You're dripping like a saturated sunrise
You're spilling like an overflowing sink
You're ripped at every edge but you're a masterpiece---
Astronomi Kulesi'nden sallanan ayaklardan biri Draco Malfoy, diğeri Harry Potter'a aitti. Kim derdi ki, aralarındaki bu sessizlik o rahatsız edici olandan değil ama huzurlu olandan. Açık açık Harry öpücüğün etkisiyle savrulmuş, ondan sonra gelişen şeyleri yakalayamamıştı. Bahar ayları yavaştan geliyor olduğundan havada yumuşak bir rüzgar saçlarının arasından geçiyor ve suratlarını okşuyordu.
"İlerisi seni korkutuyor diye düşünüyordum." dedi Harry konuşacak gücü kendisinde bulduğunda. Oturduğu yerde biraz daha yana döndü ve Draco'nun rüzgara rağmen sarsılmaz güzelliğine baktı. Gri gözleri uçurum gibiydi, kendinizi atmak isteyeceğiniz bir uçurum. Gümüş sarısı saçları ise dağılmıştı ancak dağınık olmasına rağmen nefes almasını zorlaştırıyordu Harry'nin. Uzamış birkaç tutamı öylece çene hattına düşüyordu.
"Bu kadar düşünmemin sebebi buydu. Bir geleceğimizin olmadığından emindim." dedi Draco.
Harry tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Saniyelik şok suratına yerleşirken savaş çıkma ihtimali tüm gerçekliğiyle suratına oturmuştu sanki şimdi. "Öleceğimizi... mi düşünüyorsun?"
Draco Harry'nin zümrüt yeşillerine baktı bir süre. Ölmek... Güzel bir amaç uğruna ölürse de yine acıtır mıydı? Varlığının silinmesi mi önemliydi yoksa sevmeden ve sevilmeden bir ömür geçirmesi mi?
"Potter, mutlu sonla biten bir hikayede değiliz, gözünü aç. Karanlık Lord senin tarafına geçtiğimi duyunca delirecek."
Harry şimdi tamamen Draco'ya doğru döndü. Bedenleri karşılıklıydı ama birinin gözleri hüznü, diğerinin gözleri umudu taşıyordu. İlerlemek için ihtiyacı olan her şeyi bu gözlerden alabilir miydi?
"Voldemort'a karşı hiçbir şansımın olmadığını mı düşünüyorsun? Beraber olduğumuz sürece üstesinden gelebiliriz Malfoy."
Draco gözlerini kaçırdı, beyaz teni hafif kızarmıştı ancak sinirden mi utançtan mı yoksa sadece üşümekten mi anlamak zordu. Yine de pembeliğin bembeyaz cildine yakışmadığını söylemek koca bir yalan olurdu.
"Tüm bunlar bittiğinde ya ölü, ya da büyük bir harabe olacağım. Sana geldim çünkü hayatım boyunca kendi adıma aldığım en önemli karardı. Ben cesaretli bir adam değilim Potter, yapmaya zorlandığım şeylerden kaçıyorum ama en önemlisi onlardan kaçıp sana gelmiş buluyorum kendimi."
Harry bir elini cesaretle Draco'nun yanağına yasladı. Gözleri birbirini bulduğunda bir kavga başlangıcı olmaması garipti, ki onunla bu yıl yaşadığı her şey garip olmuştu. Tam o an, gri gözlere bakarken bundan memnun olduğunu fark etti. Ona hissettiği şeylerin farkındaydı tabii ancak Draco'nun kalbine bu denli hakim olduğunu yeni fark etmiş gibiydi. Beklediğinin aksine bu onu korkutmadı, aksine güzel bir gülümseme dudaklarına yayıldı.
"Draco Malfoy harabe olsa bile dağılmış ama güzel bir harabe olurdu. Ne var biliyor musun? Tüm her şey bittiğinde ben de ya ölü, ya da büyük bir harabe olacağım."
Draco gülümsedi, gözlerine ulaşan bir gülümsemeydi bu. Harry'e doğru yaklaştı;
"O halde iki harabe olursak, seni toparlamak için orada olacağım."
---
Pekala, Oliver Wood'un tamamen dürüst olması gerekirse Marcus'un sözünü tutmasını beklemiyordu. Hadi ama, o değil miydi her yerde ondan şans isteyen? Maçtan sonra tam anlamıyla kaybolmuştu ve onu en son nerede gördüğünü dahi hatırlamıyordu Oliver. Ara ara simasını görüyordu sanki, ya da sahiden delirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Across The Universe
Fanfic"İlk önce tek katlı camdan bir sera yaptın, sonra seranın içerisini çiçekler ekip, çiçekleri büyüttün. Acı yanı ise..." Ron yutkundu, nefesi bile onu zorluyordu sanki. "En acı yanı, yalandan yaptığın cam duvarlar açığa çıkınca yıkılıp bütün çiçekler...