kaybeden ben olmayacağım

6.8K 470 872
                                    

No need to imagine'
Cause I know it's true
They say "all good boys go to heaven"
But bad boys bring Heaven to you
heaven

---

Ron Weasley küçükken tek derdi bahçedeki yercücelerini temizlemek ve abilerinin onunla uğraşmalarından kaçmaktı. Hogwarts küçük Weasley'in hayatına başka bir soluk getirmiş, Harry Potter'ın en yakın arkadaşı olmak maceradan maceraya ve her seferinde 'Neden Ben?' diye düşünmesine sebep olmuştu. Öyle ki, son zamanlarda Neville'den bile fazla 'Neden ben?' diye soruyordu.

Eh, hala abilerinin de onunla uğraşmaya devam etmesini de sayarsak son zamanlarda oldukça huysuzdu.

"Abartıyorsun, hem ne olmuş yani ikizler Romanya'da sorun çıkardı diye tüm aile tatilin devamı için oraya gittiyse?" dedi Hermione hızlı hızlı konuşarak. Şuan derse yetişmek için koşuşturuyorlardı ve bunu yaparken bile konuşmaya devam ediyorlardı.

"Tatilin başında sadece ikisi abimin yanına gitmek isteyince bir şey yapacaklarını tahmin etmeliydim zaten." dedi Ron suratını buruştururken. Harry ise onun bu hallerine sırıttı. Bu yıl Noel geçmiş olmasına rağmen istediği huzurlu okul hayatını yaşıyorlardı ve başlarında hiç sorun yoktu. Aslında bu aynı zamanda biraz huzursuz ediciydi, her an başlarına bir şey gelmesinden korkuyordu.

Bay Slughorn gelmeden saniyeler önce zindanlara girip her zamanki yerlerine oturdular ve soluklandılar.

"Her seferinde geç kalmayı nasıl başarıyoruz merak ediyorum." dedi Ron rahatlamayla sırıtırken. Herm ikiliye gözlerini devirdi. "Ben de her seferinde nasıl oluyor da size uyuyorum merak ediyorum."

Harry kıkırdadı.

"Tamam, tamam. Biz de seni seviyoruz Herm."

Herm böyle şeyler şaka dahi olsa anında kızarırdı, o yüzden bakışlarını kaçırdı ama yanakları çoktan pembeleşmişti. Ron daha yeni aklına gelmiş bir ifadeyle Harry'e döndü. "Sen neden tatilde Hogwarts'taydın Harry? Sirius'a gitmiştin."

Harry suratında yaramaz bir ifadeyle oturdukları masada biraz daha arkadaşlarına doğru eğildi. Sanki bariz ortada olan bir şeyden bahseder gibi; "Onları yalnız bırakmak istedim." dedi. Daha sonra gülümsedi ve devam etti. "Anlamadığımı sanıyorlar ama birbirlerine olan bakışlarını görmeniz lazım. Sanki birbirlerine doyamıyorlarmış gibi."

Üçlü sırıttı. Herm elini çenesinin altına yaslarken hülyalı hülyalı iç çekti. "Eğer tahmin ettiğin gibi birbirlerine aşıklarsa onca yıl ne acı cekmişlerdir ama!"

Ron böyle aşk konularından bariz anlamıyordu ama düşüncesi bile içini titretmişti. Dünyadaki tüm kötülüklere rağmen her zaman aşk galip gelir miydi? Bunu düşünürken gözleri birden zindanın öbür ucunda oturan Blaise'le buluştu. Öylece, tesadüfü gözleri birbirini bulduğunda Ron onun ukalaca bakmasını veya eziklemesini bekledi ama Blaise tüm dikkatiyle onu izliyordu. Ron bariz bir şekilde şaşırdı, neden hala ona bakıyordu ki? İlk gözünü kaçıran Ron oldu. Bu kadar dikkatli izlemesinden rahatsız olmuştu ve o tayfadan ciddi anlamda hoşlanmıyordu.

Onunla ilk göz göze gelmesi iksir dersiyle bitmedi.

Günün geri kalanında da yemeklerde veya koridorda karşılaşınca direk ona bakmasa bile bakışlarını kendi üzerine hissediyordu ve bu durum asabını bozmaya başlamıştı. Akşam yemeğinden sonra Hermione'ye kütüphaneden istediği bir kitabı götürmek için kütüphaneye girdi. Ya kendisi abartıyordu, ya da sahiden kafayı yiyordu. Çünkü normalden fazla bir şekilde yine Blaise'le karşılaşmıştı. Pencerelerin birinin önünde oturmuş, kitapta bir şeylere bakınıyor, yanında oturan Pansy ise ona kıkırdıyordu.

Across The UniverseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin