Medya: Kento ♥
Yazarken yine çok eğlendiğim, çok beğendiğim bir bölüm oldu. Umarım siz de sever ve bol yorum yapmayı eksik etmezsiniz. iyi okumalar :D
***
"Sehun!"
Kulağımın dibinde yankılanan ulvi bariton ses ile gözümü aydınlık dünyaya açtığımda Hae Jin hyung bana bıkkın ve azarlar bir ifade ile bakıyordu. Ürkekçe etrafı incelerken aklıma dün gece yaşananları öğrenmiş olma ihtimali geldi ki bu en son isteyeceğim şeydi.
Önce yeni menajerimizden sonra üyelerden daha sonra da Lee Soo Man'dan bilimum azar işitmeme sebep olurdu çünkü. Kaldı ki sadece kendimi düşünmüyordum. Üst düzey yetenekleri olan Hae Jin hyung bizi kontrol altına almak için özenle seçilmiş bir kişiydi ve işe başlayalı çok olmamıştı. Bi dakika.. bi dakika..
Jongin ve Chen evliydi. Lay hyung çinde takılıyor, Suho ve Minseok hyung da sessiz sedasız bir yaşam sürüyorlardı. Kyungsoo hyung sinema sektörüne odaklanmış, Baekhyun ve Chanyeol delileri ise solo albüm peşinde koştuklarına göre bir ben mi kalıyordum?! Şirket resmen Hae Jin hyungu beni zapt etmek için işe almış. Ohaa...
Diktatör menejaerimiz "Oh Sehun?! Kalmayacak mısın? Misafirleri-" diye çemkirirken odaya kötü kadın Mirei dalınca neye uğradığımı şaşırdım ve koruma içgüdüsü ile yorganımı üstüme çektim.
Mirei yorganı çekişime gözlerini devirdi ve cidden mi bakışı attı. Yorganın altındaki baklavalarıma bakmak için teşebbüste bulunmayışı azıcık da olsa gururumu incitmişti şimdi. Doğruya doğru.
"Onu ben getiririm." dedi Mirei ve Hae Jin hyung başını sallayarak odadan çıktı. Olaya bak. Bu kadın insanları tek cümle ile nasıl hizaya getiriyordu her seferinde? Ben kendimce sorunun cevabını ararken o, dolabımdan bir gömlek seçip yatağın üstüne doğru fırlattı. "Giyin."
Pardon? Bana emir kipi mi kullanmıştı az önce? Dünya starı bana. Oh Sehun'a. Aldığım ani karar ile ürkekliği bırakıp yorganı üstümden attım ve Mirei'nin karşısına geçtim. "Sen kim oluyorsun da bana emir..."
"Fena değilmiş." dedi sırıtarak. Omuz ve karın kaslarımı işaret etti bakışlarıyla. "Yine de biraz daha çalışman gerek." Utanmıyordu da...
Onun öngörülemez hareketleri her seferinde kendimi amatör gibi hissetmeme sebep oluyordu. Nitekim şu an da öyle oldu. Bütün söyleyeceğimi unutup yatağın üstündeki gömleğimi giydim ama pijama altını onun yanında çıkaramazdım. En sonunda anlayışlı davranmaya karar veren başımın belası "Konferans salonunda seni bekliyoruz. 10 dakikaya gel." dedikten sonra otel odasını terk etti.
Kendime dolaptan bir kot pantolon seçtim. Bir de katologdan ölüm şekli. Çünkü içimdeki his beni yanıltmıyorsa -ki yanıltmazdı- dün akşam olanları herkes öğrenmişti.
***
Konferans salonunun toplantı odasına geçtiğimde bütün üyeler üçlü koltuklara gelişigüzel oturmuş hararetle bir şeyler tartışıyorlardı. Kötü kadın Mirei ve en az onun kadar kötü olduğunu düşündüğüm bir adam ise Hae Jin hyung ile sol köşede üçlü bir grup oluşturmuştu.
"Selamlar." diye cıvıldayışım kesinlikle buranın aurasına uygun değildi zira kendimi kurt sürüsünün ortasına düşmüş masum kuzucuk gibi hissetmeye başlamıştım. Zihnimin gerisinde *AuRa welcome to panic room deyip duruyordu. Tüm bunlardan eğleniyor gibi görünen tek kişi Mirei'ydi galiba. Dudağının sağ kenarı hafifçe kıvrılmıştı az önce. Sanırım Chen hyungun çocuğunu pataklamaya hazır anne edası ile beni çekiştirişine gülüyordu.
Suho ile Chen'in arasına oturduğumda Hae Jin hyung tam karşımdaki duvara projektörü yanısıtıp Lee Soo Man ile bizi canlı bağlayınca dudağımı ısırdım. "Salak mısın sen?" diye bağırdı bizim patron. Bedeni burada değildi belki ama ekrandaki görüntüsünden de hislerini oldukça iyi aktarıyordu. "Sana ne milletin kızının naptığından? Ne diye karışıyordun?" diye devam ettiği sırada Mirei sehpanın üstündeki kameranın kadrajına girerek hafifçe el salladı. "Milletin kızı da burada yalnız."
Lee Soo Man boğazını temizledi, Chanyeol güldü ve Mirei ile ben eş zamanlı olarak birbirimize baktık. Keşke o da otuyor olsaydı ya da ben ayakta... Ne bileyim. Bir türlü eşit olamıyorduk.
"Sehun'un Japonya'da kalmasına izin vermezsek nolur?" diye sordu patron. Bakışları Mieri'nin üstündeydi. Mirei saniyeler içinde bakışlarını benden ayırıp belindeki silahı üzerime doğrulttuğunda iki elimi teslim oluyormuş gibi kaldırıp Suho hyunga yaslandım. Galiba titriyordum. Ah hayır... Suho hyung titriyordu.
Gözlerim kurtarıcımız olan Hae Jin hyungu ararken onun da diğer eşkiyanın silahı altında esir olduğunu gördüm. Mirei ağzıyla "Boom!" deyip silahı sıkıyormuş gibi yaptıktan sonra omuz silkip geri yerine koydu. "Muhtemelen böyle olur." dedi Lee Soo Man'a. "Serizawa yarım iş bırakmaz asla."
Melek kılığına girmiş şeytandı resmen. Kaslarım kitlenmiş, odadaki herkes gibi nutkum tutulmuştu. Silahların ortadan kalkmasıyla kısmen rahatlasak da bu kadar hazırlıksız yakalanmış olmamız genel manada ürkütücüydü. Suikasta kurban giden bir idol olmak istemediğime karar verdim o an.
"Korkuttuğum için özür dilemek isterdim ama bu sadece bir simülasyondu." dedi bakışlarını hepimizin üzerinde gezdirirken. "Onu..." parmağıyla beni gösterdi. "... tokyo sınırlarından çıkardığınız andan itibaren size verdiğim koruma sözü geçerliliğini yitirir."
Elini geriye uzatarak siyah saçlı uzun boylu adamdan bir dosya alıp sehpahanın üstüne bıraktı. "Teklifimin detayları, sınırları hepsi bu dosyada. Ben yokken size Kento eşlik edecek. Eğer kabul ederseniz onun aracılığı ile bana ulaşabilirsiniz. Etmezseniz..." derken duraksadı ve bana baktı. Hiç bakmadığı kadar uzun bir şekilde.
Eğildi ve "Özür dilerim." dedi hızlıca. "Seni bir daha göremezsem kendine iyi bak."
Sonra da odadan çıktı.
Şakındım. Şaşırmıştım ama ilginç bir şekilde korkmuyordum. Ne Japonya'da kalmaktan ne de Mirei'den.
***
*Panic Room güzel şarkıdır dinleyebilirsiniz :)
Nasıl buldunuz? :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dance With Me *Sehun*
FanfictionBir insanın aşık olabileceği en tehlikeli kadın hangisiydi? Ölümüne güzel bir kadın mı yoksa ölüme kafa tutan bir kadın mı? Şüphesiz Oh Sehun ikinci seçeneği seçerdi. Tabi Mirei'yi tanımadan önce.