0.8

683 71 29
                                    

Multimedya; Melih

John legend - All of me

🍁


Pazar, akşam altı sıraları.

"Kendime kola koyacağım sen de bir şey istiyor musun?" dedi, bağdaş kurarak oturduğu krem rengi koltuktan ayaklanarak.

Büyük ekrandan ayrılmayan gözlerim, oyun konsolundaki hareketli elime eşlik etti. Oturduğum bordo minderin üzerinde yavaşça kendimi yukarı kaydırıp, konsoldaki ileri tuşuna daha sert bastırdım.

"Beste? Sana diyorum kızım?" diyerek, başımda dikilen Melih'e sinirle homurdandım.

"Seni duyamıyorum Melih, az beş dakika sonra öt." diyerek, onu başımdan savdığımda birkaç küfür mırıldanarak mutfağa gitti.

Gergince, planladığım şeyin olmasını beklerken tekrar yenilmişlik hissiyle elimdeki konsolu sertçe yere bıraktım. Sinirlenerek oyuna küfür ederken bağdaş kurarak oturduğum minderde bacaklarımı kalçamın altında topladım. Hızla ellerimi kumral saçlarımda gezdirip omuzlarımdan geriye attım.

"Bana da bir vişneli soda!" diyerek, bağırdım. Az önce oyuna daldığım sıra bana yönelttiği teklif aklıma gelmişti.

"Bok iç," diyerek, elinde kapağı açılmış soğuk cam şişeyi bana uzattı. Ona gözlerimi belerterek bakıp hayali bir öpücük gönderdim. Muzırca gülüp kafasını salladı. Mutfağa gitmeden önce kurulduğu koltuğa tekrar oturacaktı ki onu elimle durdurdum. Ağzım soğuk cam şişeye dayalı olduğundan boğazımdan boğuk bir mırıltı çıktı. Sodamdan aceleyle bir yudum alıp oturduğum minderin biraz ilerisine bıraktım.

"Beni seviyorsan şu bölümü geç Melih. Sürekli aynı yerde yanıp duruyorum, diğer göreve de geçiş yapamıyorum. Aynı yeri oynamaktan oyunun sokaklarını ezberledim be! Yeminle şimdi kafayı sıyıracağım!" diyerek, hayıflanırcasına yalvarmaya devam ettim. Susmayan çenem sonunda onu yormuş olacak ki, tekrar koltuğa oturmadan beni minderden itekledi. Sendeleyerek halının üzerine düştüğümde ona kaşlarımı çatarak baktım fakat kendisi oyun konsolunu eline alıp oyunu tekrar başlatmıştı. Bu seferlik ona tolerans gösterebilirdim.

"Hangi görevde yanıyorsun?" dediğinde, çoktan ilk görevi başarıyla yerine getirmişti.

"Beyaz önlüklü aşçı mıdır kasap mıdır nedir, garip bir kılığa girmiş adam var ya..."

"O adamı öldüremiyorum deme Beste." diyerek, küçümseyici bir ifadeyle gülmeye başladığında kenarda duran sodama uzandım. Hâlâ soğuk olan sodadan büyük bir yudum aldığımda alaycı gülüşüne karşı somurtup dudaklarımı büzdüm.

"Ama öldüremiyorum! Dokuz canlı anasını sattığımın keltoşu, döner bıçağıyla adamı doğruyorum doğruyorum tekrar canlanıyor." diyerek, yakındığımda rahatlıkla birkaç bölüm daha geçti.

"Adamın kel olduğunu da nerden çıkardın? Kafasında şef şapkası var."

"Şapkadan çıkan saç telleri olmadığına göre kel dir o kel." dediğimde, heyecanla oturduğum yerden ayaklanmıştım. Çünkü birazdan benim uzun uğraşlarım sonucu geçemediğim görevi yerine getirecekti. Gergince parmaklarımı kıtlatıp odaksız gözlerle televizyona baktım.

Melih, oynattığı avatarı arabadan çıkartıp ezberlediğim birkaç ara sokakta ilerletti. Adamı öldüreceğimiz araya girdiğinde gergince ayakta dikilmeye devam ettim. Oyun konsolunda birkaç düğmeye basıp bize ait olan avatarın eline uzun ve -avatarın güçlükle attığı adımlara bakılacak olursa- ağır bir silah yerleştirmişti. Yavaşça dar aranın diğer ucunda duran beyaz önlüklü adama doğru ilerledik. Adam bizi fark ettiğinde, elindeki büyük kasap bıçağına benzer bir bıçakla avatarımıza doğru koşmaya başladı.

BİR ÇİFT GÖKYÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin