Ellerimi durduramıyordum. Nefes alışverişim hat safhada, ayaklarım beni şuan yürüdüğüm banka ilerletmekten aciz gibiydi.
Dışarıdan salak saçma bir şekilde göründüğümü biliyordum ama 'Umrunda mı?' diye sorsanız hayır derdim.Miyop olan gözlerim, her adımımda onu daha da net görürken kalp atışlarım da aynı oranda hızlanmaya başlamıştı. Titreyen elimi kalbime koyup soluklandım. Yoksa onun yanında bayılıp kalabilirdim.
Benim siyah diye gördüğüm ama koyu kestane saçları güneşin vurmasıyla daha açık bir renk almış, ela gözlerini daha da belirginleştirirken insanların ona nasıl hayranlıkla bakmadığını merak ediyordum. Okula ilk başladığında herkes onu konuşuyordu ama şimdi kimsenin umrunda değildi. Bunda her gün aynı gri kapuşönu giyip kendisine hiç önem vermiyor oluşunun etkisi büyüktü ama o insanları anlayamıyordum. Benim için, ondan başka kimse ne güzel ne de yakışıklıydı. Dünyanın sekizinci harikası gibi bir şeydi.
Yolun ortasında dikildiğimi farkedip yanına ilerledim. Kampüsün ağaçlık kısmına doğru olan o banka her gün gelir oturur, ders başlayana kadar ağaçları izlerdi. Bunu kışın herkes üşürken, yağmur insanları sırılsıklam edip kuru yerlere kaçmalarına neden olurken bile yapardı.
Benim de bir bankım vardı ve ben de hergün gelip orada otururdum. Tek fark vardı ki, ben ağaçlar yerine onu izliyordum. Doğayı çok seven bir insan olarak ondan daha güzelini bulmuşken onu izlemeyecektim de napacaktım?
Boş olan yanına oturup ona bakmaya başladım. Kafasını bana döndürmedi. İlkbaharın ağaçlara kondurduğu çiçekleri izliyordu. Benden daha güzel bir manzara olduğu kesindi. Normal, ben de olsam benim gibi birine bakmazdım.
Elimi uzatıp omzuna dokundum. İrkilerek yana kaydı. Dokunulmaktan rahatsız olan çok insan vardı. O da onlardan biri olabilirdi ama neden hala yüzüme bakmamıştı.
"Merhaba." dedim kısık sesle. Yine bakmadı.
Cevap da vermedi. Bütün alıcılarını kapatmış gibiydi. Dokunuşumdan irkilmese burada olduğumun farkında olmadığını düşünecektim. Altı aydır bu an için yanıp tutuşuyordum ama görmüyordu. Yanışımı geçtim, yüzümü bile görmüyordu.Gözümden ılık yaşlar dökülmeye başladığında iki elimle yüzümü silmeye çalışıyordum. Ağladığımı görmemeliydi. Ah durun, bana baktığı yoktu ki. Kendimi tutmama gerek yoktu.
Ben onu pürdikkat izleyerek ağlarken o gözünün takıldığı bir yeri izliyordu. Baktığı yere döndüğümde bir dalda iki kuş olduğunu gördüm. Bu her yerde olan küçük kahverengi kuşlar vardır ya. Hani alıştığımızdan varlıklarının farkında bile olmadığımız o kuşlar.
İşte onları ilk defa görmüşçesine izliyordu. Hâlâ ağlıyordum ama gülüyordum da, küçük bir çocuğun sahip olduğu merak duygusuna sahipti fakat bunu insanlara karşı göstermediği açıktı."Kuşları çok mu seviyorsun?" dedim onun gibi kuşları izleyerek.
"Ben de severim.
Hatta biliyor musun?
Geçenlerde, birkaç kuş yerdeki ekmek kırıntılarını yerken onları kaçırdım diye çok üzülmüştüm." duraksadım içim acıyordu, durmalıydım."Renan mesajlarımda milyon kez yazdım bunu ama-"
Boğazımdan bir hıçkırık koptuğunda elimi ağzıma kapatıp durdurmaya çalıştım. Ama çare olmamıştı seslerim biraz daha boğuk çıkıyordu o kadar.
Dönüp yüzüme baktı. Beni ilk kez görüyordu. İlk kez yüzüme bakıyordu. Ölüyordum ben. Gerçekten ölüyordum.
Ama bu saçma ağlama seansı niye son bulmuyordu ki? Gözünün içine bakarak ağlamak da ne demekti? Onu üzmeye hakkım yoktu.Gerçi üzülüyor muydu onu anlamıyordum. Gözlerinde bir duygu parıltısı yoktu. Bana bakıyordu ama bu kendimi şeffaf hissetmeme neden oluyordu. Görünmez gibiydim sanki.
Konuşmuyordu tamam, ama gözleri azıcık konuşsa olmaz mıydı?Hıçkırıklar birbiri ardına boğazımdan dökülürken bu sefer elimin yan tarafını ağzıma koyup ısırmaya başladım. Fiziksel acı belki kalbimin acısını geçer de susarım diye gözlerimi ben kaçırdım ondan. Şaşırtıcı, değil mi? Gözüne bakarak eridiğim adamdan gözlerini kaçıran ben olmuştum.
Önüme ürkek bir el uzandı. Onun kemikli, güzel eli. Eline kadar güzeldi. Bana göre bu mükemmel oluşunun kanıtıydı.
Elini elimin üzerine koyup ağzımdan çekti. Tekrar dayanamayıp gözlerimi birleştirdim onunla.
Kavradığı elimi dizime bırakıp geri çekildi.Eli elime değmişti, elimi tutmuştu. Az bir şey gibi görünebilirdi ama benim için eşsizdi. İlk önce gözleri sonra elleri benimle birleşmişti. Bu gün yaşadığım en güzel gün olabilirdi. Tek dileğim daha güzellerinin de yaşanmasıydı.
Bana son kez bakıp ayağa kalktı. Sırtını dönüp ruhsuzca yürümeye başladığında arkasından gitmeliydim ama içimden bir ses bu kadarının fazla olacağını söylüyordu. Varlığımı farketmiş olması şimdilik bana yeterdi.
O yürürken nasıl bir cesaretse etrafta olan insanları umursamadan
"Seni çok seviyorum." diye bağırdım. Bir saniyeliğine duraksayıp arkasını dönmeden yoluna devam etti.İkinci kez "Seni çok seviyorum." diye bağırdım.
İnsanların garipseyen bakışlarını üzerimde hissediyordum ama bu beni durdurmaya yetmezdi.Bir kere daha "Seni çok seviyorum." diye bağırdım.Bu sefer duraksamadı bile.
Şöforünün beklediği arabaya binip gittiğinde, umarım diyordum. Umarım, yüzünde küçük de olsa bir gülümseme oluşturmuşumdur.
Çünkü ben o gülümsemenin oluşması için elimden ne geliyorsa onu yapacaktım.-----
O kuşlara üzülen kişi ben oluyorum ağlamamak için kendimi zor tutmuştum valla
Renan bey yine konuşmadı.
Acaba niye?
Öpcükler.💜
Elephantorange.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yağmuru En Çok Kim Sever?
Historia CortaMesajlaşmak hiç bu kadar anlamlı olmamıştı. boyxboy