~BAVUL KARMAŞASI~

6.3K 336 97
                                    

Medya: Ela'nın Uçak yolculuğunda çektiği fotoğraflardan biri.

Uçak kalktığında tarif edilmemez bir heyecan bütün bedenimi sardı.
Ayaklarım tir tir titriyor, avuç içlerim terliyordu.

Normalde yüksekten korkmazdım. Hatta neredeyse çoğu şeyden. Ama uçağın düşme riski olduğu gerçeği aklıma gelince ister istemez tedirginleşiyordum.

Durun ben size bir kendimden bahsedeyim.

İsmim: Ela Portakal.
Soy ismim yüzünden ilkokulda hep dalga konusu olmuştum. Ela Portakal orda kal gibilerinden. Bazense Ela kayısı.

Hobilerim: Yemek yemek, uyumak,Eceyi kızdırmak ve kumandanın pillerini saklamak.

Beden yaşım: 17

Ruhen yaşım: 107

Olmak istediğim meslek: Küçükken falım fallarını yazan bir falcı olmak istemiştim hep. Hatta yazacağım ilk fal " Gelecek annen akşama . Çıkaracak arkasından bir merdane, dikkat et yeme sende bir tane." olacaktı. Ah ah hayaller! Hatta şimdi hatırladım da doktor olma merakıda vardı bir aralar bende. Tabi sonra annem okul çantan gibi karmakarışık yaparsın hastanın içini. Akciğeriyle böbreği yer falan değiştirir mazallah. Ömrü hayatın tazminat ödemekle geçer deyince bu fikirden de vaz geçmiştim.

Fobilerim: Karanlık ve uçurumlar.

Benim hakkımda bilmeniz gereken şeyler bunlar. Dursun aklınızın bir köşelerinde.

Oturmaktan sıkıldığımda sinmiş olduğum koltukta dikleştim. Uçakta telefon yasaktı. Belki benim gibi can sıkıntısı çeken bir mazlum daha vardır ümidiyle etrafa baktım.

Oturduğum yerin arka çaprazında benim yaşlarımda bir kız kitap okuyordu.

Siyah uzun saçları, beyaz teni ve mavi gözleriyle oldukça şirin ve güzel biriydi. Sıcaktan al al olmuş yanaklarıyla aklıma pamuk prensesi getirdi.

O pamuk prenses bense üvey annesi yaşlı cadıydım galiba.Zeytinyağlı yaprak sarmasının yanında limonlu pırasa gibi kalıyordum.

"Sıkılmıyor musun?" dedim. Sohbet açmaya çalışılarak. Belki kafa dengi bir kızdır umuduyla.

Söylediklerimi duymamıştı galiba. Dönüp bakmamıştı bile.

" Hey benden güzel olan kız! Sana söylüyorum."

Yine bakmayınca öfkelendim. Biraz daha koridor tarafına yaklaşarak kızı dürttüm.

Birden bire elleriyle değişik hareketler yapmaya başladı.Oha! Sövmekte çığır açmış bu kız.

Biraz daha dikkatli baktığımda bunun sessiz kavgalardaki el hareketlerindense işaret diline daha çok benzediğine karar kırdım.

"Ahh! Anladım."dedim üzülerek. Duyma engellisiydi kız.

Fakat beni duyamadığı için anladığımı söylediğimi algılayamıyordu.

İşaret dilinde konuşmayı bilmiyordum. Ama yol tarifinde bir numaraydım.Bu işi yaparken beden dili kullanımı önemli olduğu için alışkındım.

Elimi bağrıma hafifçe dokundurarak kafamı tamam anlamında eğdim.

Anlamış olacak ki hareket etmeye son verdi.

Arkama yaslanıp bir süre o şekilde durdum. Herhangi bir organının işlevini yerine getirememesi ne kadar da kötü bir şeydi. Empati kurmaya çalışınca sanki kalbinden bir şeyler kopuyordu insanın. Gözlerimi sadece birkaç saniye kapalı tuttup öyle kalmayı sürdürünce içinde bulunduğum çıkmazı tarif edemiyordum bile. Sanki ruhum daralıyor, o karanlıkta kendimi kaybediyordum. Oysa görme engellisi bir insan, bunu hayatı boyunca yaşıyordu. Annesinin tebessümünü göremeden, denizin mavisini seyredemeden,dünyayı keşfedemeden...ya da bu kız gibi duyma engellisi biri... şarkıların içinde sakladığı yaşanmışlıkları, dinlendiri etkisini...hayatın insana sunduğu güzellikleri bilmiyorlardı. Ahh, bazı insanlar yok muydu! Hani şu, sakat gibi davranmayın, özürlü müsün ya? diyen.Gerçekten bir kaşık suda boğmalık! Bugün elinde olan saglığının, yarın bir anda kayıp gitmeyeceğinin ne garantisi vardı? GÖZLERİM NEDEN MAVİ DEĞİL? diye yakınan birinin sahip olduğu gözler, başkasının hayali olabilirdi.

ELA BAŞA BELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin