Sanki unutmamış gibiydi, dünden bugüne kalan günahların bedelini. Er ya da geç ödeyecekti. Ya yaptıkları için ya da yapamadıkları içindi bu kısas.
Beklemek kadar acı bir şey yoktu. Ya da acınası. Ne olacağını nasıl olacağını bilmeden umutsuzca beklemek. İşte o bekleyemeyecek kadar sabırsız onun kısası ise bu belirsizlik içinde beklemeye değecek kadar değerliydi.
Aşk belki de sabırdı. Sadece sabredenler kazanırdı belkide. Öyle kolay olmamalıydı. Ya da çabuk. Derinden içten sevmeliydi. Belki her gün daha çok. İnce ince çok çok içine işlemeliydi ki değer kazanmalıydı. Belki de en büyük tevafuk sabırda saklıydı. Boşuna denmemişti "Sabrın sonu selamet." diye. Ya da "Allah sabredenlerin yanındadır."lafı boşu boşuna değildi.
Her kim aşkı için savaşırsa kaybetmeyi ya da savaşta kaybedeceklerini göze almalıydı. Yoksa bu harp hevesten başka bir yere varamazdı...
Ve gördüğüm manzara karşısında şok geçirdim. Yusuf'un gözleri bağlı bir şekilde bir sandalyenin üzerinde her tarafı kan içindeydi. Hemen onun yanına koşmak istedim ama Mahir beni tuttu ve ,
"Merak etme MERAZ sevgili karımı kurtaran adamı öldürecek değilim!"
Dedikleri ile Yusuf'un gözlerine kenetlenmiş olan gözlerim ona doğru ani bi şekilde döndü. Ne demekti bu şimdi? Ne karısından bahsediyordu?
"Ne?"diyebildim duyduklarıma inanmayı reddetmek istercesine.
"Doğru duydun karıcığım. Seni kurtaran adamı öldüremem."dedi bana gülerek. Bu gülmek değildi. İğrenç bir sırıtıştan ibaretti. O her gülümsemesinde midem bulanıyordu. Yusuf gibi değildi. Güldüğünde benim yüzümde amaçsızca gülümsüyordu. Ama ona,
"Ne istiyorsun sen?"diyebildim. Aklımdaki şey başıma gelmemeliydi. Gri gözlerine diktim kehribar rengi gözlerimi.
"Doğru duydun işte benimle evlenmezsen orda gördüğün aşığın ölür! Bilmem daha net kendimi nasıl ifade edebilirim. Ya da dur edebilirim. Eriz Ali sık.!"dediği anda Eriz Ali silahı ona doğrulmuştu. Göz bebeklerim büyümüştü. Aniden yerimden sıçrayıp Yusuf 'un önüne geçtim. Silah ateşlenmedi. Bunlar ne yapıyordu böyle? Manyak mıydı bunlar nereye düşmüştüm ben?
"Dur ne yapıyorsun yapma. Benden ne istiyorsun? Sana verecek bir şeyim yok. Git daha güzel seni seven kadınlar bul."dedim.
"Hayır güzelim seninle evleneceğim. Sende kabul edeceksin. Seninle ilgili planlarım var."diye bitirdi cümlesini.
"Ben seninle evlenmek istemiyorum seni tanımıyorum bile hem sevmiyorum da."
"Evleneceksin. Ne kadar ciddi olduğumu kanıtlayayım istersen."dedi ve beni Yusuf'un önünden çekip silahı ona doğrulttu ve ateşledi. Depodaki çığlığımı Eriz Ali'nin ağzıma kapattığı eli tutuyordu. Gözlerimden bir anlığına yaş gelmişti.
"Senden nefret ediyorum. Tiksiniyorum senden midem bulanıyor. Sen... Sen nasıl bi canavarsın?" dedim tıslayarak. Kurşun Yusuf'u oturduğu sandalyenin kenarından geçip paramparça yapmıştı.
"Güzel. Cevabın ne onu söyle sen? Gerçi cevaba ihtiyacım yok benim. Eriz Ali git şuna bi şeyler giydir. Saat beşe hazır olsun."dedi. Yusuf kapalı ağzıyla sanırım bana yapmamam gerektiğini söylemeye çalışıyordu. Allah kahretsin ki onu bu işe ben sokmuştum ve az kalsın ölüyordu. Ne yapmıştım ben onu da tehlikeye atmıştım. Onu uyarmıştım. Allah kahretsin onu uyarmıştım. Beni dinlemeliydi. Ona belki de son kez bakacağımı düşünerek ona bir özür borçluydum.
"Özür dilerim. Çok özür dilerim. Affet beni. Kurtaracağım seni burdan."dedim ona karşı konuşarak. Onu kurtarmaya kararlıydım. Ve de bunu yapacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devam Et
Teen Fiction03.30🌙 En çok şu saatlerde geliyorsun aklıma. Mesela uykunun hiç olmadığı, korkuyla uyandığım bu saatlerde. Önceden diyorum sen vardın, yanımda kokunla. Şimdi kalbim ağzımda. Suskunum çoğu zaman... Sebepsiz, anlamsız kocaman bir boşluk. Aslında ç...