41. Bölüm

2.9K 239 433
                                    




Hiçbiri rüya değildi. Sarsılıyordu ama uyanamıyordu. Bağırdığı her an yataktan büyük bir korkuyla sıçramayı diliyordu. Yere çöktüğünden sonraki her saniye tüm çığlıklarının kabus olarak kalmasını diliyordu. Fakat Kyungsoo bunu hak etmişti. Jongin'in gitmeden önce ona verdiği son görevi her ne olursa olsun yerine getirmeliydi. Çekeceği şey vicdan azabı da olsa gerçek bir acı da, yaşayacaktı.

Sürünerek kalktığı an kolları Baekhyun'un göğsünde dengelenmişti. Etrafındaki kalabalığa bir kez bile bakmadı. Kimsenin umru olmadığı gibi Kyungsoo'nun da umru değildi. Jongin'in ölümünden dolayı herkes tarafından suçlanacağını biliyordu, umru değildi. Kabullenmesi gereken tek bir şey vardı; Jongin ölmüştü. Belki de dünyada onu karşılıksız her şeyiyle en iyi sevebilecek kişi dünyayı sadece beş saat önce terk etmişti.

"N-nerede o?" Baekhyun'a sorarken yalvaran gözleriyle baktı ona. Ömrü boyunca bir kez bile kimsenin karşısında küçük ve aciz düşmemiş, dik duran bu adam şimdi her şeyini kaybetmiş bir acize dönüşmüştü, umru değildi.

Baekhyun yutkunarak etrafına baktı. Gözlerinden alışkın bir şekilde düşen yaşları koluyla engelleyip burnunu çekti ve toparlanmaya çalıştı. Kyungsoo'yu üzerinden itip koluna girdi ve ayakta durmasını sağladı. "Özel odaya alındı. Makineye bağladılar." Chanyeol'ün sert ve öfke dolu bakışlarına göz gezdirdikten sonra Kyungsoo'ya eğildi ve fısıldadı. "Onu öyle görebileceğine emin misin?"

Yapabilir miydi? Sadece bunu sordu kendine. Yine bencillik yapmıştı. Yine kendini düşünmüş, onu gördüğünde ne kadar acı çekeceğini hesaplamıştı. Yapacaktı. Jongin'in gidişinden gerçek sorumlu oysa yapmalıydı. Gerekenden daha fazla acı çekmeli, ölürken bile son nefesinde Jongin'i anımsamalıydı.

Gözlerini yumdu ve kafasını salladı. Tekrar açtığında ıslak gözlerinin içine giren sert rüzgar bir kez daha sarsmıştı onu. Baekhyun'un adımlarına eşlik etmeye başlarken yüzünü bir kez bile kaldırmadı yerden. Bu da son bencilliğiydi işte, ona öylece bakamazdı.

Baekhyun'un kapıyı çalıp kolundan çıktığını fark ettiğinde irkilerek kaldırdı başını. Kapıyı neden çalmıştı? Jongin onu duyabilir miydi? Belki de en azından belirsiz bir noktada gerçek ölümü beklerken saygın biri olarak hissetmesini istiyordu. Eşlik etti. Baekhyun arkasını dönüp gittiği an kapıyı bir kez de kendi çalıp açtı.

İçeri girerken yerdeki bakışlarını kaldırdı. Sarsıldı. Çok büyük sarsıldı çünkü bunu beklemiyordu. İçeride sadece Jongin'le baş başa kalacağını ve ona rahatça veda konuşması yapacağını mı düşünmüştü? Yine yapmıştı bir bencillik.

"Sensin." Onun içeri gelmesini ve şoku atlatmasını beklemeden kendi birkaç adım attı Kyungsoo'ya. "O kafası tıraşlı çocuk sensin değil mi?"

Duyduğu hitaba karşı yabancıydı Kyungsoo. Karşısındaki kadının önünde yüzünü eğmekten başka bir şey yapamıyordu. Onunla ikinci buluşmasıymış gibi nasıl rahat olduğunu bilmiyordu. Sadece cesaret edip bir kez yüzüne baktığında tam arkasındaki yatakta yatan kişinin annesi olduğunu çok kolay anlayabilmişti. Jongin tıpkı annesine benziyordu.

Sessiz kalmaya devam etti Soo. Oldukça uzun boylu olan kadının omzunun tam üstünden arkasındaki Jongin'e baktı. Kısa bir mola veren sessiz çığlıkları makineye bağlı ve hareketsiz bir biçimde yatan esmer adamı gördüğünde geri dönmüştü. Birine bakmaya hem katlanamamak hem de doyamamak nedir, şu an tadıyordu.

"Senden hep böyle bahsederdi." Titreyen sesini kontrole aldı ve duruşunu bozmadı Bayan Kim. "Saçlarını sürekli tıraşladığını, kış olsa bile uzatmaktan hoşlanmadığını söylerdi."

Kill A Person Or Love A Person ||chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin