Hafta sonumu sevgilimle stresli bir şekilde geçirdikten sonra yeni iş gününe iki gün önceki yorgunlukla merhaba dedim. Normalde hafta sonunda sevgilisiyle olan bir insanın rahatlamış ve kafa dinlemiş olması gerekirdi ama bizde işler öyle değildi. İlişkimiz benim için bir alışkanlıktı uzun zamandır böyle gidiyordu ve evet bir şekilde yürütebiliyordum ama kendime itiraf etmeliyim ki aklımı bu şekilde karıştıran o kızdı. Fakat tek sorun bu değildi. İşim istediğim gibi değildi. Bir odaya tıkılıp sürekli birilerini dinleyip neler olduğunu anlamaya çalışmak ruhumu yaşlandırıyordu. Hayatında farklı bir şeyler olsun istiyordum.
Ben bunları düşünürken kapım çalındı. İçeri giren sekreterimdi.
"Tutku hanım kapıda bir danışanınız var bugün randevunuz yokmuş fakat içeri girmek için ısrar ediyor"
"Al içeri" dedim ve kimin olabileceğini düşündüm. Tabii ki aklıma bir isim geldi ama o konuşmuyordu bile yani içeri girmek için ısrar etmezdi. Belki de sadece bana öyleydi bilemezdim. O sırada tahmin ettiğim kişi içeri girdi. Çok solgun görünüyordu ve onun için istemsizce içimde endişe duygusu uyandı. Yani herhangi bir danışanım için de böyle endişelenebilirdim ama bu farklıydı. Daha gerçek, daha içten.
"Cansu hoş geldin otur şöyle" dedim sakinliğimi korumaya çalışarak. Sessizce oturdu koltuğa. Ben de karşısındaki sehpaya oturdum.
"İyi misin nasıl gidiyor" dedim ve dememle ağlamaya başlaması bir oldu. O an ne yapacağımı bilemedim ve bir süre kendi haline bıraktım ama faydası olmadı. Kalkıp masamdan peçete alıp ona uzattım. Peçeteyi almak yerine elime dokundu. Her zamanki gibi gözlerime baktı. Ne kadar her zamanki gibi desem de bu bakışı çok daha derindi. Elini çekmeyince diğer elimle peçeteyi alıp yanaklarından süzülen yaşları silmeye başladım. Ben sildikçe o daha çok ağlıyordu.
"Cansu bak bir şey olmuş belli ve buraya kadar gelmişsin hadi anlat bak yardımcı olabilirim belki" dedim. Ağlamasının tamamen kesilmesini bekledik sessizce.
"Ben atlatamıyorum"
"Neyi?"
"Yaşadıklarımı"
"Anlatmak ister misin peki çünkü ben seni dinlemek istiyorum"
Hıçkıra hıçkıra nefes alıyordu. Elimle yanağına dokundum nazikçe. Gözlerini kapattı. Sakinleştiğini hissediyordum. Ama bu tavırları gerçekten normal değildi. Aklımdan acaba bana karşı bir şeyler hissediyor olabilir mi diye geçti ama bu düşünceyi hemen kafamdan attım. Onu böyle düşünmem bile yanlıştı. Danışanım hakkında böyle şeyler düşünmemeliydim. Elimi çektim ve gözlerinin içine baktım.
"Dinliyorum"
"Hangisinden başlayacağımı bilmiyorum"
"Geçmiş dedin en başından başlayabilirsin"
"Geçmiş değil sadece şu an olan bir şey de beni yıpratıyor" dedi gözleri dolarak. Ses tonu o kadsr çaresizdi ki bir an duruşumu bozmadan nasıl konuşabilirim diye düşünmeme sebep oldu.
"Benimle her şeyi paylaşabilirsin bana gelen bende kalır"
Konuşacak gibi değildi. Belki de ortam ona uygun değildir diye düşündüm. Kendini kötü hissediyor olabilirdi.
"Bak ne yapalım biliyor musun benim yemek saatim yaklaştı. Normalde bu saatte çıkmış olurdum burdan. İstersen seninle yemek yiyelim ya da bir şeyler içebiliriz ne dersin?"
"Ben seni meşgul ediyorum gideyim" diyerek ayağa kalktı. Yumuşak bir şekilde bileğinden tuttum. Teni inanılmaz rahat hissettiriyordu. Resmen enerjisini hissediyordum. Ben de ayağa kalktım.
"Hayır bak ben seninle konuşmak istiyorum. Bir psikolog olarak değil."
"Bilmiyorum"
"Hadi ama içeri zorla girmedin mi" dedim gülerek. Gülümsedi o da. Sanki yıllarca karanlıkta yaşadıktan sonra güneşe çıkmak gibi bir şey olmuştu benim için. Neden böyleydi neden bu kadar hoştu bilmiyordum. Düşünmek de istemiyordum zaten. Anın tadını çıkarıyordum. Bir kaç haftadır sürekli aklımı kurcalayan hatta aklımla kalmayıp farkında olmadan kalbime kadar inen, hakkında bir şey bilmediğim bu yaralı kadın karşımdaydı ve ilk defa gülümsüyordu. Evet onu çok fazla görmemiştim sadece bir kaç kareydi ama olsun. Onu düşündüğüm bu iki hafta boyunca gülümsediğini hayal bile edememiştim.
"Kalabalıkta olmak istemiyorum" dedi ve dünyaya dönmemi sağladı.
"Evime ne dersin? Çok yakın zaten buraya"
"Bak gerçekten gerek yok ben bir anda kendimi burda buldum rahatsızlık vermek istemezdim kusura bakma gideyim" dedi tek nefeste.
"Seninle tanışmayı istiyorum. Hadi kırma beni"
Pes eder gibi baktığında kabul ettiğini anladım ve bir anda midemde kelebekler havalanmaya başladı. Onunla konuşacaktım. Kapıya yönlendirmek için hafifçe dirseğine dokundum. Benden önce odadan çıktı. Tam kapıyı kilitleyecekken çantamı ve telefonumu içerde unuttuğumu fark edip içeri girip aldım. Aklımı başımdan almıştı. Sekreterime randevuları iptal etmesini ve çıkabileceğini söyledim. Kapıya çıktığımda Cansu beni bekliyordu.
"Özür dilerim çantamı almayı unutmuşum"
Sorun değil dercesine gülümsedi. Arabama binip yola koyulduk. Umarım evin hali düzgündür diye düşünürken aklıma Ece geldi. Eğer evdeyse -ki evde olması yüksek bir ihtimaldi- hiç iyi olmazdı. Telefonumu çıkarıp onu aradım.
"Efendim sevgilim"
"Naber canım"
"Arar mıydın ya"
"Ece sana da yaranılmıyor"
"Ay tamam aşkım bir şey demedim"
"Ne yaptın bakalım bugün"
"Evdeydim şimdi çıktım bizimkilerin yanına gidiyorum"
"İyi canım benim kapatmam gerek"
"Bu muydu"
"Toplantıya yetişmeye çalışıyorum trafikteyim girmeden arayayım dedim"
"E peki madem görüşürüz seviyorum seni"
"Görüşürüz canım"
Telefonu kapatıp Cansu'ya baktım. Dışarı bakıyordu. Ben bu kıza ne ara bu kadar kapıldım bilmiyordum. Ne ara olaylar gelişti de şu an konulmaya bana gidiyorduk onu da anlayamamıştım.
İkimiz de hiç konuşmadık. Bir kaç dakika sonra evime varmıştık.