Alan Walker & Ava max - Alone pt. II
🍁
▪
Pazar, saat dört sıraları.
▪Titrekçe aldığım nefesi dudaklarımdan içeri yuvarladım. Kapalı duran çekmeceye iyice yaslanıp, endişeli gözlerle babama baktım.
"Sen niye orada duruyorsun? Yoksa benden bir şey mi saklıyorsun?" diyerek, şüpheyle şekilsiz kaşlarını çatarken bana doğru birkaç adım attı. Ne yapacağımı bilemez bir halde sırtımı daha çok dolaba yasladığımda bu hareketime karşı kaşlarını kaldırarak beni inceledi.
"Yok, yok sen kesin benden bir şey saklıyorsun." der demez hızlı fakat sarsak adımlarla yanıma kadar geldi. Yoğun bir koku burnuma dolarken yüzümü buruşturdum. Bedenini sağa doğru eğip, ne yaptığıma bakmaya çalıştı. Onunla aynı anda bende eğilirken, aldığım nefesler kesiliyordu. Bedenimi saran saf korku tüm işlevlerimi güçsüzleştirmişti. Bedeni tekrar dikleşirken sinirli olduğu her halinden belli olan yüz ifadesi biraz daha bana doğru yaklaştı. Yutkunarak, olabildiğince kendimi geriye çektim.
"Çekil," dediğinde, olumsuzca kafamı salladım. "Bana kafa mı tutyorsun lan?" diyerek, sertçe konuştuğunda ağzındaki tükürük, parça parça suratıma sıçradı. Tek elimle iğrenircesine yüzümü silerken, dik dik ona baktım. Koyu kahve gözleri büyümüş, biçimsiz kaşları sinirle çatılmıştı. Dağınık ve yağlı saçlarına uzun sakalları da eklendiğinde onun bu haline bir kez daha acıdım. 42 yaşında olmasına rağmen, 70 yaşlarında ki bir dedeye benziyordu. Tiksinircesine yüzüne baktım. Neden onun beni ezmesine göz yumuyordum? Ben de hiçbir değeri olmayan bir adama neden başımı eğiyordum? Beni bu yaşıma kadar her şeyden bezdiren adam, nasıl beni bir kukla gibi parmağında oynatabiliyordu?
Çünkü, ben izin veriyordum. Yaptığı her şeyi alttan alıyor, alışmaya çalışıyordum. Fakat şimdi ona karşı gelmek için bir gücüm vardı. Cahil olmayan sihirli bir zihnim, her kelimemde darbe etkisi yaratacak zehirli sözcüklerim vardı. Bugüne kadar ezdiğim ruhumu toparlayıp, alayla gülerek onun yüzünü izledim. Değişen ifadem onu şaşırtırken alayla gülen suratıma anlamsızca baktı.
"Geri adımla," diyerek, ellerimi pis olduğu belli olan gömleğine götürüp, göğsünden sertçe onu geriye itekledim. Bir anda şaşıran bünyesi geriye doğru tökezlerken, fevri bir hareketle yere düşen anahtarımı almak için eğildim. Ayağımın dibindeki demir anahtarı avuçlayıp, aynı hızla dikleştim. Ne yaptığımı anlamaya çalışan göz hareleri elimdeki anahtara takılırken ona sırtımı döndüm. Elimdeki anahtarı deliğe sokup, kilidi çevireceğim sırada omzumdan beni engellemeye çalışan kolla duraksadım. Ters bir hareketle kolunu geri iterken bedeninin dumura uğradığını biliyordum. Aceleyle çekmeyeci kilitleyip, anahtarı eşofmanımın ön cebine koydum. Onu takmadan salondaki koltuklara ilerlerken kolumun sertçe tutulmasıyla dengem sarsılmıştı. Bedenimi sarsak bir adımla ona döndürüp, donuk bakışlarımla ona soru dolu gözlerle kaşlarımı kaldırarak baktım.
"Sen benimle dalga mı geçiyorsun lan? Ne bu tavırlar, terslemeler falan? Çok mu iyi davrandım sana? Bu yüzü kimden buldun?" diyerek, tükürürcesine konuştuğunda kaşlarımı çatarak surat ifadesini izledim. Kolumu ondan kurtarmak için geri çekmeye çalışırken, parmak boğumlarını daha çok sıktı. "Önce şu elini bir çek," diyerek, gözlerine baktım. Takındığım tavrımdan afalladığında bundan faydalanarak sertçe kolumu çektim. "Bir daha da sakın bana dokunma." dediğimde, sinirlendiğini sertleşen yüz hatlarından anlamıştım. "Ne diyorsun sen, kahpe! Kendine gel, daha geçen gün seni zorla fare deliğine sokmadım mı ben? Bu özgüven de nerden geliyor?" diyerek, bana doğru yaklaştığında, gergin bir üslupla elimi kaldırdım. "Yavaş, önce bir mesafeni koru. Zaten artık istesende o fare deliğine girmeyeceğim. Bundan sonra senin karşında her gün eziyet ettiğin bir kızın yok. Ona göre, benimle seviyeli konuş." dedim, gerginlikten sıktığım dişlerimden tıslayarak. Alayla gülüp, bedenimi süzdü. "Şu laflara bak hele, aynı o orospu annen gibi konuşuyors-"
Yarım kalan sözcüklerini yanağına indirdiğim sert bir darbeyle keserken, parmak boğumlarım acıdan sızlamıştı. Umursamadım. Yanağındaki kızarıklık belli belirsiz ortaya çıkarken kafası hâlâ attığım yumruğun şokuyla yana doğru savruktu. Sinirden kabaran damarlarım, gözlerimi döndürmüştü. Daha önce hiç bu kadar sinirlendiğimi hatırlamıyordum. Aldığım derin soluklarla genişleyen göğsüm, öfkeden kuduran ellerime yansımıştı. Yutkunup, sert bir soluk aldım. "İğrenç ağzın bir daha sakın annem hakkında açılmasın. Onun hak etmediği lakapları, sen ne hakla böyle pervasızca söyleyebiliyorsun? Söyle, sen kimsin? Kocası mı? Annem hiçbir zaman senin eşin olmadı. Anladın mı beni? O seni hiçbir zaman kabul etmedi. Şimdi haddini bil, öyle konuş." diyerek, tek nefeste konuştuğumda, savrulmuş suratını bana doğru kaldırdı. Gözlerine yansıyan yoğun öfke, söylediklerimden sonra daha da çirkinleşirken sert bir nefes aldı. "Sen bana az önce vurdun mu?" dedi, tükürür gibi konuşarak. "N'oldu, gocundun mu?" diyerek, her hücremden sinir akmasına rağmen alayla güldüm.
"Bittin, sen. Şu saniyeler içinde nefes aldığına şükret." diyerek, üzerime atıldığında refleks bir hareketle geriye adımladım. Sinirden kudurmuş bir halde hızla bana ilerlerken, aklıma en mantıklı gelen şeyi yaptım. Aceleyle salondan çıkıp, odama doğru koştum. Sarsak adımlarla beni takip ederken, kırmızı bir örtü gören boğa gibiydi. "Seni yakalarsam saçlarını köklerinden kopartacağım! Duydun mu beni? Seni geberteceğim!" diyerek, üzerime çullandığında kapısı açık olan odama girip, hızla kapıyı suratına çarptım. Aynı hızla anahtarı çevirip, kapıyı kilitlerken ardı ardına kesilmeyen yumruklarını ahşap kapıma indirdi. Elimi kalbime götürüp, yaşadığım bu korkunç sahneyi düşündüm. Sanki bir canavarı uyandırmış gibi hissediyordum. Dermanı kesilen bacaklarım, bir anda yere düşmeme neden olduğunda derin derin nefes almaya çalıştım. Yumrukları asla durmuyor, iğrenç küfürleri havada uçuşuyordu. Yanlış yapmıştım. Her ne kadar zihnim güçlü olsa da onda bunca yılın getirdiği bir zalimlik vardı. Ona karşı koyacak bir gücüm yoktu. Şimdi ne yapacaktım? Sertçe alt dudağımı dişleyip, kafamı arkamdaki yatağa yasladım. Ben kendimce düşüncelerimde boğulurken, kapıdaki yumruk sesleri kesilmişti. "Madem çıkmıyorsun, ben de içeri girmenin bir yolunu bulurum elbet. Sakın çıkma, anladın mı? Kaçarsan, seni bulduğum yerde toprağa gömerim!" diyerek, çığrından çıkmışcasına bağırdı. Hemen ardından gelen ayak sesleri, sokak kapısının açılıp örtülmesiyle son bulduğunda oturduğum yerden hızla kalktım.
Giysi dolabıma koyduğum sırt çantamı alıp, elime gelen tüm kıyafetlerimi çantaya sıkıştırdım. Çalışma masamın üzerindeki cüzdanı da hızla çantama atarken aynı zamanda kilidi açıp odamdan çıktım. Aceleci adımlarla salonda bıraktığım telefonu alıp mutfağa ilerledim. Tezgâha tırmanıp küçük, fakat enine geniş olan pencereden yan yatarak kendimi dışarı attım. Acıyan bedenimi umursamadan ayaklanıp, kendimi duvara yaslayarak kafamı ön bahçenin olduğu tarafa doğru uzattım. Babam, kendince beni salak sanmış, hemen kapının ağzında pusuya bekler gibi benim dışarı çıkmamı bekliyordu. Kafamı fazla görünmeden geri çekip alayla güldüm. Yaslandığım duvardan ayrılıp, arka sokağa giden yola çıktım. Hızlı davranıyor babamın her an beni bulabilme ihtimaliyle hareket ediyordum. İşlek bir caddeye çıkar çıkmaz bildiğim yollarda emin adımlarla yürüdüm.
Kısa bir süre sonra istediğim yere geldiğimde fazla vakit kaybetmeden apartmanın demir kapısının açık olmasından yararlanmıştım. Girişte bulunan asansöre ilerleyip, ışıklı düğmelerden üzerinde dört yazana parmağımla bastım. Sesli bir gıcırtıyla yer çekimine meydan okuduğum saniyelerde asansör durmuştu. Metal kapı otomatikmen açıldı. Asansörden çıkıp, karşı kapıya doğru ilerledim. Sakince dairenin ziline basıp, sabırsızca kapının açılmasını bekledim. Neyse ki çok geçmeden açılan kapıyla karşımda beni beklemediğini belli eden bir ifadeyle bakan arkadaşıma gülümsemeyi unutmamıştım.
"Beste? Hayırdır kanka, hangi rüzgar attı seni buraya?"
"Poyraz," diyerek, onu dalgaya aldığımda yüzünü buruşturdu.
"Poyraz kim lan? Saçmaladın yine. Geç içeri."
🍁
Geç geldim biliyorum. Aslında çarşamba günleri atacağımı belirtmiştim ama arada kıyak yapıyordum alışmıştınız. Bu aralar PS'yi düzenlemekle uğraşıyorum, mazur görün.
Bölüm nasıldı? Umarım beğenmişsinizdir.
Ve en önemlisi oy ve yorumlar, unutmayın sakındjjansdhdj
Sizi seviyorum. 💜
-Yaren
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ÇİFT GÖKYÜZÜ
Short Story"Mesafeler," dedim, aramızdaki iki adımlık mesafeyi kapatıp, gözlerinin içindeki yıldızlar ile bakışırken. "Nedeni ya aramızdaki uzaklık ya da dilimizi susması için kelepçeleyen kalplerimizdeki burukluk." diyerek, kendi gökyüzümden bir yıldız saldım...