3.Bölüm

25 14 14
                                    

Hayretle karşısında ki cama bakıyordu. Ağzı açık kalmıştı. Gördükleri, gözlerine inanamıyordu.
Bu gri,siyah arada mora çalan toprakda neydi böyle?
Bir kaç tepe var adındaki karanlığın içindeki bir kaç yıldız. Dünya bu muydu? Dünya bundan ibaret miydi?
Anlatılan enkazlar, bina iskeletleri, toza bulanmış gökyüzü, neredeydi radyasyonla acayipleşen hayvanlar?
Kaskatı kesilmişti. Gördüğü ile anlamlandırdığı her şey onu daha da acıtıyordu. Yavaş, çokça ürkek bir kaç adım atıp cama yaklaştı. Elini uzatıp cama dokundu. Sadece cama dokunmadı camın arkasındaki gerçekliğe de dokundu. Burası dünya değildi olamazdı. Ona anlatılan yer hiç değildi. Burası başka bir yerdi. Belki başka bir gezegen. Gözlerini sıkıca yumdu. Bugüne kadar inandığı herşey başına yıkılmıştı. Herşey yalandı. O ise burayı, bu insanları sevmişti. Kurtarıldığına inanmıştı. Buraya buradaki insanlara minnet borcu olduğunu düşünmüştü hep. Buraya gelmenin onun şansı olduğunu sanıyordu. Ama şimdi, şimdi görüyordu ki burası onun felaketiydi. Cama dayandığı eli yavaşca yanına düştü. Sadece dünyası değil o da yıkılmıştı. Ne yapacaktı şimdi.

  Derin bir nefes alıp gözlerini açtı. Burası bunları düşüneceği doğru yer degildi. Eli ile ıslanan gözlerini sildi. Sakin olmalıydı. Sakince buradan çıkıp her şeyi doğru düzgün düşünmeliydi. Etrafına baktı. Ne kadarda çok masa vardı. Bir o kadar da bilgisiyar. Ne olduğunu anlamlandıra biliyordu. Belli ki burası keşif araçlarının kalkış ve inişlerinin gözlemlendiği yerdi ya da her neyse. En yakın keşif aracının gelmesi -yani barsisin gittiği aracın- bir kaç ay sürecekti. O yüzden de burası boştu. Omuzları iyice düştü geriye dönüp bu odadan çıkmaya karar verdi. Geldiği gibi geri dönmeye. Saklanarak, gizlenerek sanki suçlu olan oymuş gibi. Sorun değildi artık suçu biliyordu. Ve intikam da istemiyordu. Sadece geri dönmek dünyada bıraktığı hayat her nasılsa ona geri dönmek. Geldiği yolu gerisin geri döndü. Kontrol bölümünden güvenlik bölümüne çıktı. Bu kez insanların onu görmesini umursamıyordu. Tek düşüncesi bir an önce ağlayabileceği odasına dönmekti. Güvenlik bölümünü geçince tekrar o küçük deliğe girdi. Kıyafetlerini değiştirdi. Oradan çıkıp odasına girdi. Kapıyı kapadı. Çantasını yere attı. Olduğu yerde çöküp kaldı. Gözleri iyice dolundu. Az önce herşeye rağmen güçlü durup geri dönmek zorundaydı.   Bu ona güç vermişti. Bu şekilde geri dönmüş, ağlamamaya dayanmıştı. Ama bu oda bu yatak sanki onun tüm nazını çekecekmiş gibi, sanki ona teselli verecekmiş gibi etkisi altına almıştı Lamrayı. Çöküp ağladı. Ağladı onlarca neden vardı. En çok ne canını yakıyordu. Lamra bile bilmiyordu. Kandırılmak mı? Tüm bunlara rağmen dostu gibi davranan barsis mi? Burada köle gibi çalıştırılmak mı? Yoksa dünya ya nasıl döneceğini bilememek mi? Yoksa dünyanın nasıl bir yer olduğunu bilmemek mi...
Daha onlarcası şiddetli bir ağlama krizine girdi. Bunu durduran yine kendi sesiydi. Sesini duyup durdu. Dışarıdan duyulmasından korktu. Onu buraya getirenler ne niyetle getirmişse bunun iyi olduğunu düşünmüyordu. Olduğu yerden kalktı. Yatağına uzandı. Neden ben? Diye geçirdi içinden. Tüm bunları bilmemeyi hiç yaşanmamış olmasını diledi. O çok sıradandı. Normaldi, kendi halinde biriydi. Sabah kalkıp işe  giderdi. Akşam arkadaşları ile oturup konuşurdu. Bazen başkalarını çekiştirir. Bazende sevilmek ister, evlilik hayalleri kurardı. Bazen arkadaşlarıyla bile oturmazdı akşamları. Gidip uyanmayı, kitap okuyup vakit geçirmeyi tercih ederdi. Çevresi de azdı. Kendi ait az ama öz insan. O bunları öğrenmesi gereken son kişiydi. Bunlarla nasıl başa çıkacaktı? Ne yapacaktı? Pes etmeyi düşündü. Herşeyi bilip yaşamayı ama aklına bir ailesi olması ihtimali geldikçe çıldıracak gibi oluyordu. Belli ki onunda hafızası karartılmıştı. Annesi olabilirdi, babası, kardeşleri, belki evliydi hatta belki bir çocuğu vardı? Yaşı kaçtı acaba hiç birşey bilmiyordu. Doğrusu neydi bilmiyordu?
  Gece uyuyamadı. Düşündü durdu. Bazen ağladı bazense ailesini düşünüp gülümsedi. Ama uyuyamadı. Sabah olduğunda kararınını vermişti. Her ne yapacaksa bunu tek yapmayacaktı en samimi arkadaşına herşeyi anlayacaktı. Belki o yeni bir fikir bulurdu. Giyinip çıktı. Yemekhaneye indi ama sıraya girmedi.  Etrafına bakınarak ilerliyordu. Nora'yı arıyordu gözleri. Nora bir masada yalnız başına oturmuş kahvaltı ediyordu. Hemen gidip yanına oturdu. Onu görünce gözleri yine dolundu. Nora şaşkınca 'ne oldu?' Diyebildi. Destek olmak için bir elini Lamranın elinin üzerine koyarken. Lamra ağlıyordu. Kafasını sallayarak konuştu.
-sana ihtiyacım var.
-ne oldu Lamra iyi misin? Ben hep yanındayım.
-biliyorum sen benim dostumsun.
-iyi misin? Bana anlata bilirsin. Her şeyde yanındayım bir şey mi oldu söyle.
Lamra onun varlığı ve sözleri ile rahatlamıştı. Kafasını hayır anlamında salladı.
-iyi değilim sana söylemem gereken bir şey var ama burada olmaz.
Nora durakladı.
-yoksa odana mı geldiler. Bak seni söylemek istemedim. Barsisin bize getirdiği izinsiz kitapları Arom yakalayınca başka kimde olduğunu sordu. Çok zorladı beni sana bir şey yapmayacağını söylemişti ama. Dedi
Lamra kaşlarını çattı. Ne olduğunu anlamıyordu. Elini Noranın'kinden çekti. Göz yaşları yanağından süzüldü. Süzülen damlayı elinin tersi ile sildi.
-sen beni? Beni ispiyonladın mı? Bir kitap için?
Nora tereddütle cevap veriyordu. Durumu toparlamak istediği her halinden belliydi.
-önemli bir ceza vermeyecekler zaten Lamra sadece kızdılar sana bir şey mi yaptılar yoksa? Özür dilerim ne oldu anlat bana.
Lamra kafasını salladı. Masadan sendeleyerek kalktı.
-düşündüm de sen haklısın çok önemli değilmiş.
Deyip Noranın şaşkın bakışlarıyla oradan ayrıldı. İnanamıyordu Noranın onu arkasından bıçakladığına inanamadı. Evet belki küçük bir şeydi ama söylediği zaman elde edeceği çıkar da o kadar küçüktü. Sussa hiç bir şey kaybetmezdi. Hemde hiç birşey. Böyle ufak bir şey için onu böylece ortaya atan birine nasıl güvenebilirdi. Başka yolları da düşünmüştü. Herkes söylemeyi mesala. Ama ne yapabilirlerdi ki. Dünyadan kaçırılıp getirenler onları burada hiç acımadan bırakıp gidebilirdi. Ya da hepsini öldürürdü. Hem ona kaçı inanırdı ki. Üstüne üstlük hiç birine Nora kadar güvenmiyordu. Göz yaşlarını silip kafasını kaldırdı. Ne olursa olsun, tek başına da olsa çabalayacaktı. Bu olaydan sonra kendine güvendi. O Norayı satmazdı. Belki bu yüzden sadakati için ona verilmiş ilahi bir görevdi bu ve deneyecekti...
  Geçen bir kaç günde iyice rengi solmuştu. Yemeden içmeden kesilmişti. Etrafındaki hiçbir şeyin farkında değildi. Çoğu şeyi yanlış yapıyordu zaten işte. Beyni o kadar doluydu ki anlayamıyordu. Ne kadar düşünürse düşünsün bir yol bulamamıştı. Hâlâ geceleri uyuyamıyordu. Yine kendinde olmayan adımlarla yenekhane ilerliyordu. Yediği yemeğin artıklarını tabağından temizleyip kirli kısmına koydu. Elinde kalan tepsiyide tepsilerin yerine koymak için ilerledi. Tepsi koyarken bir kaç adım geri atınca biriyle çarpıştı. Arkasını dönüp  baktı. Çarptığı kişi belalı biriydi. Adı Roza olan bu kadın buranın kabadayılarından biri için çalışıyordu. Roza dişini sıka sıka konuştu.
-önünde baksana. Dikkat et biraz fena olmasın.
Lamra normalde de cevap vermezdi. Ama bu kez hiç verecek mecali yoktu. Rozayı da ne zamandır görmüyordu. Adamları ile beraber kaybolmuşlardı sanki. Sahi bir kaç aydır neredeydi bunlar? Jeton çoktan düşmüştü. Onlar, onlar dışarı gidebiliyordu. Dünyaya dönübiliyordu. Lamra gülümsedi. Hatta koca bir gülüştü onunkisi. Bulmuştu dünyanın yolunu bulmuştu. Onların içine girecekti.  Bir şekilde onlarla beraber dünyaya dönecekti.
Yemekanenin çıkışında ilerleyen Roza ve adamlarına baktı. Ne kadsr kirlide olsa, ne kadar piste olsa yapacaktı. Ailesi için herşeyden vazgeçerdi. Bu umut için her şeye göğüs gerecekti. Sonunda kendinden ödün versede yapacaktı...
Bölüm sonu

Dünyadan da öte Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin