Multi; Ufuk - Mirza Sancar
Soğuk ve karanlıktı. Her yer karanlık... Bu sokak, gökyüzü... Her yerim yara. Diz kapaklarım, kolum ve de ruhum...
Sağnak yağmur da son sürat giden arabanın altında kalmaktan son anda kurtulmuştum. Bu şans mıydı yoksa şansızlık mı? bilmiyordum. Bildiğim tek şey ise buradan bir an önce kaybolmam gerektiğiydi.
Düştüğüm yerden arabadan tutunarak kalktığımda;
Olayın şokunu atlatan şoför arabadan inip kapıyı sertçe kapattı. Ardından söylene söylene kaputun önünde, tam yanımda durup "Manyak mısın kızım sen!?" diye söylenmeye başlayınca cevap vermedim.
Şoku atlatmıştım ve iyiydim ama peşimdeki iki güvenlik görevlisini atlatıp atlatamadığımdan emin değildim.
Karşımdaki çocuk "Sana birşey oldu mu?" diye sorduğunda gözlerimi etrafta gezdiriyordum. "Hayır, iyiyim ben." gözlerimi ona çevirdiğimde bana değil de arabasına baktığını ve onu okşadığını gördüm.
Ah! Hadi ama cidden arabasıyla mı konuşuyordu bu manyak? "Sana demedim zaten." dediğinde ona göz devirmekle yetinmiştim.
Arabasının bir şeyi olmadığını görünce derin bir nefes almıştı. Ardından beni süzüp arabasına yöneldi. Şoför koltuğunun kapısını açınca ben de arabanın önünden çekilmek için hareketlenmiştim. Bu esnada ileriden elinde silahla koşan iki adamı gördüğümde ne yapacağımı şaşırıp etrafa bakmaya başladım.
Korkuyordum. O cehenneme tekrardan düşmekten ölesiye korkuyordum. Bir şeyler yapmam gerekiyordu. Koşmak için adım atacağım esnada diz kapağımdaki sızı baş göstermişti. Düştüğümde olmuş olmalıydı. Sanırım, gözlerimi kapatıp beklemekten başka çarem yoktu.
Korna sesi ile irkildiğimde gözlerimi önünde durduğum lüks arabanın şoför koltuğuna çevirdim. Çekilmem için el harekteri yaptığında gözlerimi ondan çekip bir kaç metre ötemde üzerime doğru koşan güvenlik görevlilerini gördüm. Aklıma gelen fikirle hareket etmeye başladım.
Önünden çekilmemi fırsat bilen adam arabayı çalıştıracakken arabının ön koltuk kapısını açıp umursamazca arabaya bindim.
Şaşkın gözlerini üzerime çevirince onun konuşmasına fırsat vermeden "Bas gaza!" dedim.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen? İn çabuk arabamdan." dediğinde dikiz aynasından arkamdaki güvenliklere baktım artık sadece iki metre bir şey kalmıştı aramızda
Uzatmadan "Peşimde silahlı adamlar var ve dizim senin yüzünden çok acıyor. Anladın mı? Bas gaza şimdi!" deyip kalkık olan el frenini tutup aşağıya indirdim. O sırada iki el silah sesi duymamızda yalanımı doğrulamıştı. Gerçi yalan da sayılmazdı.
"Bir bu eksikti." deyip bir anda gaza bastığında arkamdaki koltuğa yapışmıştım.
Zaferle sırıtıp emniyet kemerimi taktım. Dikiz aynasından arkayı kontrol ettiğimde onları çoktan geçmiş olduğumuzu görüp derin bir nefes aldım.
"Nereye gideceksin? acelem var benim."
"Iı.. Bilmem ki. Sen nereye gideceksin?" hay aksi gidecek bir yerim olmadığını belli etmemeliydim.
Bakışlarını yolla benim aramda gezdirdikten sonra "Sen benim gideceğim yer için biraz küçüksün." deyip sırtmaya başladı.
"Nereye gideceksin ki sen?"
Derin bir nefes çekip "Kerhaneye" dedi ardından kahkaha sesi kulaklarımda yankılanmaya başladı.
Lanet olsun! İçkili olmalı. Kokusu buraya kadar gelmişti. "İğrençsin" dediğimde kahkası daha da şiddetlenmişti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaralı Ruhlar
Genç Kurgu"Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak" diye bir deyim vardır bilirsiniz... Benim hayatım öyleydi işte. Sanki lanetli bir hapishanedeydim. Evet kesinlikle burası lanetli bir hapishaneydi. Ben ise bu hapishanede tutsak bir köleydim. Bunca zaman dayanabi...