~KAYBOLAN ZEKİLER(!)~

3.1K 241 20
                                    

Sırmanın daha fazla ağlamasına
dayanamayaraktan kendime doğru çevirdim. O çok özenle yaptığı göz makyajı, sular seller gibi akıp gitmişti.
Ağlamaktan kızarmış gözlerini benden saklamak için önüne doğru eğiyordu.

" Sırma yeter! Ağlayarak hiçbir şey elde edemezsin!" Dedim bağırarak. Ses tonumun ani artışıyla etraftaki dedikoducu kızlar ve kendini bir şey sanan zengin züppeleri bize döndü.Hepsi şaşkın gözlerle olan biteni izlerken " dönün önünüze be!" Diye gürledim.

Şu an istediğim tek şey buradan çekip gitmekti. Sonra Sırmayı bu hâle getiren o pislik çocuğa haddini bildirmekti. Benim kuzenimi yalnızca ben bozuk çeşme gibi ağlatabilirdim!

" E-eve gitmek istiyorum Ela, hemen!" Dedi kekeleyerek. Sesi güçsüz ve tükenmiş çıkıyordu.. O beyinsize kuzenimi üzmek neymiş gösterecektim.
Ama şu an önemli olan Sırmanın iyi olmasıydı. Açelya ve Çağla ellerinde adını bilmediğim garip içecekleriyle yanımıza geldiler.

" Çağla eve gidiyoruz biz. Ece ve Es-" bir an duraksadım. Kendi etrafımda dönerek çevreye bakındım. Görünürde ne Ece ne Esra nede Bora'nın kardeşi olduğunu tahmin ettiğim çocuk vardı. Neredeydi bunlar ya!? Çaresizce bağırmaya başladım.

" Eceee!"

Benim telaşlandığımı gören kızlar tedirginleştiler ve gözleriyle alanı taradılar. Olamaz! Ya bunlar kaybolduysa? Anneme ne derim? Daha büyük sorun ise başlarına ya kötü bir şey gelse? Ben o abur cubur koleksiyonunu bulmadan Ecenin ölmesine izin vermem!

" Berk." Diye bir bağırma sesi duydum. Bunu söyleyen kişiye baktığımda Bora olduğunu fak ettim. Demek yanındaki çocuğun adı Berkti. Aynı zamanda, aynı yerde ortadan kaybolduklarına göre birlikte gitmiş olabilirlerdi. Bizi gördüğünde yanımıza doğru koştu. Soluk soluğa kalmış ve saçlarının bir tutamı önüne gelmişti. Eyer şu an böyle bir durumda olmasaydım ne kadar tipli olduğunu düşünebilirdim. Ama düşünmeyeceğim!

" Berki buralarda gördünüz mü?" Demesiyle bakışları gözlerime kaydı. Şaşkın ve endişeli bir hali olsada, dışarıdan bakan biri olarak rahat göründüğünü söyleyebilirim. Yada bana öyle geliyordur.

" Hayır, Ece ve Esrada yok ortalıklarda." 

Açelyanın sözleriyle bu defa kafamı ona çevirdim. Gayet sakin bir şekilde içeceğini Boraya bakarak yudumluyordu. Son zamanlarda gözümde iyice balataları sıyırmış gibiydi. Havalı havalı konuşmalar, ters ters hareketler, bana atarlanmalar falan... Özellikle Bora etraftayken... Noluyor kan bu kıza? yo yo yo!Fesat algılamayacağım! O benim arkadaşım ve Bora' dan hoşlanmayacak kadar beyni var!

Umarım.

" Çok uzağa gitmiş olamazlar. Bana sorarsanız guruplar halinde ayrılarak onları arayalım. Böylece daha kolay bulmuş oluruz." Demediyle Gözlerimi Açelyadan alıp tekrar onun gözlerine bakmaya başladım. Onay bekler gibi bir hali vardı. Ellerini hadi der gibi kaldırmasıyla" bunu söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama haklısın." Dedim.

Bana çarpık bir gülümseme atarak konuşmaya başladı." O halde ben ve Ela karşıdaki  caddeye geçiyoruz. Açelya ve Cem sahilde kalıp mağaraları arasınlar. Sırma ve Çağlada bizle gelsin. Sokağın başında ayrılırız."

Plan pek hoşuma gitmesede gece gece kızlarla Eceleri arasak kesin başımıza bir dert daha açardık. En azından Bora öküz gibi cüssesiyle salak insanları korkutur, bende kimseyle kavga etmezdim.

İlerlemeye başladığımızda telefonumun  ışığını açarak yolu aydınlattım. Gerçi benim ışığım yeterliydi ama... ( önüne bakmadı ve yere yapıştı)

Ah! Bu ne biçim ayakkabı be! Doğru düzgün tabanı bile yok! Güzelim dizlerimi ne hale getirdi?!

Yerden güç alarak yavaşça kalkıp kızlara baktım. İkiside çaktırmadan gülmeye çalışıyorlardı. Çağla elini ağzına götürmüş gizlerken, Sırmaysa donuk bir şekilde gülümseyip kafasını öne doğru indiriyordu. Normalde düşsem ve onlarda bunu komik bulsalar beddua eder, canlarını okurdum. Ama Sırmanın çok büyük bir üzüntü yaşadığı bu gecede biraz olsun tebessüm etmesini sağlayabildiysem ne mutlu bana...

Tabi aynı şey Bora için geçerli değildi! Birde en azından kibarlık olsun diye alttan alttan gülmek yerine, kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde kocaman sırıtıyordu salak!

" Allahın sopası yok sonuçta!" Demesiyle iyice morardım ve önden önden sinirli nir şekilde yürümeye başladım. O kadar büyük adımlar atıyordum ki, beden hocası beni görse gözleri yaşarırdı emeklinin. Bizim sınıf yüzünden emekli olmuştu gerçi ama olsun.

Sonunda vardığımızda Çağla ve Sırmayla yollarımız ayrıldı. Arkama doğru küçük Emrah gibi bakarken içimden " İnşallah Ece ölmemiştir" diye geçiriyordum. Ay! Düşünsenize kardeşine sahip çıkamamaktan 30 yıl oda hapsine kapatılıyormuşum. Üstüne üstlük annem sadece pırasa yememe izin veriyormuş... birde matematik öğretmenimi gardiyan olarak kapımın dibinde nöbet tutturuyormuş..!

Kafamdaki aptal senaryoları silerek Sırma ve Çağlaya el salladım. Onlarda bana salladıklarında önüme döndüm ve Borayla yürümeye başladım.

5 dk olmasına rağmen ikimizdende çıt çıkmıyordu. Bazen Ece ve Berk diye bağırmamızı saymazsak eyer...

Bir sonraki köşede durdum ve nefesimi düzenlemeye başladım. Yorulmuştum. Hemde çok! Bu kadar yol yürümek beni susatmıştı.

" Ela maraton koşmuyoruz 5 dakikada! Ne çabuk enerjin bitti. Az önce şimşek mcqueen gibi arkana bakmadan seri bir şekilde yürüyordun." Demesiyle halsiz ve bitkin bakışlarımı tekrar kahverengi gözlerine deydirdim.

" Çok konuşmada yürü, susadım." Diyip yaslandığım duvardan ayrıldım.
"Nereye?" Diye sorduğunda " biraz ileride bir ev var. Bahçesindeki musluktan temiz su akıyor. Oradan içeceğim."

Anlamazca bakarak uzun bir süre öyle kaldı. Bu zenginlerde hiç aksiyondan galan anlamıyor ha.

" Saçmalama Ela! Bir kerede normal insanlar gibi market denen alış veriş yaptığımız yere gidip ihtiyacını orda gidersen incilerin mi dökülür?"

Elimi dur anlamında kaldırdım ve iyice ona doğru yaklaştım. Kararlı ve alçak bir ses tonuyla konuşmaya başladım.

"1, ben Ela Portakalım. Normal bir şey yaptığım nerede görülmüş?"

" 2, tanımadığımız insanların bahçelerine gidip musluktan su içmek kadar doğal bir şey yok."

"3, Saç malanmaz, taranır!"

Gözlerini devirip " ciddi misin?" Der gibi baktı. Sonra derin bir nefes alarak " of Ela of!" Diye söylenerek peşime düştü. Antilopa benzeyen sırıtmamla zıplaya zıplaya gezerken aklıma annemin 11.00'de evde olmamızı söylediği gelmişti. Hemen telefonumu elime alarak saate baktım.

10. 09.

Oh be!Rahatlamıştım. Anneme açıklama yapmamıza gerek kalmayacaktı. Boş yere ortalığı velveleye verip eniştemin kulağına gitmeyecekti.

Bir kaç dakikalık yolunuzun ardından evin açık bahçe kapısından içeri girdik ve arkadaki boş alana doğru gittik. Musluk ve Kocaman bir çınar ağacından başka fazla dikkat çekici bir şey yoktu. Ne zaman dışarda olsam ve susasam mutlaka buraya gelip ihtiyacımı karşıladığım için her yeri biliyordum. Suya gereksiz yere 50 kuruş verilmeye değer miydi!?

Eğilip musluğun ağzına avuçlarımı birleştirerek dayadığımda, soğuk suyun dolmasını bekledim ve dudaklarımın arasına götürdüm. Birkaç sefer daha su içtiğimde nihayet ferahlayabilmiştim.

Tam Borayla birlikte bahçeden ayrılıyorduk ki duyduğum sesle kafamı yukarı çevirdim.

" Abla indirin bizi burdaaan!!!!"

ELA BAŞA BELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin