0.4

2.2K 201 35
                                    

Bana bakın! Hayalet okurlarım, yorum yapmıyorsunuz bari oy verin oy!

Pinhani - Beni sen inandır

Keyifli okumalar!

🍁


Cumartesi öğlen saatleri.

Gözlerim irislerime çarpan aydınlığı karaladığı anda karanlıktan bir ışık belirdi. Işığın ilmek dokusu, her bir şiş darbesinin dönüş hızıydı. Şiş döndü, ilmek kıvrıldı, ortaya acıya gebe kalmış bir bere örüldü. Bu bere her rüzgar darbesini korumak isteyen bir silahşördü. Daima savaşmak ve korumak için vardı.

Bu benim tüm çocukluğumu geçirdiğim, beni her şeyden koruyacağına inandığım siyah bir bereydi.

Herkes, her şey durdu. Fakat saniyeler, ele geçirmek istediği avı kaçırmamak için hız içerisindeydi. Saatler dakikaları, dakikalar saniyeleri, saniyeler ise saliseleri kovaladı; zaman aktı.

Akan zamanın ardından bir çığlık duyuldu.

Ana rahmine düşen acı, en belirsiz zamanda tüm kozlarını bir bedene kamçılamıştı. Akrep ve yelkovan aylarca aynı zemin üzerinde dönmeye devam etti.

Acı geçmişin, acı çocuğuydu doğan. Ölümü göze alabilecek bir bebeğin teni tazeydi. Kokunun en mayhoş ve rayiha hali derisinde toplanmıştı. Masum bakışlar, küçük bedenine ihtişamla iliştirilmişti.

Bu bendim.

Masum sözcüğü kadar yabancı, yabancı olduğum kadar masumdum.

Sert zemine bir kurşun düştü. Melankolik sesin yankılandığı aynı saniyeler içinde bir bebek hıçkırarak ağlamaya başladı.

Rutubetli duvarlarda barut kokusu hızla yayılmaya başladı. Acının bir anda attığı çığlığa; yıkım, buruk bir tebessümle ölümü anlatmıştı.

Ben değil çocukluğum ölmüştü.

Kumral saçlarım ürpertici soğukluktaki havada sırtıma sert darbeler indirirken, kulaklarımı ve kafamı koruyan tek şey siyah beremdi. Üzerimdeki sarı elbise dizlerime kadar uzuyor, baldırlarımı açıkta bırakıyordu. Hava çok soğuktu. Renkli gözlerim esmer tenime uyum sağlarken, dudaklarımı büzüştürdüm.

Neredeydim ben?

Etrafımda milyonlarca ağaç vardı. Ayaklarım çamur olmuş, ayrıca çıplak kaldığından taş ve toprak darbeleriyle ufak tefek çizikler oluşmuştu. Soğuktan kızaran burnumu çekiştirdim. Bakışlarım yeşilliklerin arkasında bir şey bulmak istercesine gezinirken duydum tek şey kulak zarımı patlatan tiz bir çığlıktı.

Olduğum yerde hareketsiz kaldım. Çatlamış dudaklarımı yalayıp, soğuk havayı genzimi yakacağını bildiğim halde derince içime çektim. Tekrar aynı tonlardaki çığlık bu sefer tek beni değil ormandaki tüm canlıları ürkütmüştü. Bulutlarla gri bir renk alan gökyüzüne döndü bakışlarım. Sayısızca kuş hızlı kanat çırpınışlarıyla içimde yaşadığım ürpertiyi anlatırken derin bir nefes daha aldım. Yavaşça, az önce duyduğum çığlığın sahibini bulmak için hareketlendim. Ayaklarımın kurumuş yapraklara basmasıyla çıkan hışırtılar, ormanda yakınlarda bir yerlerde birinin olabileceğini kanıtlar nitelikteydi. Hızlı soluklarımı durduramıyordum. Aldığım her nefes boğazımı tahriş ediyor, damarlarımdaki kanın akış hızını fazlasıyla etkiliyordu. Soğuk havaya karşı ağzımdaki sıcak nefesin duman halinde çıkışını gözlerimle takip ettim. Gözlerim odağını kaybetmiş bir şekilde gelen tüm hışırtı seslerine bakarken, az ileride büyük kavak ağaçlarının bitişinde bir siluet görmemle dilimi ısırdım. Boğazımdan gelecek olan çığlımı hırıltılı bir nefesle dışarı verdim.

BİR ÇİFT GÖKYÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin