🍁
1 gün önce
"Beste!? Nerdesin lan?"
Salondan gelen yüksek sesle hızla yerimden sıçradım. Okuduğum kitabın ayracını araya sıkıştırmakla uğraşırken yanlış yere koyduğum için kısa bir küfür savurmuştum. Aceleyle yatağımdan kalktım. Titreyen nefesimi düzene sokmaya çalıştım, yavaşça bedenimi odanın dışına ilerlettim. Korkuyordum. Bana eziyet eden bir adamdan nasıl korkmazdım ki? Kapının kolunu yavaşça aşağıya indirip, bedenimi hemen dışarı ittirerek kapının önünde duraksadım. Sakin bir nefes aldım.
"Efendim baba?" dediğimde, salonda bedeni görünmüştü. Korkak ama yine de dik durmaya çalıştığım adımlarla yanına ilerledim. Yine içmiş olmalıydı. Ev o kadar iğrenç korkuyordu ki midemin yukarı kalkmasına engel olamadım. Bir elimle ağzımı kapattım. Holü geçtikten sonra salona gelmiştim. Uzun ve kalıplı bedeni duvara uyku mahmurluğuyla dayalıydı. Dişlerimi sıktım. Bakışları öfkeyle bana döndü. Zorlukla bedenini yaslandığı yerden kaldırıp elindeki şişeyi dudaklarına götürdü. İçkinin çoğu boynundan bedenine süzüldü. İğrenerek gözlerimi kırpıştırdım.
"Ne bakıyon lan öyle?"
Cevap vermemi beklemeden büyük adımlarla yanıma geldi. Ancak bir adım geri çekilebilmiştim. Eli hızla saçımı kavrarken dudaklarımdan acıyla bir inleme döküldü. Bir elim saçımı kavrayıp çektiği yere gitti. Onun elinden kurtulamıyordum. "Ben sana bu eve her geldiğimde yemek olsun dedim mi, demedim mi?" diyerek, sesini yükselterek konuştu. Eğilen bedenim daha çok büzüşürken acıyla kıvranıyordum. "Bana cevap ver!" dediğinde, eliyle saçıma daha çok asıldı. "Dedin!" diyerek zorla haykırdım.
"Hani lan o zaman? Yemek nerde? Sen beni gâleye almıyor musun!?" ses tonu her seferinde daha çok yükseliyordu. Ayrıca hızlı konuştuğu için salyaları, uzun ve biçimsiz sakallarına akıyordu. Ondan iğreniyordum.
Cevap vermediğimde sinirle bir küfür savurdu. Kulaklarımı tıkamayı isterdim fakat onun saçma küfürlerine her zaman maruz kalıyordum. Saçımı tuttuğu elini bırakmadan beni peşinde sürükledi. Acıyla kıvranarak elinden kurtulmaya çalıştım. Fazlasıyla güçlüydü. Holün sonundaki boş, ufak lambası patladığından karanlık ve rutubet kokan duvarlar ile çevrili odaya geldiğimizde çaresizce çırpındım. Karanlıktan çocukluğumdan beri korkardım. Benim için belirsiz bir ortamdı. Nerden ne çıkacağı, ne göreceğimin belirsiz olduğu bir atmosfer. Bunun düşüncesi bile çok ürkünçtü.
İtirazlarım sonucu o ufak odaya girmiştik. En uç köşedeki, sürekli olarak orda durduğundan kirli ve yamalı mindere sertçe bedenimi itekledi. Dolu gözlerimle onu izledim. Cebinde sürekli taşıdığı metal kelepçeyi sesli bir şekilde eline aldı. Ayaklarımı sertçe kendine doğru çekip, iki ucu açık kelepçenin birini ayak bileğime diğerini tam miderin dibindeki; yapısı gereği zeminde bükülmüş bir halde duran demir oyuktan geçirdi. Uç uca olan metalin kirişlerini geçirip, sol ayağımı ellerinden serbest bıraktı. Hırpalanarak dengemi kaybettim. Sırtım arkamdaki boyası dökülmüş duvara çarparken kendimi ondan uzak tutmaya çalışıyordum.
Tüm çabalarım nafileydi.
Bunu kapı kilitlenmediği için yapıyordu. Kendime fazlasıyla kızmaktan dişlerimi sıkıyordum. Bu kendimde edindiğim bir huydu. Kendime öfkeli olduğum zamanlar dişlerimi sertçe birbirine geçirir, keskin bir baş ağrısın davetiye çıkartırdım. Hatta bazen sıktığım dişlerimi istemsizce biribirine sürterek gıcırtadırdım. Fazla uzun sürmeden gerginlikten ağrımaya başlayan başım, nefeslerimi hızlandırdığı sıra kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Tek kelime etmeden hoyrat adımlarla odadan çıktı. Ardından kapının kirişlerini titretecek kadar sertçe kapıyı çekerken evin duvarlarında yüksek cızırtılı sesin yankılanmasana sebep oldu. Çıkan sese karşı göz kapaklarımı sıkıca birbirine bastırdığımda gözlerimin arkasındaki karanlığının şu an bulunduğum odanın boyası dökülmüş duvarlarına da yansıdığını biliyordum.
Beni karanlıkta yalnız bırakmıştı.
Her zaman bıraktığı gibi.
Titrek bir nefes yuvarladım ciğerlerime.
Bunu hakedecek ne yapmıştım? Neden her gün bu korkuyla başbaşa kalıyor ve çaresiz hissediyordum?
Bacaklarımı dizlerimden kırıp karnıma doğru çektim. Kelepçe paslı ve dar olduğu için o kadar sıkı bağlanmıştı ki her hareketimde canımı yakıyordu. Canım hep yanıyordu. Gözlerimi buğulandıran göz yaşından kurtulmak için gözümü yumdum.
Bu ufak oda benim yıllarımı geçirdiğim korkularımı, çırpınışlarımı, haykırışlarımı, çığlıklarımı, kısacık uykularımı ve de en önemlisi çocukluğumun oyunlarını barındırıyordu.
Tabii, körebe bu ortamı bana güzelleştirmek için her ne kadar işe yaramasada bir nevi kendimi avutmayı becerebiliyordum.
Benim çocukluğum da burasıydı.
Evimde burası.
🍁
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ÇİFT GÖKYÜZÜ
Short Story"Mesafeler," dedim, aramızdaki iki adımlık mesafeyi kapatıp, gözlerinin içindeki yıldızlar ile bakışırken. "Nedeni ya aramızdaki uzaklık ya da dilimizi susması için kelepçeleyen kalplerimizdeki burukluk." diyerek, kendi gökyüzümden bir yıldız saldım...