Sanki hayat olması gerektiği gibi değildi. Yani bir şeyler eksik bazı şeyler de gereğinden fazla gibiydi.
Bazen ne kelimeler ne de hissedilenler yeterdi gitmek için. Ya da kalmak...
Dur şimdi tam olduğun yerde. Zamana meydan okurcasına dur. Kendine bir yirmi beşinci saat yap. Önce insanların çok kalabalık olduğu bir yere git mesela. Kimseninde dönüp bakmayacağı bir köşede dur ve izle. Sadece izle. Neler görüyorsun? Ben sana söyleyeyim. Hayata yetişmeye çalışanlar, koşanlar, dertlerini yakınlarına anlatanlar ama farkında mısın kimse yarın ölecekmiş gibi yaşamıyor? Garip.
Okuduğum satırların altını çizerken sözlerin doğruluğuna katıldım. Yani şöyle bir düşünürsem kimse yarın ölecekmiş gibi yaşamıyor. Herkes bir telaş içerisinde.
Genelde insanlarla yakından bir ilişkim olmasa da uzaktan öyle duruyorlar. Kendimi bildim bileli insanları uzaktan izliyorum. Ve sanırım da alıştım buna. Yoldan geçen birinin yüz hareketleri ve mimiklerinden az çok ne konuştuklarını anlayabiliyorum. İş ile ilgili problemler, faturalar , sevgilisini anlatanlar, hayatı takmayan insanların gülüşmeleri, telefonundan video gösteren insanlar , hatta ve hatta yanındaki insanla mesajlaşarak konuşan insanlar... Sanırım bu liste uzar da gider.
Ben bankta oturup bunları düşünürken birden korumalar gelmişti. Bunlar da bıkmıyorlar her gün her gün beni aramaktan. Korumalarla konuşmam yasak olduğundan beni kolumdan çektikleri gibi sürükleyerek arabaya tıkıştırdılar. Off gerçekten sıkılmıştım ve insan bazen biraz olsun birileriyle konuşma ihtiyacı duyardı. Hatta karşımdaki sevimsiz Erman olmasaydı. Onun yüzüne bakınca bile depresyonum geliyordu.
Evet okula gitmemiş korumaları atlatıp sadece bankta kimseyle konuşmadan oturmuştum. Hem Erman' ın beni izlediğini de biliyordum. Hepsinden kaçabiliyordum ama o suratsızdan asla. Eve gidince bir ton azar işitecektim amcandan hatta belki iki üç gün aç bırakırdı. Ama olsun buna değerdi. İnsanlarla konuşamıyordum ama izlemekte yeterdi. Belki bir gün bende onlar gibi olabilirdim.
Arabanın durmasıyla eve geldiğimi anladım. Hemen hızlıca odama çıkıp uyumak hatta nefes alabildiğine şükretmek istiyordum. Tam merdivenlerden koşacakken amcam seslendi,
"Hayırdır Zeynep nereye?" Bu sesten nefret ediyordum. Hayatımda kimseden etmediğim kadar ondan nefret ediyordum. Amcam demek içten bile değildi. Caninin tekiydi. Titrek adımlarımı merdivenlerden salona doğru yönelttim. Kalbim güm güm atıyordu. Biliyorum beni öldüremezdi ama daha da beter yapabilirdi. Yanına bir kaç metre kala durdum. Ve cevap vermedim. Gözlerim halının desenini incelerken irkildim.
" Sana söylüyorum küçük yılan duymadın mı!"
"Du- duydum amca. Özü-rrdilerim" Sesim oldukça cılız çıkmıştı. Beni boğazımdan tutup sırtımı duvara verince gözlerim doldu.
" Ben sana kaçmayacaksın, emirlerine uyacaksın demedim mi!?" Nefes almak için çabalarken gözlerinin yeşil oluşundan korkmuş ve tiksinmiştim. Beni yere bıraktığında öksürüklerimin bitmesini bekledim. Ve nefesimi düzene soktum. Canım yanmıyordu artık alışmıştım. Daha sonra beni kolumdan tutarak bahçeye çıkarmıştı. Gideceğim yeri anlayınca ağlayarak yalvarmaya başlamıştım.
" A- amca n'olur lütfen yapma. Çok korkuyorum. Lütfen söz bi daha yapmayacağım. Lütfen beni oraya götürme lütfen." Ama beni dinlemiyordu. Beni evin arka bahçesindeki karanlık o odaya kilitleyecekti. En son bunu yaptığında bir hafta kendime gelememiştim. Ben karanlıktan korkardım. Orada fare ve böceklerde vardı. Her gün yalvarmama rağmen bir hafta beni orada tutmuştu. Onu kolumla durdurmaya çalıştım ama yüzüme inen tokatla yere düştüm. Daha sonra karnında hissettiğim tekmeyle nefessiz kaldım. Ağzımdaki kan kokusuna alışamayacaktım. Lanet olsun!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devam Et
Teen Fiction03.30🌙 En çok şu saatlerde geliyorsun aklıma. Mesela uykunun hiç olmadığı, korkuyla uyandığım bu saatlerde. Önceden diyorum sen vardın, yanımda kokunla. Şimdi kalbim ağzımda. Suskunum çoğu zaman... Sebepsiz, anlamsız kocaman bir boşluk. Aslında ç...