Saatimi de bileğime taktığım an üstümdeki tüm kıyafetleri güzel bir şekilde kombinlemenin gururunu yaşıyordum. Her zaman güzel giyinmek hoşuma giden bir olay olmuştu. İnsanların dikkatini çekmeyi çok sevmezdim. Utanırdım çünkü. Elim ayağım birbirine girerdi biri bana bakınca. Yinede aynaya baktığımda güzel parçaları uyumlu bir şekilde görmek hoşuma gidiyordu.
Telefonumdan kardeşimi ararken evden çıktım. Saat 2'de Ece ile buluşacaktım. İçimde bugün garip bir his vardı ve bu his evde daha fazla oturmama engel olunca Ece'yi aramıştım. Evden 10 dakika uzaklıkta bir yerde buluşmaya karar vermiştik. Neden bana böyle bir iyilik yaptığını bilmiyordum. Ama işime geldiği için özel olarak sormamıştım.
Kafenin içine girdiğimde Ece'nin hala gelmediğini fark ettim. Nasıl olsa uzak mesafeden geliyor diye düşünüp cam kenarında bir masaya oturdum. Önümdeki menüye dokunmaya tenezzül etmeden yanımda dikilen garsona "Bir Türk kahvesi lütfen. Orta şekerli." dedim. Kafasıyla beni onaylarken teşekkür ettim.
Yanımdan uzaklaşırken cebimden telefonu çıkardım. Galeriye girdim. İşte o. O ve harika gözleri. Bu yaşıma kadar bu gözleri görmeden nasıl yaşamışım anlamlandıramıyordum. Her seferinde. Aynı şeyi düşünüyordum. Her seferinde. Bir kez olsun bana bakmıştı ve ben tam olarak bu duruma gelmiştim.
İmkansızlık.
Durumu tam olarak özetleyen kelime buydu. Aynı iş yerindeydik. Patronumdu. Ben ise modellik yapan basit bir kız.
"İşten başka gözü bir şey görmeyen karizmatik adam."
Herkes onu böyle tanımlardı.Modelliğe seçildiğim ilk an patronu sorduğumda onu anlatmak için kullandıkları kelimeler tam olarak buydu. Ama iş yerine arabasından inip giriş yaptığında, o eşsiz gözleriyle bana baktığında benim için bu kelimelerin içinden çıkmış oldu.
"Gözleriyle kalbime dokunan adam."
Bir tane fotoğraf bile beni iş yerindeki ilk günüme, ilk bakışmamıza götürmeye yetmişti. Onun bir fotoğrafıyla bu hale geliyorsam, gerisini düşünmeye bile gerek yoktu. Üstümdeki etkisini bir tek o görmüyordu zaten. Görüyorsa da anlamamış gibi yapıyordu. Böylesi daha kötüydü.
"Selam canım. Çok beklettim mi?" Kafamı kaldırdığımda gerçekliğe dönmüştüm. Sipariş ettiğim kahve masaya gelmiş, soğumuş görünüyordu. Ama ben tüm bunları düşünürken her zamanki gibi neler olup bittiğini fark edememiştim.
"Yok yok.Hoş geldin." Ayağa kalktım ve sarıldık. "Hoş bulduk. Noldu? Neden çağırdın, anlat bakalım." Ona kınayıcı bakışlarımı attım. "Ben seni bir şey anlatmak için mi çağırıyorum? Ayıp. Seni özledim canım kardeşim."
"Yemezler ablacığım, yemezler. Dökül bakalım." Belasını kendisi istemişti. Aklımdan geçen saçmasapan düşünceler vardı ve bunları duymak için resmen yalvarıyordu. Başına geleceklerden habersiz, yazık. Başının etini yiyecektim kelimenin tam anlamıyla.
"Yağız." Derin bir nefes aldım. "Ben ne yapacağımı bilmiyorum artık Ece." Tam cümlemi bitirmişken garson geldi ve Ece'nin siparişini aldı. Ece tam bir genç kız havasında Latte istemişti. Garson gider gitmez konuşmaya devam etmiştim.
"Bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Ama her zaman boşa gidiyor. Hiçbir şeyin farkında olmayacakmış gibi. Ve ölene kadar böyle gidecekmişiz gibi. Yoruldum Ece." Elini benim elimin üzerine koydu. "Ablacığım, sen gerçekten kendini kaptırmışsın." Kafamı salladım. Artık bunu reddetmenin bir anlamı yoktu. "Hayatında şimdiye kadar biri olmadı diye yanlış anlıyor olabileceğini düşünmüştüm, bana Yağız'dan ilk bahsettiğinde. Ama görüyorum ki sen ona aşıksın."
Elimi çektim. "O kadar da abartma Ece." Ellerini silah görmüş suçlu gibi havaya kaldırdı. "Gerçekler ablacığım gerçekler." Ve garson Lattesini getirdi.
Bir süre daha oturup konuştuktan sonra ve onun Yasin ile yaptığı son kavgayı dinledikten sonra kafeden kalkmıştık. Benim evime gelmesini söylemiştim. Ama eve gitmeyi tercih etmişti. Yorgun gözüktüğü için ısrar etmemiştim. Hamile olduğundan dolayı ona hak vermiştim. Onu buralara kadar yorduğum için suçlu hissediyordum.
Bana ne kadar az oturmuşuz gibi gelse de kafeden çıktığımızda havanın karardığını gördüm. Saatime baktığımda çoktan 9 olduğunu gördüm. Tabi yemek de yiyince zamanın nasıl geçtiğini fark edememiştik.
Eve giderken elimi karnıma götürdüm. Hamile olsam nasıl olurdu diye düşünmeden edemedim Ece'nin hafiften karnı şişmiş hallerini gördükten sonra. Hamile olsam ve sevdiğim adamla tek kavgam çocuğun odasını hangi renge boyamamız gerektiğiyle ilgili olsa. Ama Yağız'la konuştuğumuz ufacık anlarda bile kavga ediyorduk ve bu işler yüzünden oluyordu. Hayal kırıklığıyla elimi karnımdan indirdim.
Tüm bu hayallerle birlikte eve gelmiştim. Asansöre binip koridoru yürüdükten sonra kapının önünde anahtar arayışına girdim.
Delirmek üzereydim. Anahtarımı bir türlü bulamıyordum. Çantamı yere bile dökmüştüm ama yoktu işte. Birden aklıma dün gece çantamdan dosyaları çıkartırken yere anahtarı düşürdüğüm ve yarın alırım diye düşündüğüm dakikalar geldi. "Ah be Hazan. Ne yapacaksın şimdi?" Hızlıca telefonumu çıkardım. "Alo Ece. Ben anahtarımı evde unutmuşum. Sende yedek anahtar vardı. Çok uzaklaşmadıysan anahtarı geri getirir misin?"
"Ablacığım getirmek isterdim. Ama anahtar evde. Ve benim daha çok yolum var. Gittim geldim derken 2 saati bulur." diye açıklama yaptığında iyice hayal kırıklığına uğradım. "Eczaneye de gitmeliyim kapanmadan. Sen komşularına gitsen, ben olabildiğince hızlı olacağım."
Onu onaylayıp telefonu kapattım. En azından komşularımla iyi bir ilişkim vardı. Değil mi? Mesela yan tarafımda kim oturuyordu?
Ne bileyim ben? Bir kez olsun bile kapılarının önünden geçmemiştim. Eskiden komşularımızdan un,süt, yumurta isterdik. Şimdi ne hallerdeyiz. "Nerede o eski komşuluklar?" diye sesli düşündüğümde kendime geldim. Kapının önündeki eşyaları toplayıp çantama koyduktan sonra yan dairemde oturan canım komşuma doğru ilerledim.
Beyaz kapıyı görünce istemeden bu kapı kir tutmuyor mudur diye düşünsem de kapının zarifliği beni benden almıştı. Çok hoş duruyordu. Bu beyaz kapı fikrinin neden daha önce aklıma gelmediğini düşündüm. Çünkü zarif değilsin.
Kapıyı çaldım. Kapının üstünde isim yazmasını bekliyordum. Ama yazmıyordu. Bu beni daha çok strese sokuyordu. Tamam, evim iyi bir sitedeydi. Bana tecavüz edecek bir sapık çıkmazdı, ama ne olacağı belli mi olurdu?
Komşum da herhalde başka ülkeden geliyor kapıyı açmay-. Yağız Egemen?
"Senin burada ne işin var?"
Merhaba. Gördüğünüz gibi hikaye, diziyle tam olarak benzer değil. Sinan olaylarını yok saydım. Çünkü böylesi daha iyi olacaktı. Ece hala hamile, ama ortada Hazım Egemen tabiki yok. Yasin'i seviyorum, ne diyebilirim. Hazan da hiçbir Egemen'i tanımıyor. Yağız Egemen hariç. Anlayacağınız üzere kendisi de patronu. Bu bölüm pek bir aksiyon yok. Ama olayların başlangıcı gibi kabul edin. İyi okumalar :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİT
Teen Fiction"Senden başkası umrumda değil. Senden başkası yok. Senden öncesi ve senden sonrası var. Ben senden öncesini umursamıyorum. Senden sonrası da ancak seninle olur. Anla bunu." Karşımda duran adama inanmak istiyordum. Ama inanamıyordum. Nasıl bu ha...