deniz

10.6K 868 635
                                    

Uyanmam gereken şekilde uyandım. Jae'nin yüzümde gezinen elleriyle..

Bir günde hasret kaldığım anın tadını çıkartıyordum. Doktorun dediği gibi o günü hastanede sabahlamış diğer günün öğle vakitlerinde evimize geçmiştik. Hyeri birkaç gün bende kalmak istemişti. Ses etmemiştim.

Jimin'se ne kadar gitmesi için diretsem de hastanede, ben ve Hyeri'yle kalmıştı. O süre zarfında pek konuşmadık. Onunla sohbet kurmaya giriştim ama kısa cevaplar verdi ve kendisi de girişken olmadı. Bu içime dert etse de bırak dedim. Sevgilisi var. Doğru olan bu.

Jimin'e Hyeri'yle evli olmadığımı söylecektim. Bu baya saçma olacaktı. Neden onu eski eşim diye tanıtmayışım garipti. Ama bir şekilde söylecektim işte. Zaten umursadığından bile emin değildim ya. Bana veli dışında farklı gözle bile bakmamıştır.

Jae'yle sabah rutinimiz olan yatak oynaşmaları yaparken kapıda Hyeri'yi görmemle yüzümdeki gülümseme soldu. Gülen bir ifadeyle bizi izlemeyi kesip yanımıza, yatağa oturdu. Jae'nin ona bir kere bile dönüp bakmamasına içten içe gülüyordum ama üzülüyordum da. Hyeri'nin annesi olduğunu bile bilmiyordu. Jae'yi üstümden kaldırıp Hyeri'ye döndürdüm. "Oğlum annene günaydın öpücüğü ver hadi."

Hyeri'nin yüzü daha da aydınlandı. Ona acıyordum. Annelik duygusunu tatmamıştı. Bilmiyordu. Bilse daha mutlu bir insan olacağına emindim. Kollarını Jae'ye doğru açtı. Jae tereddütle ona baksa da arkadan ittirmemle Hyeri'nin kollarına girdi. Hyeri kocaman sarılıp onu öptükten sonra bana döndü. "Bu sıralar bana iyi davranıyorsun. Buzları mı eritiyoruz yoksa?"

Güldüm. Onunla olan buzlarımız erimezdi. Bilirsiniz kutuplardaki buzlar tamamen erirse Dünya'nın sonu gelirdi heralde. Saçma örnek ama anladınız.

"Ya ne demezsin." dedim ve biraz daha kestirmek için gözlerimi kapadım. Hyeri Jae'yi alıp odadan çıktı. Saatimi bir saat sonraya kurdum ve biraz kestirdim.

-

Alarmın çalmasıyla gözlerimi açtım. Biraz yatakta gerindim ve kalktım. Kısa bir duş aldım ve salona doğru yürüdüm. Jae mama sandalyesinde yemek yiyip televizyona bakarken Hyeri telefonuyla uğraşıyordu. Geldiğimi anlayınca bakışlarıyla beni süzdü.

"Yoongi? Kas mı çalışıyorsun sen?" dedi çıplak göğüsüme bakarken. Kafamı salladım ve Jae'nin yediği yemeğe baktım. İyi bari dikkat etmişti.

"Vay canına. Oldukça iyi görünüyorsun." dediğini duydum ama umursamadan giyinmek için odama girdim. Hızlıca giyinirken telefonuma gelen bildirim sesiyle duraksadım. Park Jimin olabilir miydi?

Elime aldığımda tahminimde doğru olduğunu gördüm. Kalp atışım hızlansa da umursamamaya çalıştım. Geçecekti. Hislerim -ne hissettiğimden emin bile değilim- geçecekti.

Jae iyi mi?

İyi bir öğretmen olduğunu her defasında söylüyordum. Bu kadar ilgili biri olması kalbimi yumuşatıyordu. Gerçekten, Park Jimin'e peri diyebilirdiniz.

Evet çok iyi.
Teşekkür ederim.

Sen nasılsın?

İyiyim.

Değildim. Bana nasılsın diye sorduğu anda iyi hissetmedim. Beni üzen onu düşünmekti. Beni üzen onu istememdi. Ne kalıpla istediğimi bilmiyordum ama onun için tek olmak istiyordum işte.

Anlık gelen bir kararla numarasını tuşladım. Hareketlerime alışmış olmalısınız, bazı şeyleri istemsiz yaparım. Bu da aynen öyleydi. Açması uzun sürmedi.

just babysitter | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin