Kötü kadın Mirei arabayı birden bire sağa çekip bana döndüğünde konsoldaki saat 23.00'ü gösteriyordu. "Eve geçmeden önce iki dakika bir yere uğrayıp gelsem olur değil mi?" Diye sordu tatlı bir tonda. Bu cümlenin gerçek bir soru cümlesi olmadığı biliyordum artık. O yüzden günün yorgunluğundan ölüyor olsam da başımı salladım. "Nasıl istersen."
Arabayı stop ettirip "Anahtar sende kalsın." Diyerek kontağı bana teslim ettiğinde başımı çevirip etrafa bakma lütfunda bulunmak yeni aklıma gelmişti. O, ışık hızıyla arabadan inip geceye karışırken gözlerimi kısıp karanlık, dar sokaklara baktım.
Genel olarak eve geçerken markete, ne bileyim kuru temizlemeciye falan uğranırdı değil mi? Tekinsiz bir mahallenin ara sokaklarında kaybolunmazdı. Buralara alışkın olduğunu tahmin ediyordum tabi ama yine de onu tek göndermiş olmak biraz gururumu incitiyordu.
Kendi bünyesine zarar erkeklik gururum arabada durmama müsade etmeyince kendimi onun gittiği sokağa attım. Şöyle bir bakıp, vicdanımı rahatlatıp geri dönme niyetindeydim fakat ilerideki çöp kovasının orada iki herifin yaşça ve ebatça kendilerinden daha küçük birini tartakladığını gördüğümde duraksadım. Beynimin mantıklı olan kısmı bir an önce arabaya koşmamı ve kontağı çalıştırır vaziyette beklememi söylüyordu.
Bunun yerine bir iki adım daha atıp iyice yaklaştım. İri yarı zorbalardan biri küçük olanı omzundan itekleyip paraların nerede olduğunu sordu. Ardından ikinci zorba da olaya mührünü basmak istercesine çocuğun karnına bir yumruk geçirdi. Kendisi küçük ama öfkesi büyük olan genç de korece küfrettikten sonra japonca bilmiyorum diye bağırdı ve kendisini rahat bırakmalarını söyledi.
Ben mahalle kadını edasıyla tüm bunları dinlerken sabrı taşan iri kıyım no:1 bir yumruk daha geçirdi çocuğa.
O kadar güzel itişip kakışıyorlardı ki doğal seleksiyonla elenmemek için kesinlikle bu olaya dahil olmamam gerekiyordu.
Ama oldum.
Kavganın ortasına doğru yürüyüp "Size rahat bırakın dedi." diye ortaya gürlerken ne düşündüğümü biliyordum aslında. Ben onların dikkatini dağıtırken genç adam kaçacak bende arabaya doğru koşacaktım ve bunlar ikimizi birden aramaya çalışırken olay da böyle son bulacaktı.
Fakat bunun yerine üçü de -üçü!- dönüp bön bön bana baktı. Çocuğa ağzımı yüzümü yamultarak kaç işareti çaktım ama o salak da anlamadı. Şimdi sokak lambasının apaçık ortaya çıkardığı bedenimle yolun ortasında dikiliyorduk. Garip bir dörtlü kombinasyondu. İri kıyım no: 2 bana alayla bakarak güldü. "Sana noluyor. Avukatı mısın onun?"
"Masum insanları savunmak için para almama gerek yok." gibisinden havalı bir cevap verdim ama korece. Japonca posta koyacak kadar dik becerim gelişmemişti daha. İri kıyımların beni anlamasını zaten beklemiyordum da şu korece bilen süzmenin aptal aptal bakması kalbimi incitmişti.
Çocuk bana baktıktan sonra -kaçmak yerine hala olduğu yerde duruyordu- sözlerimin Japonca tercümesini yaptı. Bu salak için mi canımı riske atmıştım şimdi?
"Napıyorsun?" diye kükredim korece. "Çeviri yapacağına kaç-" dememe kalmadan bu akıllı, iki irikıyımın arasında usulca süzülüp yanıma geldi. Nutkum tutuldu şaşkınlıktan. Bu çocuğun varlığı resmen evrenin IQ seviyesini düşürüyordu.
Olanca gücümle sırtına bir tane geçirip ceketinin yakasını tuttum. Sumo güreşcisinden hallice olan iki adam ezikliğime katıla katıla gülerken kendime olan sinirim çocuğa olan sinirimle yarışıyordu. "Bana bak koçum." diye tısladım dişlerimin arasında. "Şu sokakların herhangi birinden kötü kadın Mirei çıkıp, seni de beni de bu adamların elinde sakız gibi sünerken görürse parçalanan erkeklik gururumu siddin sene toparlayamam. Bu yüzden beni deli etme ve KOŞŞ!!"
Cümlemi bitirip, çocuğun yakasını bırakmam ve ayaklarımı kıçıma vura vura kaçmam 1 sn içinde olmuştu. Deli gibi koşuyordum. Adamlardan biri benim peşime diğeri de öbür çocuğun peşine takılmıştı ama o tonluk gövdeleri bizi yakalamaları imkansız gibiydi. Şansım galiba ilk defa işime yaramaya karar vermişti.
Adamla aramızdaki mesafeyi açıp izimi kaybettirdiğimde arabaya yakın bir yerde karanlıkta saklanıyordum. Ciğerlerim, dalağım ve bilumum organım soluk alıp vermekten mahvolmuştu ama içimde sebepsiz bir iyi yaptın aslanım hissi vardı. Ah! Kötü kadın Mirei'nin bu olaydan haberinin olmayacak olması ne kötü. Şu süzme çocuğu yanımda getirip biraz havamı atmalıydım.
Yine de uzun zamandan sonra birilerine yardımım dokunduğu için mutluydum. Elimi omzuma koyup kendime hayali bir pat pat yaptığım sırada asfalt zemine düşen siluetin gölgesi ile donakalıp başımı yavaşça kaldırdım.
"Ah! Korkuttun beni." diye cırladım kötü kadın Mirei'ye. Kollarını kavuşturmuş, sokak lambasının ışığının önünde beni izliyordu. "Burada ne arıyorsun?" diye hesap sorarken omuz silktim sadece. Şebeklik yapacak kadar bile enerjim kalmamıştı. "Koştun mu sen?" diye sorgulamasına devam etti başımın belası. O küçücük eli ile yüzümü tutup arkasından vuran ışığa çevirdiğinde dumura uğradığımı itiraf etmem gerek. "Koşmuşsun." dedi eli hala yüzümdeyken. "Saçlarının dibi terlemiş. Nefes alış verişin de düzensiz."
Aslında nefesim biraz önce düzene girmeye başlamıştı ama onun bu öngörülemez fiziksel teması saçma bir şekilde beni etkilemiş, nabız düzenim tekrardan yerle bir olmuştu. Bile bile mi yapıyordu yoksa herkese karşı mı böyleydi bilmiyordum ama kesin olan bir şey varsa o da bu kadın benim için tehlikeliydi. Hayır. Aslında o tehlikenin ta kendisiydi.
***
Ah bu sehun'un halleri.. 😂😂
İlginç bir şekilde onu böyle eziklemek hem tuhaf hissettiriyor hem de tam onluk hareketlermiş gibi geliyor. 😂😂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dance With Me *Sehun*
FanfictionBir insanın aşık olabileceği en tehlikeli kadın hangisiydi? Ölümüne güzel bir kadın mı yoksa ölüme kafa tutan bir kadın mı? Şüphesiz Oh Sehun ikinci seçeneği seçerdi. Tabi Mirei'yi tanımadan önce.