Elimdeki tepside bulunan bardaklardan rastgele birisini kafama diktim. İçtiğim şeyin boğazımı yakmasıyla kendime geldim. Barmenin yanına gidip tepsiyi doldurmasını istedim. Viski bardaklarını tepsiye koyarken, kulağına çıkışta bir yere ayrılmamasını, önemli bir şey söylemem gerektiğini söyledim. Kafasıyla işaret ederek onayladı. Tepsiyi alıp kalabalığın içinde içkileri dağıtmaya başladım; O da ne? Poyraz sahnede değil! Poyraz'dan sanane...
İçkileri dağıtmaya devam ediyordum. Sol kulağımdaki kulaklıktan, mola vermem gerektiği söylendi. Tepsiyi bar masasına bırakıp personel odasına açılan kolidorda ilerlerken, kulisin kapısının açık olduğunu farkettim. Kapının kenarından içeriye bir saniyeliğine baksam ne olurdu ki? Derken, kendimi kapının dibinde buldum. Kafamı hafif eğip içeri doğru baktım. içeri bakmamla beynimden vurulmuşa dönmem bir oldu. Elim, kolum tüm bedenim uyuşmuştu sanki kıbırdayamıyordum.
İçeride Poyraz'ın arkası dönüktü. Üzerindeki penyeyi çıkarmıştı ve Sırtı sırtı ta-tamamen yara izleriyle doluydu. Poyraz arkasını döndüğünde benim kapıdan ona baktığımı farketti. Askıdaki kırmızı gömleği, düğmelerini iliklemeden üzerine giydi ve bana yöneldi.
Şoka girmiştim, titriyordum. Gözlerim sanki yuvasından fırlayacakmış gibi Poyraz'a bakıyordu. Poyraz, kolumdan tutmasıyla beni içeri çekti ve kapıyı kapattı. Koluma dokunduğunda vücudumdaki bütün uyuşukluk gitti sanki...
"Otur istersen"
"Yo-yo-yok"
"Sen kaç dakikadır o kapıdaydın?"
"Se-se-senin sırtına ne oldu?" dememle Poyraz yüzünü duvara yaslayıp
"Kahretsin! Gördün demek."
"Ne oldu sırtına; Kaza falan mı geçirdin?"
"Keşke, keşke kaza geçirmiş olsaydım. Üvey babam, o şerefsiz yaptı" Demesiyle başımdan aşağı kaynar sular döküldü sanki...
"Nasıl? Neden?"
Anlatmaya başladı;
10 yaşımdaydım. Babam çalıştığı fabrikada çıkan yangında hayatını kaybetti. Ölüm haberini eve polisler gelip söyledi. O anı unutamıyorum babamın bana aldığı oyuncak tavşan elimdeydi , annemin kapıdaki feryadıyla kapıya yöneldim. Anneme neden ağladığını sorduğumda hiç cevap vermeden bana sımsıkı sarılmıştı. Polis arabasına bindirdiler. Annem hala ağlıyordu. Babamın öldüğünü bana söylemediler. Başka ülkeye çalışmaya gittiğini ve çok para kazanıp geleceğini söylüyordu annem. 11 yaşıma geldiğimde, annem babamın gelmeyeceğini ve maddi anlamda yetişemediğini, başımızda birinin olmasının daha iyi olacağını söyledi; Ses etmedim. Keşke etseydim! 3 ay sonra Rıza denen o adamla evlendi. İlk zamanlar bana çok iyi davranıyordu. Oyuncaklar, şekerler, çikolatalar gözümü boyamakmış amacı şerefsizin! Sonra tokatlarla başladı, tokatlar yerini kemere bıraktı. Sigara södürmek için benim bedenimi kullanmaya başlamıtı. Annemede aynılarını yapıyordu. Annemi odaya kitleyip öyle dövüyordu beni. Bir gün su istediğinde bardakta dudak payı bırakmadım diye dardağı yere fırlatıp surartıma tokat attı. Yere, kırık cam parçalarının üzerine düştüm . O tokat, o şerefsizden yediğim son tokattı. Annem yerdeki bardağın parçalarını toplarken eline en büyük parçayı alıp Rıza'nın boynuna sapladı. Annem dört duvar arasına; Ben çocukların diri diri gömüldüğü yetimhaneye götürüldüm.
Bu anlattıklarımı şuana kadar kimseye anlatmadım Toprak, kendimi sana benzetiyorum. Senin de benimkine benzer bir hikayen var gibi geliyor bana...Toprak;
"Bu anlattıklarını duyunca kanım dondu. Ne iğrenç, ne vicdansız bir pislikmiş. Evet seninkine benzer bir hikayem var galiba yada olacak çünkü bn henüz annemi ve bavamı tanımıyorum""Nasıl yani?"
Bende hikayemi anlatmaya başladım. Mola bitti, sabah oldu, mekan boşaldı. Biz hâla Poyraz ile anlatıyorduk birbirimize, kimseye anlatamadıklarımızı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Çöl
Teen FictionSen bir kitli kutusun bense anahtarın; Bak yağmur yağıyor Poyraz Toprak kokuyor dışarısı. Rüzgarın esiyor üzerime kuvvetli bir Poyraz Kokumu alıyor rüzgarın, sürüklüyor uçuruma Her yer toz toprak Soğuk bir çöl Güneş yerini sana bırakmış Poyraz Çöl...