5/1

9 2 0
                                    

Büyük bir heyecanla yerimde duramazken küçük bir çocuk gibi hissettim kendimi. Bu, saf mutluluğun kıvılcımıydı ve vücuduma nadir yayılırdı.

Bitiş zili çaldığında birbirini iter kaka yürüyen, şakalaşarak gruplar hâlinde ilerleyen ve birkaç da yalnız öğrenci kısa sürede okul binasından ayrılmıştı. Gözlerim Şirin'de durunca yanındaki arkadaşını da fark etmiştim. O kızı çok yakın olmasa da tanırdım ve eğer gerçekten iyi biri olmasa ondan nefret edebilirdim, sırf Şirin ile yakın diye.

Kıskançlığıma gülüp geçerken bir anlık bir çifte kaydı gözüm. Kaya... Eski takıntım... Belki beş altı ay öncesi yaşansaydı şu an, kesinlikle kuduruyor olurdum. Kalbim sıkışır ve gözlerim dolardı ama artık gözüme tatlı bile geliyorlardı. Ben bir gün Perfect Boy'la böyle olamayacaktım mesela. Acıyı veren, artık buydu.

"Selam." Şirin'in yaramaz sesine göz yumarak ikisine de selam verdim. "N'aber?"

"İyi, sen?" diye karşılık veren Fidan'a cevap verdikten sonra beş on dakikalık bir sessizlik oluştu. Bu sessizlik çok da rahatsız etmemişti beni çünkü özgürlüğümü iliklerimde hissediyordum. Abartı gelebilirdi çoğuna ama gerçek buydu.

Sokak başında Fidan, el sallayarak bize ters istikamete döndükten sonra her zamanki yolumuza koyulmuştuk. Hastanenin arka sokağındaki park, parkımız, ona rast geldiğim park...

Kalbim çarptığında derin birkaç nefes alma gereği duydum. Yüzümdeki sırıtma silinmeden yolda yürüyor ve gökyüzünü bakışlarımla rahatsız ediyordum.

"Demin Kayagile bakıyordun, gördüm seni."

Kıkırdayarak yanıt verdim. "Vay be, tam bir ajan görüşü." Devamını getiremeden kahkahasını durduramadı.

"Ya, of! Dalga geçme. Anladın sen."

"Şirincim, evladım, çocuğum, güzelim, kaç kere konuşacağız bu konuyu? Cidden umrumda dahi değil, garip ama gerçek."

Yokuş yukarı yolumuz daha da uzamış gibi gelirken hiç de yakınmıyor, oldukça memnundum hayatımdan.

" Tamam canım, bir şey demedik." Parka geldiğimizde sarmaşıklarla etrafı çevrelenmiş, ortasında minik bir fıskiye havuzu bulunan çember alanda boş bir bank bulduk. Gözlerim etrafta sanki Perfect Boy'u görebilecekmiş gibi dolaşıyordu ve bunun olmayacağını bilmem, vazgeçmeme yetmiyordu.

"Toprak nasıl?"

Bu sorusuna yüzümü buruşturdum. "Çocuk taktı bana ya! Bir insan, neden birinin saçıyla oynar? Bak, son zamanlarda şüpheleniyorum zaten çocuktan. Hoşlanıyor falansa hiç uğraşamam ben o ergenle."

"Sen ergen değil misin sanki?"

"Onun kadar salak olanından değilim en azından. Ayrıca kalbim başkasına ait." dedim yalandan hülyalı çıkarmaya çalıştığım sesimle ve başımı hafiften eğdim.

"Onunla olacağınız yok, elindekileri değerlendirmen daha mantıklı değil mi?"

Başımı kaydıraktan kaldıran çocuklara çevirdim ve hüzünle onları izledim. "Amacım sevgili yapmak değil Şirin, sadece severim ben. Hiçbir şey yapmadan, çünkü bilirim ki bir gün bitecek. Bende de bitecek, eğer karşılıklı olursa onda da bitecek."

Yüzü gözümün önünde canlanınca tekrar  derin nefes almaya ihtiyaç duydum. "Biriyle çıkmak için uğraşamam. Sevmiş olmak için sevemem. Bunlar aptal ergenlerin işidir."

"Ölene kadar platonik takılacaksın yani? Liseye geçince değişirsin diye ummuştum."

"Öyle deme kızım. Bekarlık sultanlıktır." dedim ve yandaki ak saçlı dedenin bize bakmasına sebep olacak şekilde kahkaha attım.

"Hadi kalk da biraz gezelim."

"Onu görmeyeceksin nasıl olsa. Birazdan kalkarız." diyerek uzun ısrarlarıma rağmen telefonuna gömüldü bir süreliğine.

"Telefonumda sana attığım fotoğrafları duruyor mu?"

"Galeriden sildim ama konuşmalarda duruyordur."

"Versene!" diye haykırdım bir çocuk gibi. Kırk dakikamızı o parkta bu şekilde harcadıktan sonra nihayet Şirin'i yerinden kaldırabilmiştim.

On dakika kadar amaçsızca gezindik çevre sokaklarda ve yine benim ısrarlarım üzerine parka yakın yerdeki etrafı kaldırım taşlarıyla döşenmiş, oturma yüksekliğindeki üçgen şekilli çimenlikte soluklanmaya karar verdik.

Parktan sonraki favori yerim hâline gelmişti burası. Müthiş bir huzur vericiliği vardı üzerimde.

Mükemmeli ArzulamakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin