Uzaktan gören bir kişi, bu gence asla hasta demezdi.
"Bak..." kararlı bir şekilde gözlerinin içine bakarak başladım konuşmaya. "Eğer, sen de beni bırakıp gidersen, külahları değişiriz ha!" dedim bir yandan da işaret parmağımı sallıyordum.
"Sana söz veriyorum Feride, seni bırakmayacağım... Ölsem bile hayaletim senin her adımını takip edecek, senin peşini bırakmayacak. Bunu hiç unutma olur mu?" Sözlerini tamamladıktan sonra gülümsedi. Gülerken kısılan gözleriyle, içimi eriten sözleriyle ve bu çocuk her şeyiyle beni mutlu ediyordu.
"Öyle konuşma." dedim.
"Ben ardımdaki hayaletini değil, yanımdaki seni istiyorum...""Öylesine boş, işe yaramaz bir adamın teki olan ben, senin gibi bir kadın tarafından nasıl böylesine sevilebildi? Öyle güzelsin ki Feride... Senin yüreğin öyle güzel ki... Seni severken, kendimi sevmeyi de öğreniyorum..."
Dudaklarından dökülen naif cümleler kalbimden içeri döküldükçe gözlerime yaşlar doldu. 'Seni severken, kendimi sevmeyi de öğreniyorum...' Islak bakışlarımı Özgür Ali'ye çevirdiğimde onun da gözlerinde yaşlar olduğunu fark ettim. Hayranlıkla beni izliyordu ve soluk bir gülümseme süslemişti dudaklarını.
"Sen boş, işe yaramaz bir adamın teki değilsin aşkım." dedim gözümden bir damla yaş düşerken gülümseyerek. "Ne yani, seni kimse işe almıyor ve sen de bütün gün evde boş boş oturuyorsun diye boş bir adam mı oluyorsun?" Ben de teselli vereyim derken çocuğu gömmüştüm resmen!
"Neyse..." diyerek gözyaşlarımı sildim ve kalktım oturduğum yataktan. "Şimdi annenler gelir, ben bir lavaboya gideyim."
Lavabodan içeri girdiğimde beni sessizlik ve pis bir tuvalet kokusu karşıladı. Kimsenin olmadığını fark edince sırtımı kapıya yaslayarak ağlamaya başladım. Gittikçe Özgür Ali'yi daha iyi tanıyor, onun sürekli gülümseyen yüzünün altında sakladığı acıları fark ediyordum. Demir, okumuş ve mesleğini eline almıştı. İnsanlara göre, adam olmuştu yani. Peki ya Özgür Ali? O, okumamıştı ve ne bir mesleği ne de çalıştığı bir işi vardı. Bu yüzden kendini işe yaramayan, boş bir adam olarak görüyordu. Ya da çevresindekiler ona böyle dedikçe o da iyice inandırıyordu kendini bu fikre. 'Seni severken, kendimi sevmeyi de öğreniyorum.' demişti bana az önce. Bu cümle kalbimi öyle çok kırmıştı ki... Gözyaşlarım durmak bilmiyordu bir türlü. Özgür Ali bana kalbini açmıştı ve dışarıdan hiçbir derdi, sıkıntısı olmayan sürekli mutlu görünen bu adamın kalbi aslında öylesine naif ve hassastı ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlara Dokunalım
HumorÖzgür Ali adımlarını durdurarak bana döndü ve baş parmağıyla gözyaşlarımı sildi. "Gökyüzünde dans eden yıldızlar seni hiç bırakmayacak biliyorsun değil mi?" diye sordu gözlerimin içine bakarak. "Feride, ben de seni hiç bırakmayacağım. Çünkü, seni ço...