bugün bir bölüm daha attım önce ona bakın. kaçırmayın. iyi okumalar.💖
Güven. Güven. GÜVEN.
Park Jimin'in hayatıma girişi beklenmedik olmuştu. Ona oğlumu emanet edecek kadar güvenmiştim. Oğlumu onun adını söylesin diye sıkboğaz etmiştim. Evimin yedek bir anahtarını çıkartıp ona verecek kadar güvenmiştim. Ben kalbimi ona teslim edecek kadar güveniyordum.
Güzelliğine ağladığım adamdı. Kendine acımayıp zarar verdiği için ağladığım adamdı. Gözleri dram filminde doldu diye ona bakıp ağladığım adamdı. Onu incitirim diye düşünüp ağladığım adamdı. Haketmem onu diye düşünüp ağladığım adamdı. Peki şimdi ne olmuştu?
Ona sinirlenmemek için sıkmıştım kendimi. Dayanamamış duvara yumruk atmıştım. Aklımda haksız olduğunu söyleyen tarafı susturmak istiyordum çünkü ona kızarsam ondan soğumaktan korkuyordum. Beni dinlemesi gerekiyordu. Ama aslında her şeyi söylemiştim. Ona hiçbir şey yapmadığımı söylemiştim ama algılamak istememişti. Sinirlenmemeliydim.
Kucağımdaki Jae'yi düşündüm. Sağlam olan elimle kafasını okşuyordum ama odağım mosmor olan yumruğumdaydı. Jae'nin olaf'lı duvar saatine baktım. Üç saat geçmişti. Jae'nin uykuya dalması uzun sürmüştü. Sanki olanları hissetmişti ve o da huzursuz gibiydi. Onun küçük yatağında her tarafım uyuşana kadar beklemiştim uyumasını. Hala da uyusa da bekliyordum. Odama gitmek istemiyordum. İçeri gitmek istemiyordum. Jae'nin kokusuyla sarmalanmak dindiriyordu beni şuan. İçeri gittiğim an kendimi kaybedecektim. Sinirlenirsem kaybederdim.
Aklıma lise dönemlerinde kullandığım sinir hapları geldi. Yaklaşık bir sene önce tekrar almaya başlamıştım. Belki onları bulur ve içerdim. Jae'yi sakince karnımdan kaldırıp yatağa yatırdım ve sırtını okşadım. Yavaşça odadan çıkarken gözlerimin karardığını hissediyordum. O ilaçları hemen bulmalıydım.
Mutfakta ilaçları koyduğumuz dolaba baktım. Birkaç kutuyu bulduğumda sevinerek içlerine baktım. Doluydu. Elime alıp içeceğim sırada tarihine çarptı gözüm. "Sikeyim." Başımı ovaladım. Saçlarımı çektim. Kafamı mutfak masasına yasladım ve sakin olmak için içimden saydım. Doksan yedideydim. Gerçekten sakindim. Sayıların tarihini falan düşünüyordum. Mesela bir rakamını ve sekiz rakamını bulan kişi aynı mıydı? Kesinlikle saçmalıyordum ama sakindim. Sonra kapı çaldı. Saatin üçünde. Evet.
Kalkmadım yerimden. Kafamı kaldırmadım. Bilincimi kapatmaya çalıştım. Kapıcıdır dedim. Gazete getirmiştir dedim. Ama sonra saatin üç olduğu çarptı yine kafama.
Jae'nin kapısını kapattım ve dış kapıya yavaşça yürüdüm. Namjoon muydu? Sarhoş olup gelmiş miydi? Ya da Hoseok sıkılmıştı ve gecenin üçünde gelmişti. Olabilirdi değil mi? Deliğe bakmaktan neden korkuyordum?
Kapıyı açmamla titredi yine vücudum. Boşluğa düştüm yeniden. "N-neden?" Neden burdaydı? Gözleri kan çanağına neden dönmüştü? O neden buraya dönmüştü? İçeri adım atacağında durdurdum onu. "Girme içeri."
Hıçkırdı. "Yapma." fısıldadı. Dudaklarından okudum.
Kapıyı kapatıyordum ama araya girdi. Bıraktım. Kapıyı da kendimi de. Yere yığılmam Jae'nin suçuydu. Onun küçük yatağında sıkışıp kaldığım içindi. Neden Jimin için bu hale geleyim ki yoksa?
Kapıyı kapatıp dibimde bitmesi uzun sürmedi. "Git burdan." dedim kafamı ellerim arasına alırken. Bileğime dokunduğu an ittim onu. Sayıları da sikeyim. Neden sakin kalamamıştım? "Bu senin için şaka mı? Buraya dönemezsin. Git."
Tekrar bana doğru geldi. Durmadım. İttim. Ağladım. Engel olmaya çalıştım. Çalıştım. Bana nasıl sarılabildiğini anlamadım. Çok sıkı sarıldı hemde. Debelenmekten yorgun düşüp kabullendim sanırım ama karşılık vermedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
just babysitter | yoonmin
Fiksi PenggemarPark Jimin, senin sadece çocuğumla ilgilenmen gerekiyordu.