Bölüm 10- "Özür dilerim."

556 42 5
                                    

Küçükken yatağıma yattığımda babamın gelip saçlarımı okşamasını isterdim hep. Parmaklarını saçlarımda sabaha kadar gezdirsin, ben uyusam dahi bundan yorgunluk duymayıp saçımı okşamaya devam etsin diye beklerdim. Babamı küçük yaşta kaybetmenin verdiği dayanılmaz sızı ile bu hayallerim birleşip kalbimde bir yumru halinde duruyordu. Yanımda kardeşimin olmasının verdiği o ablalık duygusuyla ağlayamamak hala içimde kalmıştı. Ondan sonra da doyasıya ağlayamamıştım zaten. Küçük bir çocuk olmasına gerek yok, babasıyla yeterince vakit geçirmediği düşünen herhangi bir insana "Babanı kaybettin. Artık senin baban yok." denir mi? Baba figürünün hayatından çıkması nasıl bir yıkım olur ki? Karşımda duran adam babasıyla küçükken vakit geçiremişken, hayalinde onu kahramanı olarak süsleyip karanlıkta kendisini kurtarmasını beklemişken ona hangi kötü haber verilebilirdi ki? 

Hazım Bey'e bir şey olmamasını umuyordum. Hastahanenin duvarında yavaşça aşağıya kayarak oturmuş Yağız'a baktıkça kendimi görüyordum. Ne kadar güçlü olursa olsun, ne kadar iradesi kuvvetli olursa olsun bana karşı kaldırmış olduğu perdelerinin arkasındaki duygularını görebiliyordum. Bana ihtiyacı vardı şu an. Ama benden çok babasına ihtiyacı vardı. Hazım Bey'e bir şey olması dahilinde ne yapacağını kestiremiyordum. Ağlamamak için kendini zor tuttuğu belliydi. 

Haberi aldığımızda koşarak benim hastahanedeki odamdan çıkıp ameliyathanenin oraya gelmiştik. Bu esnada bile koşmamı söylemiş, bana bir şey olmasından korkmuştu. Bu adamı hakketmek için ne yapmıştım düşünmeden edemiyordum. Yağız bakışlarını bana çevirdiği anda kafamla bahçeyi işaret ettim. Konuşmak ve hava almak ona iyi gelebilirdi. Zaten hemşireler bizi ameliyatın biraz uzun sürebileceğine dair bilgilendirmişti. Kafasıyla beni onayladığında ben de ayaklandım ve birlikte hastahanenin çıkışına doğru ilerledik. Dışarıya çıktığımızda derin bir nefes aldı. Onun bu halde, bu kadar içine kapanık bir şekilde duygularını yaşaması beni daha da kötü etkiliyordu.

"Yağız." dedim. Ama güçsüz çıkan sesimden dolayı beni duyup duymadığını düşünmek zorunda kalmıştım. Kafasını bana çevirdiğinde beni duyduğunu anlamıştım. Gözlerinden bile konuşacak hali olmadığı belli oluyordu. "Kendini tutma." diyerek devam ettim. "Ayakta durmak seni yorar. Oturalım." dedi. Sanki beni duymamaya çalışıyormuş gibiydi. Oysa tek yaptığı acısını belli etmemek adına kendini duvarlarının arasına saklamaktı. Zarar görmüş, yara almış her insanın yaptığını yapıyordu. Banka oturduğumuzda elimi göğsüne koydum. "Ben bu duvarları biliyorum Yağız. Ben o duvarları senin en sevdiğin renklere boyuyorum ama sen görmüyorsun. Geldim balyozla yıkmaya çalışıyorum duvarlarını. İzin ver duvarlarını yıkayım Yağız. Acını beraber çekelim."

Eliyle gözlerini ovuşturdu. Onun yerine ben konuştum. "Ona bir şey olmayacak. Hiç kahramanlar ölür mü?" dediğimde dolmuş gözlerini aniden bana çevirdi. "Olmaz değil mi?" diye sorduğunda içindeki çocukla ilk kez tanışmış oldum. "Olmaz tabi." dedim. Hala göğsünün üzerinde asılı kalmış elimin üzerine kendi elini koydu. Birkaç gündür hastahanedeydik. Ancak onun işi daha zordu. Bir gün benim uyanmamı beklemişti ve şimdi de babasını bekliyordu. Gözümde ne kadar güçlü göründüğüne dair tek bir fikri yoktu. Elimi yanağına götürdüm. Gözlerinden süzülen ve onun farkına varmadığı gözyaşını sildim. Hızlıca benden uzaklaşarak gözlerini ovuşturdu. "Benden kendini saklama, lütfen." diyerek fısıldadım. O anda hangi cümleyi kurarsa kursun bir önemi yoktu. Ancak o bana sarılmayı tercih etti. Kafasında bunu yapmak için ne kadar hesap yaptığını düşünmeden edemedim. Kafasını omzuma yasladığı anda ellerimi saçlarına götürmek istedim. Elim havada asılı kaldı.  O da bir şekilde bunun farkına varmış olacak ki "Yap." dedi. Ondan aldığım cesaretle ensenin oradaki saçlarla oynamaya başladım. 

"Güçlü durmak zorunda değilsin." dedim. Derin bir nefes aldığında omzumda ağlamaya başladığını fark ettim. Bana sarılıyor ve sadece kendini tutmaya çalışarak ağlıyordu. İşte o an kalbindeki küçük çocuk duvarların arkasından çıkmıştı. Benim de gözlerim dolmaya başladı ve kendimi tutamayarak gözyaşlarımı serbest bıraktım. Ona destek olmam lazımdı, kendimi kaybetmenin sırası değildi. Ama omzumda sevdiğim adam ağlarken bunu yapmak, söylemesi kadar kolay olmuyordu. "Sen şimdi küçük bir çocuksun Yağız. Duvarlarından arkasından çıkmayı başaran, küçük bir çocuk. Zayıf duran ama aslında çok güçlü olan bir çocuk." Sesim titriyordu. Aklımdan geçen her türlü cümleyi utanmadan söylüyordum. Anın verdiği etkiye kapılıp gitmiştim. 

GİTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin