Keyifli okumalar...
Denizin iç açıcı kokusu, kalbe değen huzuru. Her adım attığında parmaklarının arasına dolan kum taneleri. Derin bir nefes alıp bu mükemmelliğin tadını çıkardı. Dudaklarına yayılan gülümseme ile yanındaki kayalıklara oturdu. Gün yeni batıyordu. Gökyüzünün hafif pembeleşmiş halini izledi huzurla. Huzur deniz demekti. Huzur yalnızlık demekti.
Hafif esen rüzgardan dolayı beyaz tül elbisesi uçuşuyordu asaletle. Genç kadın ünlü bir ressamın tablosu gibi süzülüyordu. Parmaklarını kum tanelerinde gezindirdi. Avucuna biraz kum tanesi alıp kokusunu içine çekti. Evet huzur denizle bütünleşmiş bu kum tanelerinden geliyordu. Onu rahatlatmıştı. Yüzünden bir an bile silinmeyen gülümseme ile gökyüzüne baktı. Elleri kendinden bir haber karnına gittiğinde oradaki boşluk ile yüzündeki gülümseme silindi. Gözleri karnına kaydığında beyaz elbisesi kırmızının en keskin tonuna bürünmüştü. Genç kadın 'bebeğim' diye fısıldadı. Panikle ayağa kalkmaya çalışırken karnına giren acı ile çığlık attı. Çığlık attığı anda nefesi kesilmiş hayattan soyutlamıştı. Kimse yok muydu ? Etrafında gezindi dolu gözleri. Koskoca sahilde tek bir Allah'ın kulu yoktu.
''Hayır, hayır.'' diye fısıldadı şoka girmiş gibi. Karnında bebeği yoktu. Karnı kıpkırmızıydı. Birisi bebeğini almıştı.
''Annecim neredesin ?'' diye sordu korkudan titreyen sesiyle. Hiçbir cevap alamamış, alamadığı gibi denizden gelen dalgalar daha da hızlanmıştı. Gökyüzü huzurunu kaybetmiş gibi yavaştan siyaha bürünüyordu. Bir hıçkırık döküldü dudaklarından. Sanki oturduğu kayalıklara mühürlenmiş gibiydi. En ufak hareketinde acı onu etkisiz hale getiriyordu. Beyaz elbisesine baktı. Kırmızı hükümlülüğünü sürdürüyordu. Kan kum tanelerini boyuyordu. Genç kadın derin bir nefes alıp ayağa kalktı. Canı acımamıştı. Yüzünü buruşturdu. Hızla koşmaya başladı. Nereye gideceğini bilmeden koşuyordu. Koşmaktan nefesi kesiliyor karnındaki ağrıyı hissetmemeye çalışıyordu. Ayağı sert bir cisme takıldı. Bir anda kendisini yerde buldu. Nefes alışverişleri düzensiz solukları hızlıydı. Gözlerini sımsıkı yumdu. Rüyaydı bu geçecekti. Gözlerini şimdi açacaktı ve sıcak yatağında bebeğini hissedecekti. Gözlerini korkarak açtı. Başı yere düşmüş bir vaziyette olduğundan hemen dibinde duran topuklu ayakkabılar çekti dikkatini. Başını yavaşça yukarıya kaldırdığında o kadını görmüştü. Kocası ile beraber olan kadın. Genç kadının boğazında koca bir yumru yerini almıştı bile.
''Sen..'' diyebildi sadece.
Karşısındaki kadın kahverengi dalgalı saçlarını düzeltti. Yüzünde alaylı bir gülümseme ile aciz görünen kadına bakıyordu.
''Sana veda etmeye geldim, tatlım.''
İncelttiği ses tonu ortama kötü bir tat vermişti. Genç kadın yüzünü buruşturdu. Sinirle ayağa kalktı.
''Sen yaptın, senin yüzünden.'' diye bağırması üzerine karşısında kendinden emin kadın şuh bir kahkaha attı.
''Evet tatlım ben yaptım. Başına gelen her şeyin sorumlusu benim.'' demesi üzerine Şevval dudaklarını birbirine bastırdı. Bu kadın aklına mı susamıştı ?
''Seni öldüreceğim.'' diye bağırmasına karşılık karşısındaki kadın genç kadının bileklerini tuttu.
''Bana hiçbir şey yapamazsın.'' dedi alay dolu gülümsemesi ile.
''Farkında değil misin ? Hayatında ki her şeyi yavaş yavaş alıyorum. Senin hayatın, benim hayatım oluyor. Sense gittikçe küçülen zavallı bir kadın.'' Gülümsemesi biraz daha yayıldıktan sonra devam etti.
''Sence Azad gibi güçlü, yakışıklı bir adam senin gibi zavallı kadını ne yapsın ?''
Kahkahası yankılanmış genç kadının başından aşağıya kaynar sular dökülmesine sebep olmuştu. Bu kadın biraz önce hayatını çaldığını mı söylemişti ? Bileklerini kurtarmaya çalıştı hızla. Fakat karşısındaki kadın buna izin vermemiş konuşmaya devam etmişti.
''İlk önce senin hayatını aldım. Şimdi sıra da Armina denilen o kadın var. Sonra Azad benim kocam olacak. Ben ne senim nede Armina. O adam sadece bana ait olacak.'' demesi üzerine genç kadın çığlık atıp gözlerini dünyaya açmıştı.
*****
2 HAFTA ÖNCE..
Korku genç adamın bütün vücuduna yayılmış, tir tir titremesine sebep olmuştu. Şevval hayatına girdiğinden belli hayatlarına musallat olan aksilikler bir türlü yakalarını bırakmamış, devamını sürüklemişti. Başını kaldırdı hafifçe. Yanında sadece Armina vardı. O da kendisini uykunun kollarına atmıştı zaten. Üstündeki ceketi çıkartıp kadının üstünü örttü. Sol kolunu karizmatik bir hareketle kaldırıp saatine baktı. Yaklaşık bir buçuk saat olmuştu Şevval ameliyathaneye alınalı. Kimseye haber vermemişti. Herkes konaktaydı. Derin bir nefes alıp sakallarını sıvazladı. Başını hastanenin soğuk duvarına yaslayıp gözlerini kapattı. Acı kendisini yavaştan yavaştan daha da baskınlaştırıyordu. Boğazındaki yumrunun ise anlatılacak bir yanı yoktu.
''Güçlü kadınsın sen.'' diye fısıldadı.
''Bebeğimizi de kendini de o masadan sağ salim çıkartırsın.'' diye devam etti sözlerine. Bu söyledikleri doğruydu. Şevval belkide bu hayatta tanıdığı en güçlü kadınlardan bir tanesiydi. O kendisini de sakat kızını da o masadan çıkartırdı. İnadı yeterdi bir kere. Genç adam acıyla gülümsedi.
Düşünceler içinde boğuşurken çalan melodi ile cebinden telefonu çıkarttı. Arayan kişinin kim olduğuna bile bakmadan açtı telefonu.
''Alo ?''
Karşı taraftan gelen hışırtılar ile yüzünü buruşturdu. Hışırtı sesleri kulağını tırmalamıştı.
''Azad Soydanlı ile mi görüşüyorum ?'' telefonun karşısındaki ses bir adama aitti. Genç adam, onayladı telefonun karşısındaki adamı. Bir an önce ne diyorsa desin telefonu kapatacaktı. Zaten canı burnundaydı.
''Ben Halit Demir. Avukatım ve sizi bir konuda aydınlatmak istiyorum. Kardeşiniz Mirzah Bey bugün bir kavgaya karışmış ve karıştığı kavgada müvekkilimi de baya hırpalamış.''
Azad kaşlarını çattı ve dudaklarından istemsizce ''ee'' kelimesi döküldü umursamazca.
''Normalde işlem yaptırılması gerekir, az çok bilirsiniz. Fakat müvekkilim işlem yapılmasını istemiyor. Sadece sizi arayıp uyarmamı istedi. Afran Bey'i aradım fakat telefonu kapalıydı.''
Azad baş parmağı ile alnını sıvazladı. Karşısındaki adam kim olduğunu bilmiyordu sanırım.
''Beni uyardığınız için teşekkür ederim Halit Bey fakat müvekkilinize söyleyin işlem başlatsın. Mirzah bir şey yaptıysa bunun illaki bir sebebi vardır.'' deyip sözlerine devam etti.
''Haa bu arada, uyarılarınızı lütfen kendinize saklayın çünkü işlem başlattığınız zaman pişman olacağınız şeyler olacak.'' deyip telefonu kapatmıştı. Mirzah'ı aradı. Telefonunu açmamıştı. Derin bir nefes alıp sabırla tekrar aradı. Yine açılmamıştı. Bir küfür savurdu.
''Kadınım ve çocuğum çıksın hepinizin ağzına sıçmazsam en adi şerefsizim.''
*****
Ağlayan kadını kolları arasına aldı. Ağlamaktan kıpkırmızı olmuş burnuna bir öpücük kondurdu.
''Şştt ağlama artık. Bak yanındayım.'' genç kadının saçına bir öpücük bıraktı.
''Ne olursa olsun yanında olacağım.'' Kadının elini tutup kalbinin üstüne koydu.
''Burası senin. Ben senden vazgeçersem burası ne hale gelir biliyor musun ?'' dedi fısıltıyla. Begüm derin bir iç çekip konuşmak için ağzını araladı. Fakat kendinde gücü bulamayıp tekrar kapattı. Genç adam dudağına küçük bir öpücük bıraktı.
''Seni seviyorum kadın.'' dedi gülümsemesi ile. Begüm ise kollarını genç adamın boynuna sarıp sarılarak karşılık vermişti. Genç adamın kucağında, güvenli kollarındaydı. Boynuna küçük bir öpücük bıraktı.
''Sen benim güç kaynağımsın adam.'' diye fısıldadı.
''Şuan nefes alıyorsam bil ki bu senin için. Şuan güçlü duruyorsam bil ki seni daha fazla üzmemek için. Şuan..'' gözleri doldu tekrardan. Yaşlar hızla akmaya başladı.
''Şuan bunlara katlanıyorsam bil ki seni sevdiğim için.''
Genç adam kadının kendisine bakmasını sağladı. Begüm gözlerini kaçırdı. Olduğu durumdan utanıyordu.
''O nefes veren gözlerini benden kaçırma.'' Bu sert bir emirdi. Çenesini tuttu. Genç kadın yavaşça gözlerini buluşturdu adamla.
''Bak işte şimdi nefes aldığımı hissediyorum.'' deyip genç kadının çenesine öpücüklerini bıraktı. Yetinmeyip sert bir şekilde dudaklarına kapandı. Kadını sertçe öperken bir karşılık almıyordu. Ama Mirzah bir karşılık istiyordu. Kadının onu istemediğini düşünüp geri çekilecekken kadından gelen hamle ile dudaklarının üstünde gülümsedi. Kadının üstündekileri çıkartırken bu gece ona ait olmasını, bu gece gerçek bir nefes almayı istemekten başka hiç bir şey düşünmüyordu.
*****
''Nasıl bize haber vermezsin!'' diye bağırdı yaşlı kadın. Gelini canı ile cebelleşirken kendisi uyku çekiyordu. Sinir yaşlı yüzüne yayılmış oğluna kusuyordu.
''Sen iyice zıvanadan çıktın. Bir dua okurdum gelinime, torunuma. Bunu bile çok görüyorsun bize.''
Genç adam sinirle yüzünü sıvazladı.
''İçerde sevdiğim kadın, içerde çocuğum varken aklıma siz mi gelecektiniz ana. Bir ara oğlunu aradım. Telefonuna baksaymış duanı da ederdin!''
Annesine sert çıkmıştı. Bütün gece gözüne bir damla uyku değmemiş, bütün gece düşünüp durmuştu. Hayatının nasıl bir yönde olup nasıl ilerleyeceğini bilmiyordu. İçerde canı ile cebelleşen kadından hala tek bir haber yoktu. Kaç saat oldu saymayı bırakmıştı genç adam. Bir şeyler ters gidiyordu ama bunu kendisine demeye cesareti yoktu.
Saatlerdir ilk kez açıldı ameliyathanenin kapısı. İçeriden doktor çıktı. Etrafını inceledi. Azad hızla yanına gelmişti.
''Karım nasıl ? İyi mi ? Kötü bir şeyi yok değil mi ?'' diye üst üste sorularını sormuştu.
''Karınızın durumu şu geçireceğimiz 24 saat içinde kritik. Sonrasını ise zaman gösterir. Çocuğunuz ise doğdu erken doğum olduğu için küvözde kalacak bir süre.''
Genç adam sordu merakla.
''Peki o iyi değil mi ? Sapasağlam ?''
''Azad Bey bildiğiniz gibi sakat doğdu ve şuan için solunum sıkıntısı görebilir. Gerçekten küçücük bebeğiniz. Küvözde bebeğinizi görebilirsiniz.'' deyip geçmiş olsun dileklerini diledikten sonra ailenin yanından ayrılmıştı.
Genç adam duraksadı. Şimdi ne olacaktı. Karısı ölüm ve yaşam arasındaki ince çizgideydi. Küfürlerini ardı ardına savurup duvarı yumrukladı. Bundan nefret ediyordu. O kadına zarar gelmesinden nefret ediyordu. Her ona zarar geldiğinde hissettiği çaresizlikten nefret ediyordu.
''Yaşayacaksın. Beni bırakıp gidersen seni mahvederim kadın.'' diye bağırdı sinirle. Gözleri dolmuş ağlamamak için kendisini sıkıyordu.
''Sana yemin ederim sana bir şey olursa değil Amed'i her şeyi her yeri yakarım.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUMA 2.
General FictionSoğuk.. Sadece insanın vücudunun titremesi değildir ki. Soğuk insanların birbirlerine olan mesafesi, insanların yüzleşmeye korktuğu korkularıdır. Soğuk küçük bir kız çocuğunun çığlığıdır. Titrek ve korkak. Soğuk ve umudunu kaybeden, ölü bedenlerin...