Bölüm:11

162 29 0
                                    



Okuyan birkaç arkadaşım "gerizekalı burada bırakılır mı?" dedi. Heyecanlanın istedim. Biraz aksiyon fena olmaz bence. Bakalım Deniz'in başına neler gelecek?

Uyandığımda son yaşadıklarım gözümün önünden yavaşça geçti. Ne olmuştu en son? Kafam acıdan ağrıdığında bir şeyle vurulduğunu hatırladım. Peki ya neden ellerim bağlıydı? Bu fazlasıyla canımı yakıyordu. Lanet olsun buraya nasıl gelmiştim. Kapı aniden açıldı ve içeri tanıdık bir yüz girdi.

"Bakıyordum da prensesim uyanmış" dedi Burak tiksindirici sesiyle.

İçimden geçen tüm küfürleri saydırmak isterdim fakat ağzımı bantlamıştı pislik. Gözlerimden ateş fışkırırcasına baktım yüzüne. Aniden ağzımda ki bandı çektiğinde acıyla inledim.

"Benden ne istiyorsun?" dedim.

"Seni istiyorum. Sadece seni." Dedi.

"Yeliz'e ne oldu veya Merve'ye. Bir de Buse vardı değil mi? Git onların peşinden koş, senden nefret eden birinin değil."

Kulağıma doğru yaklaştı "Zor kızlar tercihimdir" dedi.

Ellerim bağlı olmasa sandalyeyi kafasına geçirmiştim şimdi. Ellerini yanağımda dolaştırmaya başladı. Gözleriyle dudaklarımı süzmeye başladığında yüzüme doğru yaklaştı. Bunu yapmasına izin veremezdim. Yüzüne okkalı bir şekilde tükürdüm. Bu ona hiçbir şeydi. Montunun yakasıyla yüzünü sildi. Elleriyle yüzümü yavaşça okşadı, sonrasında ağır bir tokat indirdi. İstemsizce gözlerim doldu. Babam bile bana kıyamıyordu. O kim oluyordu da bana vurabiliyordu.

"Tatlım bunu yapmak istemezdim ama mecbur bıraktın" dedi.

"Şerefsiz, Barış bu..." diyemeden ağzımı bantladı. Bunun derdi neydi böyle? Barış bizi bulursa, bu sefer Burak'ı yaşatmazdı. Gözlerim ağlamaktan ağırlaşınca yavaşça kapattım.

"Deniz" diye bir ses geldi. Etraf bembeyazdı. Kimseler yoktu. Tekrardan "Deniz" dedi biri. "Barış sen misin?" dedim.

"Bana doğru gel."

"Neredesin?" dedim. Daha ses gelmedi. Koşarak "Barış" diye bağırdım, yine kimse ses vermedi.

Uyandığımda gözyaşlarım üzerimi ıslatmıştı. Ellerimdeki ipleri çözmeye çalıştım ama nafile. Gavurun oğlu nasıl bağlamışsa artık. Sandalye de hareket etmeye çalıştım o da olmadı. Ayaklarımı bile bağlamıştı. Odaya aniden girdiğinde yüzüme baktı. Gözlerini kısarak;

"Canını çok mu yaktım?" dedi.

Sadece kafamı salladım. Bandı yavaşça çıkardı ve gözyaşlarımı sildi. Kaç gündür buradaydım bilmiyordum ama acıktığım kesindi. Elinde yemek tepsisiyle geldiğinde gözlerim parladı ama onun yaptığı zehir bile yenmezdi. Kaşığı ağzıma yaklaştırdığında kafamı yana doğru çevirdim.

"İnat etme yakında açlıktan ölürsün." Dedi.

Eğer ölürsem Barış'ı göremezdim. İstemeye istemeye zorla da olsa yemeği yedim. Aklım hala Barış'taydı. Uyanabilmiş miydi? Beni arıyor mudur acaba? Bütün bu sorular beynimi kemirirken, Burak karşıma bir sandalye çekti ve gözlerimin içine baktı.

"Seninle soru-cevap yapacağız. Kabul mü?

"Sana açıklama yapmak zorunda değilim." Dedim.

Ellerini göğsünde birleştirerek "sen bilirsin. Sevgilinle ilgili gerçekleri öğrenmek istemiyorsun galiba ." dedi.

Neyden bahsediyordu? Barış'ın benden sakladığı bir şeyler mi vardı ya da beni konuşturmak için mi söylüyordu? İçim içimi yerken "seçenek senin" dedi.

SENİNİM | DÜZENLENİYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin