Yemek yediğimizde Jimin'in yemeği tekrardan kestiğini anlamıştım. Yiyişi bile değişmişti ve onunla tanıştığım ilk anları hatırlatıyordu. Bir hafta yanında olamamıştım. Çok yol aldığımızı düşünüyordum ama onu suçlayamazdım. O da anladığımı biliyordu zaten. Bana yemek boyunca önemli olmadığını anlatan gülümsemeler sundu. Banyoya gidip yediği az yemeği bile çıkaracağını düşünüyordum ama sanırım bunu yapmamak için kendini zorladı. Yanımdan hiç ayrılmadı. Koltukta, bana dolanan kolları gevşemedi. Düşündüğüm tek şey oyken kucağımda yatan Jae'nin sırtını okşuyordum. En sevdiği programı açtırtmış, bizi de ona kitlemişti. Benim de Jimin'inde hep izlediğimiz şeylerdi nasıl olsa. Şikayet etmiyorduk. Zaten açık olan televizyon hiç umrumda değildi.
"Sana meyve getirmemi ister misin? Dolapta karpuz vardı. Soğuk soğuk iyi gider." Derin düşüncelerimden ayrılıp söyledim ona. Omzumdaki başını kaldırdı ve gözlerime baktı. "Olur." Jae'yi onun kucağına yatırdım. Benim yaptığım şekilde sırtını okşamaya başladı. Bu görüntü o kadar güzeldi ki oturup sabaha kadar onları izler ve suratımdaki aptal gülümseyişi asla silmezdim. Gülümsedim ve mutfağa geçtim.
İçimde huzurla karışık burukluk vardı ve ne zaman buruk kısmım ağır bassa kendimi suçlamalara dönüyordum. Hiç değilse beraber değilken yemek yediğinden emin olmalıydım. Taehyung ve Jungkook'u hatta Jin'i bile bu konuda tembihlemeliydim. Üstelik Jimin yalnız kalınca kendi kafasında milyon tane saçma şey kurardı. Hala kurdukları kafasında mıydı? Hala kendini çirkin mi hissediyordu? Hala değersiz olduğunu mu düşünüyordu? Aklıma doldukça bu saçmalıklara kızmaktan çok üzülüyordum. Ona hiçbir konuda kızamazdım ya. Sadece bendeki onu görmesini isterdim. Göstermeliydim. Eşsiz olduğunu, özel ve kusursuz olduğunu bilmemesi çok yazıktı.
Elimdeki büyük tabakla salona döndüğümde Jae'yi Jimin'in kısa şortunun sergilediği güzel -baya güzel- bacaklarına salyalarını akıtırken buldum. Mışıl mışıl uykuya dalmış, Jimin'in saçlarını okşayan eli altında çok da huzurlu gözüküyordu. Tabi huzurlu olurdu. Park Jimin her şeyiyle huzur kaynağıydı.
Gülümsemem tabiki anında dudaklarıma yapışırken tabağı ve çatalları masaya bırakıp onlara yöneldim. Jimin'in Jae'den bana dönen bakışları onun da en az Jae kadar huzurlu olduğunu gösteriyordu. Gülümsedi. Gülümsedim. Jae'yi kucağından almadan hemen önce sevdiğim dudaklarına derin bir öpücük bıraktım, saçlarını geriye tarayıp alnını da öptüm. Gözlerini kapattı yüzünde hala o meleksi gülümsemesi varken. O kadar güzeldi ki.. O kadar ağlayasım geliyordu ki güzelliğine..Son bir kez daha öptüm onu. Bu sefer boynundan, derince koklayarak.
Jae'yi yavaşça kucağıma aldım ve onu da öpe öpe götürdüm odasına. Mutlu bir bebek olduğunu düşünüyordum ve bu mutluluğunun büyük bir nedeni Park Jimin'di. Herkesten sakındığım, doğduğundan sonraki ilk altı ay kimseye öptürtmediğim oğluma Park Jimin'in babalık yapması hoşuma gidiyordu. Baya hoşuma gidiyordu. Beraber aile olmamız inanılmaz mutlu ediyordu beni. Heyecanlanıyordum. Midem kasılıyordu hatta. Belki de evl-
"Yoongi?"
Kafamı çevirdiğimde zihnimi kaplayan adamı gördüm. Güzel adamı. Çok güzel olan adamı. Zaten gülümsemekte olan dudaklarım daha da kıvrıldı kapı pervazına yaslanmış adama. "Uzun süre oldu. Uyuyakaldın sandım."
Jae'yi son kez öpüp örttüm üstünü. Kalbimi hızlandıran adama yaklaştım. Her adımımda kalp atışım kulaklarıma taşınıyordu. Her adımda tutuşuyordum. Yanına vardığımda kollarımı boynuna doladım. Başımı sakladım boynunda. Güzel kokusuyla mayıştım. Uyumak istemiyordum. Çok sevdiğim uyku bile aramıza girmesin, beraber geçireceğimiz vakitleri almasın istiyordum. Biz, ben ve o, o ve ben, çok daha vakitler geçirmeliydik. Çok sevişmeliydik. Çok sevmeliydim onu. Çok öpmeliydim. Öptüm boynundan. Öptü saçımdan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
just babysitter | yoonmin
Fiksi PenggemarPark Jimin, senin sadece çocuğumla ilgilenmen gerekiyordu.