12

8.6K 837 262
                                    

----

Cuma
(13.55)

Ellerim tir tir titrerken küçük sevimli kafenin kapısını açıp içeri girdim. Etrafta bir sürü insan vardı ama hangisi Renanın annesiydi bilmiyordum. Ortada öylece dikilirken cam kenarındaki masalardan birindeki bir kadın bana el salladı. Renanın annesi o olmalıydı.

Kadının yanına yavaş adımlarla ilerlediğimde açıkçası biraz şaşırmıştım. Daha genç birini bekliyordum ama karşımdaki kadın ellilerini çoktan geçmiş saçlarında aklar olan biriydi. Neden bu kadar şaşırdığımı da bilmiyordum. Herkes genç yaşta çocuk sahibi olmak zorunda değildi.

Yanına ulaştığım an bana kollarını dolayıp sıkıca sarılan kadına gevşekçe bir karşılık verdim. Fazla sıcak bir karşılama olmuştu sanki.

"Oğlum geç otur." dedi kollarını benden ayıran kadın.
Karşısına oturup sırtımı koltuğa yasladım.
"Bir şey içer misin?"

Kafamı hayır anlamında salladım "Kusura bakmayın. Acelem var işe yetişmeliyim." dedim.

"Ah peki o zaman, hemen konuya gireyim." dedi.

Devam etmesini beklercesine tepki vermedim. Renan beni de kendisine benzetmişti. Kafam o kadar onunla doluydu ki konuşmak, insan içine çıkmak istemiyordum. Varsa yoksa oydu ama zorunluluktan yapıyordum hepsini.

"Biliyorsun, Renan konuşmuyor." dedi.

Biliyordum ama bu niye kalbimi bu kadar acıtıyordu? Niye her düşündüğümde içim parçalanıyordu?

"Konuşmak istemiyor, dilsiz falan değil. Seçici dilsizlik diye bir terim vardır. Daha küçükken ortaya çıkar çocuklarda. Ama Renanda çok geç ortaya çıkmış, on beş yaşındayken yavaş yavaş konuşmayı bırakmış. Kimse ne olduğunu bilmiyor tek bildikleri konuşmayı bırakmasından altı ay kadar önce en yakın arkadaşını lösemiden kaybetmesinden sonra her şeyin onun için daha kötü olduğu."

Kadın önündeki sudan yudumlamak için sustuğunda şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Hayır konuşmadığına değil, annesinin duyulan geçmiş zamanla konuşmasına şaşırmıştım.

"Siz." dedim yutkunarak "Gerçek annesi değil misiniz?"

Gülerek arkasına yaslandı. "Bunu en başta söylemeliydim. Biz onu evlat edindik. 16 yaşındayken. Biraz geç ama iyi ki yaptık."

Arkamı dönüp masaların arasında dolaşan garsona, "Bir su alabilir miyim?" dedim. Boğazım kurumuştu. Onun hayatına dair bir şeyler öğreniyordum ve bu sempatik sinirlerimin etkisini göstermesine neden oluyordu.

Kafamı tekrar Gülten hanıma döndürdüğümde gülerek beni izlediğini farkettim.

Dalmış gibi kafasını iki yana sallayıp  "Çok seviyorsun." dedi.

"Efendim?"

"Onu diyorum, çok seviyorsun. Şu halinden bile belli oluyor. Ellerin titriyor, geldiğinden beri bacağını sallıyorsun. Hem gergin hem de heyecanlısın."

"Siz nasıl anladınız?"dedim sesime yansıyan şaşkınlıkla.

"Ben psikiyatristim. Renanı da öyle tanıdım."

Suyum önüme konulduğunda "Devam edin." deyip suyu bir dikişte bitirdim.

"Esirgeme kurumundaki rehberlik hocası onu zorla bana getirmişti. Konuşmuyordu, o yüzden neyi olduğunu anlayamıyordum. Hocası yataktan çıkmadığını, yemek yemediğini, onunla konuşmaya çalışanlara hiçbir tepki vermediğini söylemişti."

Duraksayıp bana uzanarak elini bileğime koyup tuttu.
"Bileği seninkinin yarısı kadardı. Zorla hayatta tutulmasa bir gün yatağında ölü bulunurdu."

Elini çekip tekrar arkasına yaslandı. Güçlü bir kadındı. Benim annemden daha güçlü. Bu anlattıklarına rağmen güçlü duruşundan ödün vermiyordu. Benim gözlerim dolmuşken kadın dimdik duruyordu.

"Çocuğum olmamıştı. Ona kadar aklıma evlat edinmek de gelmemişti. Ama onu gördüğüm ilk an, benim çocuğum o olmalı dedim. Renan benim oğlum olmalıydı. Sonrasını tahmin edersin. Prosedürlerin yerine getirilmesi  falan.

Belki bir ailesi olursa düzelir dedim ama değişmedi. Aksine daha çok içine kapandı. Liseyi zar zor bitirdi. Üniversite sınavında ondan hiçbir şey beklemiyorduk ama bizi şaşırtıp barajı geçti. Ondan bir cevap alamadığımızdan ona sormadan senin de okuduğun üniversiteye yolladık onu. Pek sevinmedi bence ama bir tepki de vermedi."

Son cümlesiyle kendimi tutamayıp yaşları salmıştım. Çaresizlik yüklüydü o sözler. Bir annenin iç acısını ortaya seriyordu.

Yaşlar usul usul gözümden akarken önüme bir peçete itildi. Kafamı kaldırıp Gülten hanımla göz göze geldim.

"Ağlama." dedi. "Ağlaman için anlatmıyorum. Renanı tanı diye anlatıyorum. Hoş ben de pek bir şey bilmiyorum ama."

Onun da gözleri dolmuştu. Dokunsam ağlayacak gibiydi.

Kafasını yukarı kaldırıp gözlerindeki yaşları geri yolladı. Tekrar bana baktığında "Oğlum yardımına ihtiyacımız var." dedi.

"Ben ona nasıl yardım edebilirim ki?" Titreyen sesimden nefret etmiştim.

Gülümseyerek "Sen ne yaptığını farkında değilsin galiba." dedi.

"Ne yaptım?" dedim gözlerimi silerek.

"Attığın mesajlar bir mucize."

Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken "Nasıl?" dedim.

"Bak Korkmaz." diyerek elimi eline aldı.
"Biz onu hâlâ zorla yatağından çıkarıyoruz, hâlâ zorla yemek yediriyoruz ve hâlâ zorla okula yolluyoruz. Ama o telefonu eline zorla vermiyoruz. O mesajları okusun diye onu zorlamıyoruz. Anlıyor musun şimdi?"

Kafamı salladım. Mutlu mu olmam gerekiyordu? Eğer öyleyse ben de bir sorun vardı çünkü mutlu olmak falan umrumda değildi. Keşke o telefonu eline hiç almasaydı, keşke mesajlarımı hiç okumasaydı. Hatta bana hakaretler edip onu rahatsız etmememi söyleseydi. Ama bu halde olmasaydı. Annesi de pek bilmiyordu ama hissediyordum, çok kötü şeyler yaşamıştı.

Kadın ayaklandığında ben de onunla birlikte ayağa kalktım. Çantasından bir kart alıp bana uzattı. "Bu benim kartım. Ne zaman istersen arayabilirsin. İkinci bir annen olduğunu unutma." dedi. Keşke annem sizin gibi olsaydı demedim, sadece başımı salladım.

Çıkışa ilerlediğinde bir şey unutmuş gibi geri döndü. Gözlerime umutla bakıyordu.

"Oğlum, dün mesajında elinden tuttuğunu söylemiştin nasıl oldu bu?"

Elimi kaldırıp diğer elimi tuttum gözlerim ellerimdeydi. Bir damla yaş onların üzerine düştüğünde "Ağlıyordum." dedim "Sanırım ağladığım için ya da ben-"

Önümdeki beden yok olduğunda kafamı kaldırdım. Çıkışa doğru koşar adım ilerleyen Gülten hanımın peşinden ben de çıktım. Öğlen güneşi ağlamaktan dolayı hassaslaşmış gözlerimi alırken arabasına binmiş, kafasını direksiyona yaslayarak hüngür hüngür ağlayan kadını gördüm.

Yeni kuruyan yaşlarım tekrar dökülürken duvara yaslandım.

Sırtıma büyük bir sorumluluk binmişti ve bu ezilmeme mi neden olacaktı yoksa herkesi mutlu mu edecekti bilmiyordum. Tek bildiğim denenmeye değerdi. Onun için risk almaya değerdi. Bunu o anneye de, sevdiğim adama da borçluydum.

Renan, uğruna çaba harcanacak en güzel şeydi.

-----

Cidden bu bölümü yazmak için çok uğraştım. Hiç içime sinmedi ama ancak bu kadar oldu.

Umarım beğenmişsinizdir.

Beğendiyseniz beğen butonuna basmayı unutmayın xnxnc

Sizi seviyorum.💜

Elephantorange.

Yağmuru En Çok Kim Sever? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin