Merhabalar😂 Evet, artık başlıyoruz... İşler biraz karışsın değil mi?
•••
"Varlığın benim için özel."
Kulaklarımda yankılanıp kalbimin içine işleyen sesin zihnime sunduğu sihirli kelimelerin naif, bir o kadar da heyecan verici büyüsüne kapıldım. Kapılmamak mümkün değildi, ondan duyup da kalbimin hala yerinde kalması da mümkün değildi.
Sımsıkı sarılı bedenlerimiz sönmek üzere olan bir yangının, köze dönen parçalarını tekrar körüklemek gibiydi. Hem buzdum kollarının arasında, hem alev. Sessiz, sakin ve dingin nefeslerim gövdesine ilişirken, boynumun çukuruna gömdüğü başını yavaşça geri çekti. Güzel yüzüne doğru kaldırdığım başım kahverenginin en can alıcı tonuyla karşılaşırken, hissettiğim duygu yoğunluğu dudaklarımın arasından dökülmek için dilimi dövüyordu.
"Çağrı..." İsmi dudaklarımın arasından çıkan en anlamlı kelimeydi o an. Belime dolanan güçlü kollarını biraz daha sıkılaştırdığında, şehvetin izlerini taşıyan gözleri, ismini söyleyen dudaklarıma indi.
"Tutku..." İsmim dudaklarının arasından çıkan en anlamlı bir diğer kelimeydi o an. Kollarımı boynuna doğru usulca çıkartırken, göz kapaklarımı hafifçe araladım, ardından gözlerim adımla kıpırdanan dudaklarına indi. Ellerim boynuna tutunurken, bedeninden bedenime ulaşan sıcaklık, can yakıcıydı. Hem çok yakın, hem çok uzak gibi. Daha yakın olmak istiyordum, benliğimi ona sunmak, benliğine karışmak.
Çağrı gülümsedi. Öyle bir gülümsediki, kalbim gülüşünün kıvrımlarına koştu, dudak çizgilerinin üzerine uzandı ve oracığa kıvrıldı.
Geçmişin, bugüne sıçrayan masum anıları şimdi en az kanım kadar kirliydi. Unutulmasının mümkünatı olmayan şeylerden biri anılardı ve ben tüm siyaha bürünmüşlüğüne rağmen anılarımı zihnimden atamıyordum. Mümkün olsaydı eğer, atardım. Geçmişin kapılarını aralayan anıları değil, zihnimi söküp atardım. Tıpkı, kalbimi avuçlarına bıraktığım gibi.
Parmaklarımın arasında eğrelti duran sigaranın izmaritini daha sıkı tutarken, yasladığım dudaklarımın arasından içime çektiğim duman katranlaşan ciğerlerime ilişti. Karanlık gecede, gizli köşemde soluduğum zehir dudaklarımın arasından gri dumanını geceye dökerken, ıssız sokağa diktiğim bakışlarım donuktu. Göz kapaklarım kıpırtısızdı ama içimde bir şeylerin acıdığını hissediyordum.
Çağrı, yaralarımdı. Kabuğunu defalarca tırnaklarımla söktüğüm, derin acılarımdı.
İki gündür aklımın alamayacağı kadar sakindim ve bu beni ürkütüyordu. Sessizliğim garipsenecek bir kıvamda burnumun ucunu sızlatırken, sık sık yanan genzim dehşet sonrası izlerini boğazımda taşıyordu. Garip bir şekilde adımlarım ondan kaçırıyordu ve döve döve terbiye ettiğim dilim suskundu.
Gecenin sessizliğine ardımdaki kapının gıcırtılı sesi karıştı. Oturduğum pencerenin kenar boşluğunda bedenimi toparlarken, bacaklarımı karnıma doğru çektim ve başımı ağırca kapıya doğru çevirdim. Sokak lambalarının yarım yumalak aydınlattığı küçük odanın içine bir beden sokuldu. Gölgesi zemine düşerken, gözleri üzerime döndü. Sesi, sessizliğime karıştı.
"Tutku?"
Sesin sahibini tanırken, zeminin üzerine düşen adımlar ağır ağır yanıma doğru yaklaşıyordu. Biten sigaramın izmaritini pencerenin kenarındaki betona bastırırken, isteksiz bir sesle konuştum. "Buyur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Papatya Mezarlığı (Eroin) (Tamamlandı)
Genç Kız Edebiyatı"Bu bir varoluşun değil, yok oluşun hikayesi." ⚜ ••• "Sonsuzluk ne kadar sürer diye sormuş Alice... Bazen sadece bir saniye demiş beyaz tavşan." Diye mırıldandım bütün gürültüleri susturup sadece avucumun içindeki güçlü acıyı hissederken. "Ne saçma...