Aile Hikayesi

630 66 46
                                    


 Eline baktı. Sapsarı parmak uçlarına dikkat kesildi. Anıları vardı. Hiç anımsamak istemediği... Biten hayallerin ölümcül sarılığı, parmak uçlarındaydı. Yürümeye devam etti. Dudaklarını orta sert biçimde birbirine ittirdi. Cebinden tabakasını çıkardı. Önce sigara tıpasını çıkarıp dudaklarının arasına koydu. Sigara kağıdını sağ eliyle tutup, bir tutam tütün çıkardı. Kağıdın üstüne koyup, ağzındaki tıpayla kağıt üzerinde birleştirip sardı. Son bir hareketle yuvarlayıp kağıdı yaladı ve sigarasını yaptı. Yakıp bir saniye durdu. Öylece bekledi. Gözlerini kapatan saçlarının arasından, ileri doğru baktı. Gözlerini hafif kısıp iç çekti. Kafası darmadağın, düşünceleri tutarsız, damağı kurumuş ve bitap bir haldeydi. "Neden?" dedi kendi kendine "Neden böyle oldu?"  Düşündüğünü anlamayacak kadar çok düşünüyor; konuştuğunu fark edemeyecek kadar yaşadığı andan kopuyordu. Aslında Hayalleri vardı. Birçok renkli hayale sahipti. Küçükken kurduğu hayaller aklına geldi. İş yerinden döndüğünde çocuklarının koşarak kucağına doğru atladığı ve karısını öptüğü hayaller. Şimdi elinde ne vardı? Bir sürü hayal kırıklığı. Birileri hayallerini milyonlarca parçaya bölüp eline tutuşturmuş ve sürekli neden parçalandığı ile ilgili sorguya çekiyormuş gibiydi. Kaçmaktan ve yalnız kalmak bir ödüldü.

Hayal etmek mi kötüydü yoksa hayalinin hiç gerçekleşememesi mi? Gerçekleşmeyecek hayaller kurmak mı kötüydü yoksa bunu fark edecek yaşa gelmek mi? Düşünceleri onu dünyadan bir süreliğine ayırıyordu. Fakat sadece bir süreliğine... Saçları olmayan bir insanın izlemek zorunda kaldığı, berbat bir filmin arasına giren, tiksinilesi bir şampuan reklamı gibi.

  Sağ elini saçlarına götürüp gözlerinin önünü kapatan kısmı yavaşça kenara çekti. Yürümeye devam etmeliydi yaşamaya devam etmesi gerektiği gibi. Evine doğru yaklaşmıştı. Yoğun çocuk nüfusunun olduğu bir mahallede yaşıyordu. Gürültünün eksik olmadığı, varoş bir mahalleydi. Evi ufukta gözükmüştü. İki katlı bir evin, ilk katında oturuyordu. Sıvası olduğu gibi duran, boyasız soğuk ve rutubetli bir evdi. Ama onun pek de umurunda değildi bu. Onun için sadece uyuyup uyanabileceği bir yerdi. Sıvasız olması durumu ancak bir başkası tarafından fark edilebilirdi asla onun tarafından değil. Pek önemsemediği bir şeydi, geriye kalan her şey gibi... Hiçbir şeyi önemsemiyordu. Hiçbir şeyi... Evinin kapısına ulaştı ve cebinden anahtarlığını çıkartıp kapıyı araladı. Ayakkabılarını çıkarıp eve girdi. Sarhoş değildi ama yalpalıyordu. Montunu bile çıkarmadan, koltuğa sırtını yaslayıp sigarasını küllüğe doğru yöneltip rastgele basmaya başladı. Birkaç hamlesinde parmaklarını yakmıştı fakat canı acısa da takmıyordu. Sigaranın sönmesi de umrunda değildi. Sadece bir şeyler düşünürken yapılan bilinçsiz hamlelerden ibaretti. Kollarını koltuğun iki yanına salıp yayıldı. O kadar yayılmıştı ki çenesi boğazını sıkıştırmış, bacakları iki yana açılmıştı. Tıpkı ilk rauntta elini kaldırmasıyla, yumrukları sıralı bir şekilde yüzüne almış, kazanması o an kanatlanıp uçmasıyla aynı ihtimalde olan boksör gibiydi. Ne ikinci raunda çıkmak istiyor ne de maçtan çekilmek... Vazgeçmişliğine izin vermeyen umutları vardı. Hala tam anlamıyla siyahlaşmamış, griye çalan tonlarda kafasında dolanan hayaller. Aşık olmak istiyordu. Baba olmak istiyordu. Mutlu olmak istiyordu. Bu hayaller her güne bir beklenti bırakıyordu. Beklentileri karşılanmadıkça daha çok üzülüyor ve işkenceyi devam ettiriyordu. Kabul etmeyi becerememiş olmak tam da ona yakışan bir şeydi.

  Aile yaşamı, eğitim hayatı ve arkadaşlık ilişkileri hiç parlak değildi. Babası ile arası hiç iyi olmamıştı.

  Belki de bu yüzden iyi bir baba olmak istiyordu. Annesi ve babasının ilişkileri rezalet derecesindeydi. Ortada olmayan bir aşk ve onları birleşik tutmaya yarayan tek sebepleri olan çocukları vardı. Aslında onları anlayabiliyordu. Hak vermese de anlayışla karşılayabiliyordu. Olanaksızlıklar ve yaşam savaşı, bazı insani duyguları egale edebiliyordu. Kimse bir kediyi tekmelemek istemez özünde. Kimse çocuğuna vurmak istemez. Kimse karısıyla kavga etmek istemez. Fakat hayat, insanları bazen kötü olmaya iter. Her ne kadar farkında olmasa da kötü olduğunun, sonuç olarak kötü olur insanlar. Annesi ve babasının aşk hikayelerini de dinlemişti zamanında, hem de bir çok kez. Fakat bu aşk nasıl olur da bu hale gelmişti. Anne babasının aşk hikayelerini anımsamaya koyuldu.

Hangisi Ben? Dissosiyatif Kimlik BozukluğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin