"MUTFAK"

7.1K 287 165
                                    

Gittikçe sonu olmayan bir çukurda boğuluyordum. Ne kaçışı, ne de çıkışı olmayan. Sanki acı dolu bir girdap tarafından çevrilmiş bedenim, ruhumu insaniyetin soğuk demirlerine savuruyordu. Ben, hayata küs değil, kendime barışık değildim...

Elimdeki kitabı kapanmamak için savaş veren gözlerime rağmen bitirdim ve yatakta doğruldum.

Ayaklarımı yataktan aşağı sarkıtıp uyuşmuş parmaklarımı serbest bıraktım. Ardından kuruyan damağımı fark ettiğimde elimi yatağımın yanındaki şifonyere atıp su bardağımı alacağım zaman bardağın boş olduğunu fark ettim.

Göz devirirken ayağı kalkıp uyku akan gözlerim ve boş bardakla aşağı kata, mutfağa, indim.

Geceyi süsleyen dolunayın loş ışığını aydınlatan evde tüm ışıklar sönmüştü, anlaşılan herkes uyumuştu.

Sessiz adımlarla ilerlerken mutfağa girip masanın üzerinde duran sürahiden elimdeki bardağa su doldurdum. Bardağı kafama dikip içerken son kısmını küçüklüğümden beri yaptığım gibi sindire sindire içmek için ağzımda tutup bardağı odama çıkartmak için tekrar doldurdum.

O esnada geceliğimin açık bıraktığı omzumun üzerinde sıcak bir esinti hissettim. Tüm camların kapalı olduğunu fark ederken, açık olsalar bile sıcak hava olmayacağının bilimcindeydim.

Kalbim korkuyla teklerken elimdeki bardak elimden kaydı. Şiddetli bir gürültü beklerken belimin yanından geçen el bardağı sıkıca tutunca bardağı düşmekten son anda kurtarmıştı.

Arkamı dönüp gecenin karanlığında daha koyu gözüken gözlerin sahibi üvey abime baktım. Önüne düşen siyah saç tutumları ve bardağı kurtarmanın verdiği hava ile doğrulup sırıtarak bana baktı. Bense yanaklarımı dolduran su ile dehşet içinde ona bakıyordum.

Birden korkudan olsa gerek ağzımdaki suyu yüzüne püskürttüm. Yüzüne dağılan su çıplak göğsüne akarken geri çekilip kapattığı gözlerinin verdiği rahatlıkta ona baktım, az önce arkamda duran birini fark ettiğimden beri korkudan ölmek üzereydim!

Koyu gözleri öfke ile dolarken ne kadar çabuk sinirlendiğini fark ettim, belki de sadece bana karşı öyleydi...

"S-sen, ne arıyorsun arkamda!"

Korktuğum için titrek çıkan sesim yüksek çıktığında bu sefer fısıldayarak konuştum.

"Amacın ne senin?"

Elindeki bardağı masanın üzerine bırakırken bana haddinden fazla yaklaşmıştı. Bu durumdan rahatsız olup kenara kaydığımda o benden uzaklaşıp eline kâğıt havlu aldı ve yüzünü kuruladı.

"Su içmeye gelmiştim ama sayende ağzım hariç her yerim içti."

Söylediği şeye tek kaşımı kaldırıp cevap verdim.

"Suç benim yani? Arkamdan bir anda yaklaşıp korkutanda benim değil mi?"

Elindeki peçeteyi işi bitince çöp kovasına attı ve az önce benim su içtiğim bardağa su doldurup içti. Ben bu durumdan tiksinirken o nasıl böyle bir şey yapıyordu? Ölsem kimsenin ağzını sürdüğü şeyi kullanmazdım!

"Kime diyorum?"

Bana bakıp 'Ne var?' dercesine kafa salladı. Bende ona 'Umutsuz vaka' mesajı vermek için kafamı iki yana salladım.

"Ne halin varsa gör, ben uyuyacağım" dedikten sonra yanından geçip odama gidecektim ki beni kolumdan sıkıca kavramasıyla duraksamak zorunda kaldım.

"Ne var yine? Uykum var izninle bırakırsan odama gideceği..." sözümün yarıda kesilmesinin sebebi onun beni kendine çekip ağzımı eliyle kapatmasıydı.

"Bir sus be kızım!"

Fısıldayarak konuşsa bile sert çıkan sesi gerekli cevabı veriyordu. Fakat benim gerçekten fazlasıyla uykum vardı.

"Bak seninle uğraşacak zamanım yok, hem yarın okul var erken kalkacağım. Benimle uğraşmanı yarına erteleyemez misin?"

Sızlanarak söylediğim şeye göz devirince elimi kolundan kurtardım ve ne kadar ciddi olmak istediğimi göstermek için mutfağın çıkışına yöneldim, ta ki tekrar kolumdan tutulup durdurulmama dek.

Fakat bu sefer beklediğimiz aksinde bir şey oldu. O beni tutmak için ayağını öne attığında az önce düşen bardağın bir kısmının döküldüğü yere bastı ve ayağı kaydı. Kolumu tutmasından dolayı bende onun birlikte yere düştüm ama o son anda beni alta gelmekten kurtarıp kendini feda etti.

Bedenim, onun aksine yumuşak bir yere geldiği için iyiydim ama dudaklarım tamamen olmaması gereken bir yerdeydi.

Gözlerimiz birbirine kenetlenmiş, yüzlerimiz birbirine hizalıyken kalbim bu yaşıma kadar ilk defa bu kadar canlı attı, sesinin kulaklarımda gümbürdemesini duyacağım kadar...

İçimde bir yerler bedenimdeki hücrelerin hepsine sıcaklık aktarırken, gözlerimiz hala birleşikti.

Ben onun karanlık gözlerine bakarken o benim gözlerime bakmayı kesip bakışlarını yüzümün en aşağısına indirdi, dudaklarıma...

Onun yüzünden benim bakışlarımda onun dudaklarına kayarken yanaklarıma kan çekildiğini hissettim.

Sanki bir şey bizi çekiyordu, bunun en büyük kanıtı dudaklarımız arasındaki mesafenin bir saniye içinde kapanacak kadar yakın olmasaydı.

Öyle de oldu, birbirimize yakınlığımız kapanmak üzereydi ki mutfağın ışığı açılıp tanıdık iki ses duyuldu.

"Çocuklar?"

ÜVEY ABİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin