Eski yaşantımı hatırlıyordum. Şuan geriye dönüp baktığımda boşa geçirdiğim yıllarım vardı. Suçum yoktu. Hayatımda önemli bir şey olmamıştı. Ben de yaratmamıştım. Boşa yaşamışım diye düşünüyordum. Mutlu olmamıştım. Uğraşacak bir hobim bile yoktu. Çok sonra bir şeyler karalamaya başlamıştım. Yaşantımdan şikayetimi kağıtlara dökmüştüm. Dünyanın yönetiminden isyan edip yazmıştım. Sahte arkadaşlarım için yazmıştım bir şeyler. Nefretimi yazmıştım. Ailem için yazmıştım. Dağınık evim için bile bir şeyler yazdığımı hatırlıyorum. Jae doğduğunda hissettiğim karışık duygular için bir şeyler yazmıştım. Çünkü yazmalıydım. Bir yere akıtmalıydım. Böyle rahatlıyordum.
Şuan da yazıyordum. Uzun zamandan sonra para için değil de kendim için yazıyordum. Yazana kadar anladım ki son günlerde içimde biriktirdiğim çok şey vardı. Hislerim çoktu, kafam doluydu ve anlatacak çok şeyim vardı. Ellerim durmadı hiç yazarken. İlhamım gitmedi hiç. Güneş sayfalarımda yükselene kadar yazdım. Çünkü onun için ciltlerce kitap bile yazabilirdim. Onu yaşıyordum. Onunla yaşıyordum. Onu sevmeme izin vardı. Ona aşkımı akıtabilirdim. Onu sabahlara kadar izleyebilirdim. İstediğim gibi öpebilirdim, dokunabilirdim ona. Yani yazacağım çok şey vardı.
Pazar günüydü. Cumartesiyi bunalarak geçirmiştim. Şanslıydım ki Jae'nin baya uslu olduğu bir gündü. Bütün gün ordan oraya yattım. Jae'yle oynadım ama Jae bile sanki bir şeyler anlamış gibi kucağımda yattı bütün gün. Geceden sabaha kadar da yazmıştım işte. Sabah Jae yanıma gelene kadar biraz sızmıştım. Zaten uyumamış olsam da uykum yoktu. Düşüncelerim uykuya dalıyordu bir türlü. Ama sabahına daha iyiydim. Jae'yle daha neşeli bir şekilde oynadım. Üçe kadar saymasını öğretmeye çalıştım ama sadece bir diyebildi. O bile beni neşelendirdi. Yani daha iyiydim.
Kahvaltıda Jae'nin sevdiği kreplerden yaptım. Bugün o da neşeliydi. Keyifle yedi yemeğini. Gülümsemelerini izleyerek yedim ben de. Yemekten sonra biraz egzersiz yaptım. Jae'de kendi çapında bana eşlik etti. Yaptığı hareketleri videoya çektim ve Namjoon'la Hoseok'a attım. Yani normal bir gündü. Park Jimin'den önceki hayatım gibiydi.
Çok düşünmüştüm bir gün boyunca. Konu ona gelince en ince detayları bile göz önünde bulunduruyordum. Aramızda güven diye bir köprü kurmuş muyduk? Tamam yalan söyleyen bendim ama o aslında yanlış anlaşılmaydı. Hala bana güvenmiyor olabilir miydi? Onda neler olduğunu öğrenmek için kafayı yiyecektim. Onu o halde görmek canımı söküyordu yerinden. Benden bir şeyler saklaması daha da acıtıyordu. Bir gün söyleyecek olmasını umuyordum sadece. Aklıma kötü şeyler getirmemeye çalışsam da geliyordu işte. Ama artık aklıma gelenlerden önce onu dinleyecektim hep.
Televizyondan Jae'yle sabah çizgi filmlerini izliyorduk. İki de bir gülüyor bana gösteriyordu minik parmaklarıyla sen de bak dermiş gibi. Bakıyordum. Çizgi film izlemek hoşuma bile gidiyordu. Mutlu olsun diye onunla güldüğümde daha da çok gülüyordu. Plazmaya yaklaştıkça kalkıp onu geriye çekiyordum. Yine plazmanın dibine girip ekranı ellemeye başladığında yattığım yerden kalkıp onu koltuğa oturttum. O sırada telefonuma bildirim sesi geldi. Hızla koşup elime aldım. Onun olma olasığı hala vardı. Görünce de tahminim doğru çıktı. Mesajına girerken kalbim deli gibi atıyordu.
jiMINiE 🌞
Günaydın.
Kalbim frekansı sık bir şekilde atışını sürdürürken basit mesajını kaç kere okuduğumu sayamadım. Ciddi bir günaydın mıydı? Normalde de böyle yazıyordu değil mi? Dün neden yazmamıştı? Ayrılacağımızı mı söylecekti bundan sonra?
En son ekranı kitledim ve gözlerimi kapatıp saçmalamayı kestim. Normal olduğuma emin olduğumda tekrar ekranı açtım ve girip cevapladım. Dört dakika kadar geçmişti bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
just babysitter | yoonmin
FanfictionPark Jimin, senin sadece çocuğumla ilgilenmen gerekiyordu.