14

8.2K 946 336
                                    


(25.05.2011)

Bir haftadır konuşmak için etrafında fır döndüğü çocuk, onun yüzüne bile bakmıyordu.
Ona hoş buldum demeseydi dilsiz olduğunu düşünecekti.

Sırasından kalkıp onun oturduğu sıraya oturdu. Selim ne oluyor dercesine yüzüne bakıyordu. "Neden konuşmuyorsun?" dedi direkt konuya girerek.
Aslında tekrar sohbet başlatmayı deneyecekti ama bir anda bunlar çıkmıştı ağzından.

Selimin ağzı şaşkınlıkla açılıp tekrar kapandı. Renan onun bu haline gülümsemeden edemedi.
Gözüne çok tatlı görünmüştü.

"Özür dilerim." dedi Selim kısık sesle.

"Hayır hayır, özür dilemene gerek yok. Ben sadece arkadaş olmak istiyorum."

Heyecanla çıkan sesine hayret ediyordu. Bir haftadır olduğu gibi yaptıkları sakin kişiliğine ters düşüyordu.

Selim gülümseyerek "Tamam olalım." dedi.

O an hızla atan kalbine anlam veremiyordu. Bir gülüşle göğsünü zorlaması normal değildi.

Sırasına gidip eşyalarını toplayarak Selimin yanına geri döndü.
Gün boyunca ders dinlemeye çalıştı ama bunda pek başarılı olduğu söylenemezdi çünkü gözü aklıyla beraber ona arada kaçamak bakışlar atan ve hep yakalanan Selimdeydi.

Ne yapıp edip bu çocuğun kalbine girecekti. Çocukça bir karardı ama hayatının en isabetli kararıydı. Hem sevgi ne zaman yanlış bir karar olmuştu ki?

-----

(11.04.2018)

Kalbim son hızla atıyordu. Ferhat hoca bankacılık sektörü için geliştirdiği yazılımı tanıtmak için Renanın bölümüyle benim bölümüme ortak ders koymuştu. Üniversitede böyle bir şeyin çok nadir olacağını biliyordum. Bu tamamiyle, benim şansımdan başka bir şey değildi.

Koca amfi içinde onu bulamıyordum. Çantamı açıp gözlüğümü takarak tekrar sınıfa göz gezdirdim. Oradaydı, en arka köşeye oturmuş yine tepkisizce karşısına bakıyordu. Ona doğru yürüdükçe daha çok heyecanlanıyordum. Yıllar geçse de aynı heyecana sahip olacaktım. Belki benimle hiç konuşmayacaktı ama yanında olduğum sürece ne yapacağımı ne konuşacağımı bilemez halde olacaktım.

Merdivenleri hızla çıkıp zaten aramıza giren milyonlarca engel varken bir tane daha eklenmesin diye kolumdaki çantayı kenara koyup yanına oturdum. Ellerim yine, onun yanında olduğumu bildiren kalbime ayak uydurup titriyordu. Ellerimi dizlerime koyup ovaladım. Dışarıdan nasıl görünüyordum hiçbir fikrim yoktu ama içimden terler döküyordum. İkinci kez sevdiğim adamın yanında oturuyordum. İnsanın sevdiğiyle diz dize oturması dünyayı alt üst edecek bir şeydi.

Ruhsuz bedenine can vermeyi her şeyden çok istiyordum. Şuan ona sarılmayı, boynuna kocaman bir öpücük kondurup kokusunu içime çekmeyi. Ama yapamıyordum. O kadar aciz bir durumdaydım ki oturup her gece yaptığım gibi burada hüngür hüngür ağlayabilirdim. Yan yanaydık ama aramızda görünmez bir duvar vardı. Bizi ayırmaya ant içmişti. Ama ben de boş değildim, elimde bir balyozla o duvarı kırmayı bekliyordum.

"Merhaba." dedim kısık sesle. Resmen konuşmaktan çekiniyordum. Saçmalasam da umrunda olmayacaktı ama ben bir kelimeyi söyleyebilmekten bile acizdim.

"Neden konuşmuyorsun?"

Kafasını bana hızla döndürdüğünde içimden kendime küfürler ediyordum. Hay dilimi eşek arısı soksun, diyecek hiçbir şey yokmuş gibi bu soruyu sormuştum. Aptallığım, her ne kadar öyle olmadığımı söyleselerde tescillenmişti.

Yağmuru En Çok Kim Sever? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin