"Günaydın çocuklar, birkaç duyurum olacak sizlere. Öncelikle, haftaya yapılacak kamp 11.sınıflara zorunlu değil ama gelmeleri faydalı olacaktır. Ayrıca bugünden itibaren sınavlarda kelebek sistemi uygulanacak." Müdürün son cümlesiyle beraber herkes isyan edercesine sesler çıkarmıştı. Kelebek sistemi demek kopya yok demekti.
Sınıfa çıkıp yerime yerleştikten sonra iki çocuk getirdikleri topu sınıfta oynamaya başladı. Önümde oturan Lara "Ne yapıyorsunuz? Dışarda oynasanıza!" diye bağırdığında ona arka çıktım.
"Birinin kafasına gelecek şimdi."
"Kızlar, karışmayın bize." diyen Mert sinirlerimi bozsa da cezasını onlar çekeceği için umursamamaya karar verdim.
Dersin başlamasına birkaç dakika kala çöpümü atıp sırama dönecekken, Mertlerin vurduğu top tavandaki lambaya gitti ve lamba aşağı doğru inmeye başladı. Lambanın neredeyse tam altında olduğumun yeni farkına varırken, beni büyük tehlikeden kurtaran sınıfa yeni giren Ege olmuştu. Şiddetli çekişiyle ikimiz de yere düşerken her şey ağır çekimdeymiş gibiydi.
Bir anlığına herkes sessizliğe bürününce yavaşça gözlerimi açtım ve yere düşen lambaya baktım. Birkaç kişi telaşla yanımıza yaklaşırken tek düşünebildiğim, bunların iki tane gerizekalı yüzünden olduğuydu.
Koridordaki herkes sınıfımızın önüne toplanırken sinirle ayağa kalktım ve Mert'i sertçe ittirdim. "Oynamayın dedik size!"
Ege beni hızla Mert'ten uzaklaştırıp kapıya doğru döndürdüğünde Baran'la karşı karşıya kaldım. Neler olduğunu tam anlayamamış gibiydi, anlaşılan olayın tamamını görmemişti. Büyük adımlarla sınıfa girince tüm bakışlar ona dönmüştü ve sınıfta sessizlik hakimdi.
Baran "Sen gelsene biraz benimle." deyip Mert'in ensesinden tutarak onu sınıftan çıkarınca herkes bağrışmaya devam etti. Peşlerinden gitmek istesem de yapmadım çünkü Ege'nin durumu daha önemliydi. "Ege, iyisin değil mi?"
"Asıl sen iyi misin?"
"Senin sayende. Sanırım sen olmasan kafama düşecekti." dedim yüzümü buruşturarak.
"Umarım Baran, Mert'i hallediyordur." dediğinde gözlerimi irice açtım. "Hallediyordur ne demek ya?"
Sesleri duyup sınıfa gelen öğretmenler şoka girmişti. Olayı birilerinden öğrendikten sonra sinirle "Mert Merter nerede?" diye soran edebiyat hocamızı Baran yanıtladı. "Burada hocam, ben de tam müdürün yanına gönderiyordum." Mert, sol kolunu tutuyordu ve suratındaki ifadeye bakılırsa acı çekiyordu. Bakışlarım anında Baran'a dönerken Poyraz'a attığı yumruktan sonra Mert'in koluna bir şey yaptığından şüpheleniyordum.
Yeri temizlemek için içeri görevliler girince biz dışarı çıkartılmıştık. Koşarak Baran'ın yanına gidip "Ne yaptın çocuğa?" diye sordum.
"Ben bir şey yapmadım."
"Surat ifaden bir şey yaptığını söylüyor."
"O topu oraya atan uzvunu biraz acıttım sadece."
Kolunu..."Ne yaptın?"
"Daha fazla detaya gerek yok." deyip sınıfına doğru hareketlendiğinde tehdit edercesine "Mert'e bir şey yaptığını müdüre söylerim." dedim. Böyle bir şey yapmayacağımı bildiği için güldü. "Komik şakaymış."
"Hocam!" diye bağırdığımda telaşlanarak elini ağzıma koydu ve etrafa bakmaya başladı. "Çok fenasın."
Sırıtarak "Biliyorum." dediğimde "Kolunu ters döndürdüm." dedi. Ağzım şaşkınlıkla açılırken birkaç adım geri gittim. "Baran, çocuğun kolunu mu kırdın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5 NUMARA
Novela JuvenilLise 3'e giden Mira, kızların gözdesi Poyraz tarafından sevilir ama onun gönlü kendisinden haberi bile olmayan, kızlarla neredeyse hiç takılmayan Baran'dadır. Bakalım Mira, Baran'ın ilgisini çekip onu kendine aşık edebilecek mi yoksa kalbini Poyraz'...